"Gülümsemeni seviyorum."

Start from the beginning
                                    

"Ünlü iş adamı Ahmet Karalar'dan, damadı Tolga Han Kurt'a büyük jest!

Karalar Holding Yönetim Kurulu Başkanı ve hissedarı Ahmet Karalar, geçtiğimiz pazar günü evlenen kızı Helin Karalar Kurt'un eşi, Tolga Han Kurt'a büyük bir düğün hediyesi verdi.
Yüksek güvenlik önemleriyle yapılan düğüne kesinlikle hiçbir medya görevlisi alınmadı. Düğünden hemen sonraki sabah, Ahmet Karalar'ın avukatı, Karalar ve Karalar Holding adına yaptığı açıklamada, Ahmet Karalar'ın holding üzerindeki hisselerinin %50'sinin, Tolga Han Kurt'a devredildiğini bildirildi.
Bu da, Karalar Holding hisselerinin %25'i demek oluyor.
Güncel hissedar payları şu şekilde;
Mustafa Karalar %50, Ahmet Karalar %25 ve Tolga Han Kurt %25...."

Haber böyle devam ediyordu. Ben şaşkınlıkla telefonu kilitledim, önümdeki sehpaya bıraktım. Evet, babamın Tolga'ya esaslı bir düğün hediyesi vermesini ben de bekliyordum ama beklediğim şey, şirketteki hisselerinin yarısı, kesinlikle değildi.
Babamın Tolga'ya olan güvenini, onu evladı gibi gördüğünü biliyordum ama, şimdi bir kere daha kanıtlamış olmuştu.

"Helin, valizden giysi versene bana!"
"Veriyorum.."
Koşarak giyinme odasından birkaç parça giysi çıkarıp Tolga'ya uzattım kapıdan.
Sonra odaya gidip berjerin önündeki sehpadan telefonumu aldım, açtığım sayfayı kapattım. Tolga babamın ona bıraktığı ufak mirası biliyorsa, onun söylemesini bekleyecektim. Yok bilmiyorsa, ben de bilmiyor gibi yapacaktım. Benden öğrenirse nasıl tepki vereceğini kestiremiyordum çünkü.
Elimdeki telefonla öylece dururken banyonun kapısının sesini duydum. Dönüp baktığımda, her zamanki gibi eşofmanın üstüne hiçbir şey giymemiş Tolga'yı gördüm. Hemen arkamı döndüm, üstüne bir de gözlerimi kapattım ellerimle.
"Tişörtünü giysene! Sapık herif!"
Bir kahkaha attı.
"Helin, iyi misin?"
"İyi falan değilim git üstüne tişört giy!"
"Nedenmiş?" Dedi, hareketlerinden ne yaptığını anlamaya çalışıyordum, yatağa uzanmıştı büyük ihtimalle.
Evet Helin, neden giysin üstünü? Çünkü pislik herif çok yakışıklı ve tribim yarıda kalsın istemiyorum.
Böyle dersem trip diye bir şey kalmayacak zaten..
Düşün Helin, düşün hadi..
"Çünkü ayıp tamam mı? Ben ortalıkta tişörtsüz geziyor muyum?!"
Bu sırada ona dönmüştüm, ama gözlerimi hala ellerimle kapıyordum.
"İstersen gezebilirsin." Şaşkınlıkla gözlerimi pörtletip ellerimi indirdiğimde, yatağa uzanmış, elleri ensesinde, pis pis sırıtan Tolga'yı gördüm.
"Pis sapık.." Diye mırıldandım, gözlerimi kısarak..
Bir kahkaha daha attı.
Bunun üzerine berjerdeki kırlentlerden birini alıp üstüne fırlattım.
Sonra yaptığım hatayı düşünüp kedi bakışları atmaya başladım. Ciddi bir şekilde yatakta doğruldu, bir bana, bir de elindeki kırlente bakıyordu.
"Sen bana yastık mı attın?" Dedi, bakışlarını yastıktan bana doğru çevirirken, gözlerini kısarak.
Başımı iki yana salladım.
"Yanlışlıkla oldu."
Ters bir bakış attı,
"Yanlışlıkla yastık mı attın?"
"Yanlışlıkla adam ölüyor! O niye olmasın?!"
Bir kahkaha attı.
"Git bir duş al, hava çarptı seni, saçmalıyorsun."
Mal herif, karşımda Zeus heykeli gibi geziyorsun, suçu havaya atıyorsun. İyi! Ben de yapacağımı biliyorum!

