PERSONA / Karanlık

116K 3.7K 608
                                    





Bu hikaye, yaralı zihinlerin çatışmasından ibarettir.

Kitap gizem, psikoloji ve sanat üçlemesi içermektedir. Bahsi geçen ressamlar ve onların eserleri gerçektir. Tabloların sergilendiği yerler gibi ufak detaylarda değişiklikler yapılmıştır. Aynı şekilde hikayede geçen kurum, kuruluş ve örgütler gerçek kaynak ve bilgilerden uyarlanmıştır.

Persona birinci kitap "PERSONA:KARANLIK" olarak Pukka Yayınları aracılığıyla basılmıştır. Bu yüzden bölümler kaldırılmış geriye sadece kitap ile birebir olan altı bölüm bırakılmıştır.

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

PERSONAKaranlık

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.



PERSONA
Karanlık



Tabula Rasa, boş bir levha.

John Locke, zihnin boş bir levha olduğunu söyler ve doğduğumuz anın olabileceğimiz en saf halimiz olduğunu öne sürerdi. Ona göre yıllar geçip, deneyimler kazandıkça işlerdi saat ve oluşurdu karakterimiz. Dünyaya ilk gelişimizde açılan o beyaz sayfaya yazılan kelimeler yaratırdı benliğimizi. Benim hikâyemde cümleler devrik, noktalama işaretleri yanlış idi. Varoluşumun özünde saklı kalan karanlık, yaşamımın temelini oluşturuyordu. Hiçliğin içinde kaybolan küçük bir kızın, Azrail'in gölgesiyle bütünleştiğini anlatan hikâyem beni bile dehşete sürüklüyordu.

Her türlü harabeye dönmüş bir ruh olarak, dünya denen bu fani yerde yok olup gidiyordum.

Yaşamı var eden her şey ikiye ayrılıyordu. İnsanlar sıfatları ve kavramları seviyor, kendilerine veya çevrelerindeki insanlara yakıştırma yapmadan tatmin olmuyorlardı. İkiye ayrılan bu hayat her zaman bir şeyleri karşılaştırıp kategorize etmeye programlanmıştı. Ya cehennemle lanetlenmiş bir günahkârsındır ya da cenneti gümüş bir tabağın içinde eline alabilen bir aziz. Ya siyahsındır geceyle bütünleşmiş ya da aydınlıksındır dolunayın ışığından habersiz. İnsanların çoğu bilmez ki aslında her günahkârın içinde çırpınan bir aziz, her azizin de içinde hapsettiği bir günahkâr vardır. Her siyah geceyi temsil etmediği gibi her beyaz da aydınlık değildir.

İnsanlar griye çalan bir renkle boyanmış, madalyonun iki yüzünün de çok fazla şey anlatabileceğinin kanıtı olarak yaratılmışlardı.

Benim hikâyem tam bu noktada başlıyordu. Madalyonun iki yüzünü de görmüş ve yaşayan bir kanıt haline gelmiştim. Acılarımın yarattığı hayaletlerden kurtulmaya çalışırken bir labirentin içinde sıkışıp kalmış, yönümü bulmayı hedeflerken kendimi kaybetmiştim. Zihnim yorgun bir savaşçıydı. Girdiği muharebeyi zafer ile sonuçlandıramayacak kadar acizdi.

Geceler; derin bir girdap gibi bütün duyguları içinde barındıran, gerçek ruhların maskelerinden kurtulduğu bir zaman dilimiydi. Böyle anları seven, kendimi bulabilen biriydim. Yaratılmış günahları ve günahlara bulanmış azizleri tanırdım. Her gün aynada gördüğüm yüzün yaveriydi bu tanımladıklarım.

Başımı kaldırıp karşımdaki adama baktım.

Aramızdaki masanın bir tarafında o, diğer tarafında ise ben vardım.

Kahverengi gözlerin sahibi beni bir kitap gibi okumak istiyordu. Beni zihnindeki mahkemede yargılayacaktı. Belki aklayacak, belki de karar kılarak hüküm giymeme neden olacaktı. Onun ellerindeki bir serçeydim. Gözümden akacak bir damla yaşla yok olabilirdim fakat bu sessiz vedam, onun umurunda bile olmazdı çünkü neler olduğunu öğrenmeliydi. İçimde biriken ve taşmaya yüz tutan çığlıklar benliğime fazla gelmeye başlamıştı. Dudaklarıma vurduğum kilit kırılmak istercesine zayıflıyordu ancak nasıl anlatabilirdim yaşadıklarımı, nasıl söyleyebilirdim kanlı yollardan yürüyüp cesetlerin arasından sıyrılarak geçmeye çalıştığımı?

"Bilmek istiyorsun, değil mi?" diye sordum çatlayan sesimle. Karşısındaki kadının içinde mahsur kalan o küçük kızı duymasını diledim. Yüzümdeki tebessüm genişlerken parmaklarımla oynamaya başladım. "Benim gibi biri neden burada, neden bu halde, bilmek istiyorsun..."

Derin bir nefes alıp birkaç saniyeliğine bakışlarımı kaçırdım.

"Pekâlâ, anlatacağım."

Siyah hırkamın kollarıyla oynamaya başlarken hikâyemin kapağını araladım.

Kanla süslenmiş satırlarım ölüm kokuyordu.

"Evvel zaman içinde, küçük bir kız siyahın en güzel tonuna bulanmış karanlık bir ormana adım atmış. Adım attığı o orman, küçük kızın mezarı olurken katili de sığındığı adammış."

Yılan süründü geçmişin kirli zemininde hem ölüm istedi hem de sonsuzluk. Çareyi kendinde buldu yine. Isırdı kuyruğunu ve başlattı döngüyü. Tarih tekerrür etti onunla birlikte. İki beden büyüdü ve yok oldu.


&

Sosyal  Medya Hesapları
İnstagram: kathy.calanthe
Kişisel İnstagram: pskasenanisikli
Twitter: CalantheKathy
TikTok: KathyCalanthe

PERSONAWhere stories live. Discover now