Geçmişten Bir His

476 13 0
                                    

Her geçen gün Sophia'nin İstanbul'da açmak istediği restaurant gözümün önünde daha fazla şekillenmeye başlıyordu

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Her geçen gün Sophia'nin İstanbul'da açmak istediği restaurant gözümün önünde daha fazla şekillenmeye başlıyordu. Konsept için ofise gelen çeşitli mimarlarla konuşuyorduk. Onların fikirleri ve Türk kültürünü harmanlıyorduk. Cem de ben de aslında uzun süreler gerçek evimizden uzak yerlerde yaşasak da kültürel bağlarımız kuvvetliydi ve orada neyin olup neyin olmayacağını oldukça iyi bilebiliyorduk. Mekanı açacağımız lokasyon, orada çıkacak menüler, konsept ve daha bir soru konu hakkında çalışmamız gerekiyordu. Ama oldukça da profesyonel bir ekiple oldukça da hızlı ilerliyorduk.

"Bazen düşüncelerimi ifade ederken çekiniyorum çünkü herkes işinde çok iyi ben ise üniversite eğitimini başlamadan yarım bırakmış biriyim." Cem'e zaman zaman özgüvensizliklerimden bahsetsem de her seferinde beni iyi hissettirecek bir şeyler buluyordu.

"Saçmalama. Şu konseptlerle ile ilgili yaptığın tespitler inanılmaz nokta atışı ve yaratıcıydı. Ayrıca senin gibi genç neslin fikirlerine ihtiyaç duyuyor Sophia. Çünkü hedef kitlesi sensin."

"Anladım. Yani çocuk kafam için beni yanında tutuyor." Bir yandan kahve makinesinin filtre kağıdını değiştirdikten sonra içine taze kahve koyup, makinenin başlatma tuşuna bastım.

"O kafanın içindekileri aktarmanı hayranlıkla izliyorum Afra. Yani izliyoruz."

Günlerimin büyük çoğunluğu artık Cem ile geçiyordu. İrem ile bile ne zamandır uzun uzadıya oturup sohbet edemiyorduk. Cem ile iş, Cem ile yemek... tabi ki Sophia de işin patronu olarak oradaydı ama çoğunlukla Cem ile biz baş başaydık.

Uzun bir aradan sonra eve erken gittiğimde İrem'i de evde bulduğuma sevinmiştim.

"Bu saatte evde olduğuna inanamıyorum." İrem çoğunlukla arkadaşlarıyla adanın bir yerlerini keşfediyor ya da durmadan partiliyordu.

"Ben de sana aynı şeyi söyleyecektim. Nasıl gidiyor restaurant işi?"

"İyi. Bayağı bir aşama kaydettik. İyi de para kazanıyorum." İrem'in demlediği çaydan bir bardak kendime alıp oturduğu masada karşısındaki sandalyeyi çekip oturdum.

"Cem ile nasıl gidiyor?"

"Normal. Cem'i biliyorsun. Eğlenceli biri. Bazen fazla flörtöz. Ama bir sorun yok."

"Bence o çocuk sana karşı bir şeyler hissediyor." Birden bombayı ortaya attı.

"Bilemiyorum. Herkese karşı öyle gibi." Düşündüklerimi tereddüt etmeden söyledim.

"Sana daha önce söylemedim ama sahilde 3'ümüzün geçirdiği geceyi hatırlıyor musun?" Birkaç hafta önce İrem ile sahile takılmaya gittiğimizde Cem ile karşılaşmış ve birkaç saat takılmıştık.

"Evet. Ne oldu?"

"Sen biralarımızı almaya gittiğinde bana seninle ilgili sorular sordu. İşte sen birileri ile takılıyor musun gibi." Safça düşünmek istemiyordum ama belki öylesine sormuş olabilirdi.

"Sen ne dedin?"

"Senin tek gecelik ilişkiler yaşayan biri olmadığını. İlişki de aramadığını söyledim."

"Güzel cevap." Çayımdan bir yudum alıp arkadaşıma içtenlikle gülümsedim. Cem bu cevaptan sonra belki de aklında benle ilgili bir düşünce varsa da vazgeçmişti. Elime telefonumu alıp Instagram'da dolaşmaya başladım. Buna dolaşmak da denemezdi aslında. Doğruca önce Hakan'ın hikayelerine baktım. Sonra açtığım fake hesaba geçip Onur'un hikaye koyup koymadığını kontrol ettim.

