5. Bölüm : Deniz Mavisi Gözler

204 115 65
                                    

Merhaba arkadaşlar. Yeni bölümle karşınızdayım. Oy verip bol bol yorum yapmayı da unutmayın sizi seviyorum.

---

---

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

5. Bölüm : Deniz Mavisi Gözler
"Yıldızları saymak gibiydi yaşamak. Onun kadar göz alıcı, ama bir o kadar da boş ve vakit kaybı."

Hastaneden eve geldiğimizden beri kafamda rüyada gördüğüm garip şey dolaşıyordu. Bir an bile odadan çıkmıyor yatağımda uzanıp tavana bakarak gördüğüm rüyayı anımsamaya çalışıyordum.

Karanlık bir odada hareketsizdim, kımıldayamıyordum. O geldi, gelişiyle aydınlandı her taraf. Sonra elime bir kağıt parçası tutuşturduğu ve gitti. Gözden kayboldu. İyi ama neden?
Neden o? Elime tutuşturduğu kağıt ne anlama geliyordu? Bana ne demeye çalışıyordu ki? Beni nereden tanıyordu? Allah'ım çıldıracağım! Lütfen biri bu düşüncelerimi sustursun artık! Sadece bir defa gördüğüm birini niye? neden? hangi sebeple? kafaya takıyorum ki?

Sinirle yastığı elime aldım ve ısırmaya başladım. Isırırken bağırmak istedim ama her zamanki gibi olmadı. Sesim çıkmadı. Nefes almakta zorlanırken kafamı kaldırdım ve biraz nefes aldım. Baktım böyle olmayacak yastığı yumruklamaya başladım. Yumrukladığımda cam parçanın kolumu kestiği yer biraz da olsun acıdı ama bir önemi yoktu. Çünkü öfkeliyim. Her şeye. Yaşananlara, düşüncelere, yaşatılanlara, hayata. O kadar öfke doluyum ve her zaman bu öfkemi içimde bir mahkum gibi hapiste yaşatmıştım ki firar etmek istiyordu. 'Artık yeter! Benim varlığımı gör artık!' diye bağırıyordu içeriden bana. Aslında haklıydı biliyor musunuz? Ben onun yerine olsam en başından beri firar etmiştim. Yine o iyi dayanmış. Ama artık onun firar etmesine gerek yok. Çünkü özgür bırakıyorum onu. Ne yaparsa yapsın. Olmadık yerlerde patlasın umurumda değil artık. Öfkeme yaptığım on dokuz yıllık tutsaklık artık son bulsun.

Yastığı yumruklarken elime sert ama aynı zamanda yumuşak bir şey çarptı. Elim duraksadı ve yastığın içine girdi. Parmaklarım ona dokunduğunda artık onun ne olduğunu tahmin edebiliyordum. Bu bir kağıttı. Çabucak çıkardım onu oradan. Ve içini açtım.

"Uyanmana sevindim, Yaralı kuş. Umarım bir daha ölmeye kalkmazsın yoksa seni ben bile kurtaramayacağım. Unutma, yaralı kuşlar ölmeyi değil iyileşip gökyüzünde uçmayı dilerler. Kendine iyi bak ve sakın ölme." yazıyordu kağıtta. Bu hastanede bana Hayal hemşirenin verdiği kağıttı. Kimse görmesin diye taburcu olup eve geldikten sonra onu buraya saklamıştım.

Tekrardan yazılanlara ve yaşananlara dalıp dalıp gidiyordu aklım. Kafam o kadar karmaşıktı ki, ne düşünmem gerektiğini bile bilmiyordum. Acaba düşünmeme gibi bir lüksümüz var mıdır? Olsaydı ne güzel olurdu. Belki de düşünmeye bir süre ara verir, dinlenir, keyfime bakardım. Ama maalesef ki böyle bir lüksümüz yok. Ne zaman ki kendimize özgü düşüncelerimiz oluştu, ölene kadar hep bizim peşimizden gelecek onlar. Bu yüzden hayatımız boyunca düşünmeye mahkumuz.

Yaralı Kuş ve Altın Kafes Where stories live. Discover now