METALLUM - 8.BÖLÜM - DÜNYANIN SONU

En başından başla
                                    

"Umut, sahip olabileceğin en büyük silah." Dedi bir kere daha şifreli konuşarak. Ellerimi saçlarımdan geçirdim ve kendimi daha fazla tutamadım.

"Bundan fazlasına ihtiyacım var! Nasihat dinlemeye gelmedim!" Farah hafifçe gülümsedi.

"Neye ihtiyacın olduğunu biliyorum." Dedi sakince. Madem her şeyi biliyordu o zaman nasıl bu kadar sakin kalabiliyordu? Başına gelenleri bana bizzat kendi anlatmıştı! Bu insanların nasıl barbar olduklarını en iyi o biliyordu!

"Öyleyse ver!" dedim aynı sinirle. Farah bastonuyla dizlerime vurdu ve acı dolu bir inlemenin dudaklarımdan kaçmasına sebep oldu.

"Eğer kendini toparlamazsan aldığın tek şey baston yaraları olacak." Dedi ve beni susmaya mahkum etti. Dişlerimi sıkarak beklemeye başladım. Ondan başka çarem yoktu. O yüzden ona katlanmak zorundaydım.

Farah çadıra ilk girdiğimde dikkatimi çekmiş olan dolaba yöneldi. Dolabı açıp bir şeyler fısıldadı ve tam olarak ne olduğunu anlayamadığım bir cisim belirdi dolapta. Hafifçe eğilip görmeye çalıştım ve ahşap, işlemeli bir kutuyla karşılaştım. Kutuyu yavaşça açtı ve içinde parlayan taşı eline aldı.

Bir ay taşıydı.

Taşı eline almasıyla birlikte, çadırın köşesinde o siyah gözlü çocuk belirdi.

Dudaklarımın arasından korku dolu bir sesin kaçmasına engel olamadım. Farah hafifçe gülümsedi ve siluetin olduğu tarafa döndü.

Hem kahin, hem Azrail olabilir miydi?

Onu en az benim kadar net görüyor gibi, direkt ona bakıyordu.

"Karan." Dedi gülümseyerek. Siyah gözlü çocuk da ona döndü ve aynı şekilde hafifçe gülümsedi. Demek ismi Karan'dı.

"Bu, Karan'ın taşı." Arkasını dönüp taşla birlikte bana doğru gelmeye başladı. Tıpkı onun gibi, Karan da bana doğru ilerliyordu. Karan'a bir şeyler söylemek istedim ancak ne diyeceğimi bilmiyordum. Farah'ın ellerine tuttuğu taş bizim kurtuluşumuzdu, tek umursadığım buydu. Yine de merakıma yenik düştüm.

"Karan, Kurtan'ın neyi oluyor?" dedim usulca. Yüzleri çok benziyordu, isimleri çok benziyordu... Bir akrabalık olmak zorundaydı.

"Kardeşi." Dedi Karan tiksinir gibi. Ne diyeceğimi bilemedim. Bakışlarım onun kin dolu siyah gözlerinde takıldı kaldı. Bir şeyler sormak istiyordum elbette ama bunun yeri bu çadır değildi. Belki de hiçbir zaman fırsatım olmayacaktı.

O sırada Farah konuşup dikkatimi tekrar kendi üzerinde topladı.

"Bunu sana yalnızca bir şartla vereceğim." Ne derse yapacağımı biliyordu, tek istediğim, mümkün olan bir şey istemesiydi...

"Palu'yu da yanında götüreceksin." Dedi kararlı bir sesle. Bir an için afalladım ve birçok şey sormak istedim. Ancak sonra, hiçbirinin önemi olmadığını fark ettim. Cevaplar ne olursa olsun dediğini yapacak ve o taşı almak için her şeye evet diyecektim ne de olsa. Usulca başımı salladım.

Farah, en az büyükanne Yena kadar önemsiyordu Palu'yu belli ki. İçimin ısınmasına engel olamadım. Palu, zevkle yanımda götürmek isteyeceğim biriydi. Bir kardeşim olacaksa, o olsun isterdim. Ancak, Palu gelmek ister miydi ondan emin değildim. Kurtan'a hayrandı ve dolayısıyla Chris'ten hiç hoşlanmıyordu. Onu nasıl ikna edeceğime dair bir fikrim yoktu. Farah sanki orada dikilirken düşündüğüm her bir şeyi duymuşçasına gülümsedi.

"Ona gerçekleri söyleme. Akademiden bahset." Dedi sakin bir sesle. Palu'yu akademiye yazdırmanın bir yolunu bulabilirdim belki. Yaşı küçüktü ve henüz zamanı değildi ancak zamanı gelene kadar onu akademide misafir etmenin bir yolunu bulurduk. Durumu açıkladığımda, Bayan Talose beni geri çevirmezdi. Umarım.

AY KUŞAĞI SERİSİ : T&M&IHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin