"Canım istediği içindi.."

Start from the beginning
                                    

Kapıdan çıkmadan önce son bir kez belime sardı kollarını;
"Bugün ikinci bir duruşma tarihi belirlenecek. Tek celsede bitecek bir dava değil bu."
"Önemli olan karşıdakilere ciddiyetini göstermen, korkmalarını sağlaman. Bunu da yapsan yapsan sen yaparsın." Dedim ciddiyetle.
Ekledim;
"Sana güveniyorum."
Eğilip, dudaklarıma uzun ve tutkulu bir öpücük bıraktı. Sonunda nefes nefese kalınca ayrıldık.
"Bu ne içindi?" Dedim onu taklit ederek.
"Canım istediği için." Dedi, beni taklit ederek.

Kapıdan çıktığı sırada sordum;
"Dava çıkışı şirkete mi geçersin, buraya mı gelirsin?"
"Eve geleceğim." Dedi, gülümsedim.
"Bekliyorum..."

-------------

Sanki davaya Tolga değil, ben çıkıyorum. Öyle heyecan, öyle merak..
Çocukken dadının öğrettiği tüm duaları ve sureleri okuyup duruyordum.

Nihayet biraz daha sakinleşince odamın ebeveyn banyosuna çıkıp uzun bir duş aldım.
Dolaptan havlu alırken dolaptaki siyah kutuyu gördüm. Artık o kadar ürkütücü gelmiyordu. Hatta güvende hissettiriyordu.
İzmir'den beri çift olarak paranoyak gibi olduğumuz için, evin her köşesinde birer tabanca vardı.

Göz devirip dolaptan havluyu aldım, üstüme sarıp banyodan çıktım.
Giyinme odasına geçip üstüme askılı, buz mavisi mini bir elbise giydim.
Saçlarımı tarayıp güzelce şekillendirdim, altın rengi, yapraklı tacı taktım.
Boynuma ismimin yazdığı kolyemi de takıp, makyaj masasının önüne oturdum.
İnce bir eyeliner, uzun kirpikler, soft renk bir ruj, ten rengi ojeler..
Telefonumu alıp aynada kendime son bir bakış atıp çıktım giyinme odasından.
Aşağıya inerken telefondan Özkan'ın numarasını bulup aradım, birkaç kez çaldıktan sonra açtı;
"Yengelerin gülü! Buyur emrine amadeyim!"
"Şımarma Özkan.. Meraktan ölüyorum Tolga hala duruşmada mı?"
"Yok yok, az önce çıktık. Her şey mükemmel geçti, için rahat olsun. Kocanı da rahat bırakacağım birazdan. İki dakika ayrı duramıyorsunuz! Al birini vur ötek.."
Telefon bir anda kapanınca kulağımdan uzaklaştırıp tip tip baktım ekrana. Sonra mutfağa geçtim, önceden buzluktan çıkardığım içli köfteleri kızartmaya başladım. Aynı anda ton balıklı güzel bir salata hazırladım. Son olarak makarna hazırladım, üstüne de mantarlı bir sos yaptım.
Sürekli mutfakta yemek yediğimiz için, değişiklik olsun deyip bahçede havuza bakan beyaz ferforje çardağın içine kurdum sofrayı. Ortama uyum sağlaması için lila tabaklarla hazırladım bu sefer.
Masada ortancalar olsa ne kadar şahane dururdu, diye düşündüm. Sonra aklıma bir şey geldi; bahçem. Ne zaman dikmeye başlayacaktım cidden? Bu işi yarın halledeyim, diye düşünüp bardakları almak için eve girdim. Bardakları da alıp evden çıktığım sırada açılan otopark kapısı dikkatimi çekti. Tolga gelmişti. Arabadan inmesini bekledim, muhteşem gülümsemesiyle arabadan indi, birkaç adım atıp gözünden güneş gözlüklerini çıkardı, kollarını iki yana açtı.
İlk başta anlamadım, kaşlarımı çattım. Sonra anlayıp neşeyle koşarak atladım kucağına. Kollarımı boynuna doladım.
Omzuma bir öpücük kondurdu.
"Kazandığım, kazanacağım tüm zaferler senin için, bunu bil."
"Biliyorum.." Dedim neşeyle.
Başımı omzundan kaldırıp gözlerinin içine baktım, ciddi bir şekilde konuştum;
"Yaptığım tüm yemekler senin için, bunu bil." Dedim.
Bir kahkaha attı;
"Kurt gibi acıktım."
"Zaten Kurt'sun.." Deyip göz devirdim.
Sırıttı;
"Sen otur masaya, üstümü değişip geliyorum."
Başımla onayladım, eve girdi.

Keyifli geçen bir akşam yemeğinin ardından mutfağı topladım, Tolga'yla masada kararlaştırdığımız gibi kutlama kahvaltısı yapalım, demek için ilk annemleri, sonra Firdevs Yenge'yi, son olarak da Tuğba'yı aradım. Özkan, Vural ve Ahmet Abi'ye Tolga haber verecekti. Kıskanç herif.
Ha bu arada; Özkan'la konuşurken telefonu kapatan da Tolga'ymış. O konuda da azıcık azar işittim zaten.
Neymiş efendim;
Sön ölön odomloruyla nödön konoşoyoson...

Yarı'm #wattys2016Where stories live. Discover now