METALLUM - 6.BÖLÜM - KOCA BİR BOŞLUK

Start from the beginning
                                    

"Anne beni de yanına alır mısın?" Elimi hafifçe kaldırıp ona doğru yürüdüm. Tek istediğim onun hayaline dokunabilmekti ama bunun olmayacağını biliyordum. Yaşananların beynimin oyunu olduğunu, elimin havada boşluğa süzüleceğini biliyordum. Beni duyamadığını, kendi kendime konuştuğumu biliyordum. Yine de, kendime engel olamıyordum.

"Helena... Güzel kızım. Seni böyle görmeye dayanamıyorum." Sesindeki şefkat içimde beni dizginleyen ne kadar ip varsa kopardı. Hıçkırarak yere çöktüm. Artık dayanamadığımı, kaldıramadığımı hissediyordum. Ellerimi çıplak vücuduma dolayıp, bağırarak ağlamaya başladım.

"Lütfen beni yanına al... Yalvarırım." Annem de benimle aynı hizaya çöktü. Üzerindeki uçuş uçuş beyaz elbise çadırın zeminine çarşaf gibi serildi. Gözleri kıpkırmızı olmuş, damlaları yüzünü sırılsıklam etmişti. Eli nazikçe kalktı. Bana dokunabilmesi için hayatımdaki her şeyi verirdim. Olmayacağını bile bile korkunç bir beklenti içerisine girdim. O beklenti, beni öldürecekti.

Öyle çok istemiştim, kendimi öyle çok zorlamıştım ki, annemin bembeyaz pürüzsüz tenini tüy gibi hissettim yanağımda. Ağzımdan kaçan hıçkırıklarımı bastırmamın imkanı yoktu. Annemin ince parmakları, yüzümde dolaşıyordu...

Delirmiştim.

Aklımı bütünüyle kaybetmiştim.

Ancak dünya üzerinde, bundan daha güzel bir delirmek yoktu.

"Annem..." dedim ancak devam edemedim. Annem saniyenin onda birinde gözümün önünden kayboldu. Onun gidişiyle eş zamanlı olarak çadırın fermuarında hareketlenme oldu. Ellerimin tersiyle yüzümü silmek, kendime gelmek istiyordum ama tükenmiştim. Bitmiştim. Üstümde hiçbir şey yoktu. En azından havluya uzanabilmek için çabaladım ancak bir adım ötemdeki havluya bile erişemiyordum.

"Helena..." dedi tıpkı annemin şefkatine benzer bir şefkat. Chris'in yumuşak sesi kulaklarımı doldurdu. Çok geçmeden onu eşsiz kokusu da takip etti. Kafamı kaldırıp gözlerimi gözlerine kilitledim. Bir saniye için dahi gözlerini gözlerimden çekmeden hızla yanıma geldi. Benim bir adım ötemde duran havluyu tek eliyle alıp bedenimin etrafına sardı. Havluyu, kolları takip etti.

Bana sımsıkı sarıldı.

Ben de kalan son güç kırıntılarımı kollarımı ona dolamak için kullandım. Hıçkırıklarım şiddetlendi.

"Chris... Ben, aklımı kaybediyorum." Dedim aciz bir biçimde. Bunu bilmeye hakkı olduğunu düşündüm. Öyle ya da böyle, kalbim onun için atıyordu.

Hala.

"Özür dilerim. Özür dilerim. Özür dilerim..." peş peşe özür döküldü sadece dudaklarından. Omzumda hafif bir ıslaklık hissettim. İçim parçalandı. Ne olursa olsun, onun ağlamasını istemiyordum.

"Ağlama. Bir şeyim yok. İyi olacağım. Pegasus beni iyileştirecek." Hafifçe geri çekilip yüzüne bakmak istedim. Günler sonra ilk kez ona karşı gardımı indirmiştim. En azından yüzüne bir kerecik dokunacak kadar daha indirebilirdim.

Derin kahverengi gözleri günlerdir taşıdığı acıdan hiçbir şey eksiltmese de, başka bir şey daha vardı artık orada. Ben burada bir nebze olsun huzur bulan tek taraf değildim. Onun da yaraları sarılıyor gibiydi. Onun ruhunun parçaları da bir araya geliyor, bir bütün olmaya başlıyor gibiydi. Elimi çekinerek sakallı yüzüne götürdüm. Onu akademideyken hiç böyle görmezdim. Yüzü hep pürüzsüz olurdu. Ancak öyle güzeldi ki, her şey yakışıyordu. Hafif uzamış olan sakalları onu olduğundan biraz daha olgun göstermişti.

Elimi hafifçe yanağına sürtmemle birlikte gözleri yavaşça kapandı. Aklımdan geçenleri okumuş gibi konuştu.

"Sana yardım etmeye gelmiştim. Sen bana yardım ediyorsun." Dedi pürüzlü sesiyle. Gülümsememe engel olamadım. Birbirimize yardım ediyorduk.

AY KUŞAĞI SERİSİ : T&M&IWhere stories live. Discover now