Banyoya geçip güzel bir duş aldım, saçlarımı kurutup güzelce taradım. Banyodan havluyla çıktığımda Tolga telefonuyla uğraşıyordu. Ona görünmeden hızlıca yandaki giyinme odasına geçtim, altıma kısa, oldukça kısa bir kot şort giydim. Üstüme de kısa kollu, v yaka, dar, beyaz bir tişört geçirdim. Saçlarımı salık bıraktım, duşa girmeden önce çıkardığım makyajımın yerine kalınca bir eyeliner çektim, şeftali rengi, belli belirsiz bir ruj sürdüm. Hızlıca rimel de sürüp son bir bakış attım kendime. Sen Zeus'san, ben de Afrodit'im, Tolga Bey!

İçeri girdiğimde yatağa uzanmış, gözlerini kapamıştı. Uyuyor muydu?
Uyandırmaya kıyamayacağım için yatağın çaprazındaki berjere oturdum, dizlerimi karnıma çektim, tam önümdeki dergiye bakacakken sesini duydum;
"Oha!"
"Ha?"
"Böyle mi intikam alıyorsun Helin?"
"Ne intikamı?
"Böyle sadece kendinden intikam alırsın, farkındasın değil mi?" Dedi alaycı bir ifadeyle.
Cümlesindeki imayı farketsem de, farketmemiş gibi yaptım,
"Kimseden intikam aldığım yok." Dedim, ayağa kalkıp yanına gittim, yatağa oturup iyice eğilerek, ateşi var mı diye bakarmış gibi yapıp alnına dudaklarımı bastırdım.
"Ateşin de yok, paranoyak gibi davranıyorsun."
"Kaşınıyorsun." Dedi, sırıtarak.
"Kocamla ilgilenmem de mi suç oldu?" Dedim, saf ayağına yatarak.
Bir anda kendimi onun altında buldum.
"Öyle değil de, belki daha farklı ilgilenmelisin." Dedi, dudaklarıma eğilirken.
Tam kollarımı ensesinde birleştirdiğim sırada kapı çalınca bir küfür savurdu;
"Sikerim böyle işi ama!"
Kıkırdadım.
"Şansına küs."
Hala üstümde duruyordu. Kaşlarını çatarak bir kapıya, bir de bana baktı,
"Otel çalışanlarıyla anlaştın değil mi lan?!"
"Ay manyak mısın? Nece konuştuklarını bile bilmiyorum bu milletin!"
Ters bir bakış attı, gözleri dudaklarımda durdu yine. Tekrar eğilmeye başlayınca ben iki elimi göğsüne koyup ittirmeye çalıştım. Yerinden kıpırdamadı ya, herneyse.
"Kapıyı açmalıyız."
"Yok öyle bi' dünya." Yine eğilince elimi dudaklarına götürdüm bu sefer,
"On gün boyunca buradayız, kapıyı açsan ölmezsin."
"Açmazsam da ölmezsin." Dedi, dudaklarındaki elimi çekerken.
"Ay meraktan ölürüm Tolga! Yeminlen ölürüm yani!"
Bir küfür daha edip kalktı yataktan. Dayanamayıp bir kahkaha attım, dönüp öyle ters bir bakış attı ki, bir daha kahkaha atmamaya yemin edebilirdim.
Kapıyı açıp adamla konuştu, sertçe kapadı kapıyı.
"Ne diyor?"
"Yemeği nerede yemek istediğimizi sordu."
"Nerede istiyormuşuz?" Dedim, yatağa yüzüstü uzanmış, iki elimi çeneme koymuş, ayaklarımı ileri geri sallıyordum.
"Düzgün hareketler yapmazsan yemek falan yiyemeyeceksin, uyarmadı deme."
Anlamayıp kaşlarımı çattım, bu sefer valla anlamamıştım.
"Diyorum ki, o şortu biraz daha üstünde tutarsan ben çıkarırım."
Gözlerimi pörtletip olduğum yerde doğruldum,
"Yemeği nerede yiyeceğiz?"
"Sahilde."
Ayağa kalkıp giyinme odasına yöneldim, yanından geçerken kulağına,
"Sapığın tekisin." Demeyi de ihmal etmemiştim. Acısı çıkacak ya, haydi hayırlısı..

Yarı'm #wattys2016Where stories live. Discover now