10 | Mucize Güneş

Start from the beginning
                                    

"Kapıyı bakmadan açıp yine yatağına gidebilir misin?"

Ayla dediği gibi yaparak kapıyı aralamış, hemen yatağına koşmuştu. Yiğit içeri girdiğinde Ayla'nın gözleri kapalıydı. Gülümseyerek yanına yaklaştı. Buketin, kucağını gevşeterek yatağa düşmesine izin verirken tepsiyi komodine bırakmıştı. Elini son kez dizlerine silerek kuru olduğundan emin oldu ve Ayla'nın örtünün üzerine olan eline yavaşça dokundu.

"Sevgilim."

Ayla, Yiğit'den ilk kez duyduğu kelime karşısında gözlerini açmaya utanmıştı.

"Ne kızardın o kadar ya, sevgilim değil misin?"

Ayla gözlerini açarak elini ağzına götürürken Yiğit'e hayretle bakmıştı.

"Öyle sesli söylemesene, biri duyacak."

Yiğit, Ayla'ya inanamaz bakışlarını atarken "Kim duyacak bizi kendi evimizde? Karım değil misin sen benim? Karıcığım mı diyeyim?" Demişti ki Ayla gülerek kulaklarını kapattı.

"Tamam tamam, ne istersen onu söyle."

Yiğit zafer kazanmış bir edayla yatağın ortasını düzleyerek tepsiyi de üzerine çekmişti. Ayla ile yatakta ilk kahvaltılarının ardından ikisi de yan yana yatağa uzanmış, pencereden içeri gelen güneş ışıklarına hayali bir şekilde dokunuyorlardı.

"Nasıl?" Diye sordu Yiğit. Tam olarak neye sorduğundan emin değildi. Ayla "Sıcak." Diye mırıldandı.

Güneş onu şu an kelimenin tam anlamıyla ısıtıyordu.

Yiğit elini onun eline değdirdi. Kısa bir temastı bu. Bu hareketi tekrarladı. Sonunda elleri güneş ışınları arasında dans etmeye başlamıştı. Birbirlerine dokundukları anda ayrılıyor, tekrar dokunuyorlardı.

"Senin sıcaklığın olacağıma söz verdim. Sana daima seni ısıtacak kadar yakın, yakmayacak kadar uzak kalacağım. Dengeyi bulacağım."

Ayla, onu tüm hücrelerine kadar ısıtan güneş karşısında gülümsedi. Onu ısıtan güneş, yüzüne vuran ışığın ve odanın aydınlığının kaynağı değildi. Onu ısıtan güneş, yanına uzanmış bu adamın ta kendisiydi.

"Teşekkür ederim, bana rağmen beni sevdiğin için." Diye fısıldadı. Sesli söylemeye çekiniyordu. Biri onu sevdiği için teşekkür etmeye gerek duyması, Yiğit'in içini burkmuştu.

"Ben teşekkür ederim, her şeye rağmen seni sevmeme izin verdiğin için."

Bir süre daha, güneşin ikisini de kucaklamasına izin verdiler. Yiğit, dakikalar sonra doğrularak çiçekleri hatırladı ve Ayla'ya getirdi. Ayla çiçekleri kısa süreli de olsa kucağına alarak gülümsedi.

"Çok güzeller." Dedi.

"Öyle söyleme."

Yiğit'in verdiği karşılık onu şaşırtırken sormadan duramadı.

"Neden?"

"Çünkü öyle söylersen eğer sana hep aynı çiçekleri alırım."

Yiğit, utanarak çiçeklerin ardına saklanmış olan Ayla'dan buketi alırken söyledikleriyle onu daha fazla utandırmıştı.

"Bir de ver artık çiçeklerimi, onlar sadece bakman için. Koleksiyonuma eklemem lazım."

Ayla yalnızca bakabiliyor olsa da, Yiğit her gün çiçek getirmeye devam ediyordu.

Birlikte aşağı inerken Yiğit önden giderek salonun köşesinde duran piyanonun yanında bitti.

"Bugün sana gizli kalmış bir yeteneğimi göstereceğim." Derken sabırsızlıkla piyanonun karşısına geçmişti. Ayla'nın da yanına oturması için en köşeye kadar kayarken bir an boşluğa gelmiş, düşecek gibi olmuştu. Kendi kendine gülerek Ayla'ya oturmasını işaret ederken Ayla hemen yanına geldi. Yiğit büyük bir özenle kapağı kaldırarak kapağın ellerine düşmemesi için onu sabitledi. Ayla'nın meraklı gözlerle onu izlediğini görünce heyecanlanmış, avuç içleri terlemişti. Avuçlarını dizlerine bastırarak kuruladı ve çalmaya başladı.

Dokunmak YasakWhere stories live. Discover now