Ne yapıyorum ben? Buraya bunun için mi geldim? Neden kendimi ve duygularımı kontrol edemiyorum? Onun ne yaptığını bilmemek beni öldürüyor.

"Ne yapıyorsun sen?" İrem bir cevap vermemi bekleyerek gözlerini bana dikmiş bakıyordu.

"Onur'un ne yaptığını öğrenmeye çalışıyorum." Çaresizce sorusunu cevapladım.

"Sen kafayı mı yedin? Buraya ondan ve toksik ilişkinizden kurtulmak, yenilenmek için gelmedin mi?"

"Evet ama şu an bunun iyi bir fikir olup olmadığını sorguluyorum. Onu çok özledim."

"Bunları konuştuk Afra. Tam olarak neyi özledin? Senin üzerinde kurduğu hakimiyeti mi? Yoksa sana ne yapıp ne yapamayacağını söylemesini mi?"

Bazen İrem'e bu kadar çok şey anlattığım için kendime kızıyordum. Ne kadar saçma görünse de kalbime mantığımla, hatta İrem'in mantığı ile söz geçirmek imkansızdı.

"Bilmiyorum. Ben sadece onu çok özledim."

"Bu gece ne yapıyoruz biliyor musun? Sana Onur'u unutturmak için eğlenceye gidiyoruz. Hadi kalk."

"İrem ben çok yorgunum. İşler çok yorucuydu son günlerde." İtiraz etmeme rağmen yanıma kadar gelip beni oturduğum sandalyeden sürükleyerek kaldırdıktan sonra odama yürüttü. Dolabımı açıp kucağıma bir elbise fırlattı.

"Sen bunu giyiyorsun. Ben de gidip kendime bir elbise seçiyorum. Sonra geri dönüp sana makyaj yapacağım. Tamam mı?"

"Tamam değil dersem bir anlamı olacak mı senin için?"

"Hayır." Sözünü bitirdikten sonra beni yalnız bırakıp dediği gibi odasına gitti. Birkaç dakika sonra geri geldiğinde eline göz kalemi ve maskara almış, karşıma geçmişti bile.

Oradan ayrılırken üzerimizde benim sırtımı belime kadar açık bırakan dar bir jumpsuit'im, onunsa göğüs dekolteli mini bir elbisesi vardı. Bizi götürdüğü beach club'ta o gün ünlü bir DJ çıkacağı için uzunca bir kuyruk sıra vardı. Artık neredeyse buranın yerlisi olduğumuz ve İrem gününü yeni arkadaşlıklar edinmekle harcadığı için bizi içeri sokacak kişiyi de tanıyordu.

Tüm ada oraya toplanmış gibi kalabalıktı. Dans eden kalabalığın arasında biz de içkilerimizi aldığımızda ben oldukça depresif bir moddaydım.

"Farkında mısın bilmiyorum ama burada tamamen kendi başımıza özgür bir hayat kurduk. Üstelik sen geçen hafta bir terfi aldın. Artık zevk aldığın ve geleceği olan bir işin var."

"Haklısın. Ama geleceğinden emin değilim. İstanbul'a döndüğümüzde babam beni evlendirecek. Belki de kocam çalışmama izin vermez."

"Senden şu kelimeyi duyduğuma inanamıyorum. Kocan izin vermez mi? S*kerler kocanı. Sana kimse ne yaptığını söyleyemez." Elindeki kadehi benim elimde duran diğer kadehe vurduktan sonra kocaman bir kahkaha attı.

"Evet kimse bana ne yapmak istediğimi söyleyemez. Bu hayat benim!" Bağırarak ona cevap verdim. Birkaç kadeh alkolden sonra keyfim yerine gelmişti. Ama hala kendimi Onur'u düşünmekten alıkoyamıyordum. İrem içkilerimizi tazelemek için bara gittiğinde ben de sahile doğru giderek müziğin sesinden biraz uzaklaştım. Telefonuma baktığımda hala Onur'un koyduğu bir hikaye yoktu. Ne yaptığını bilememek beni üzüyordu. Dayanacak gücüm de kalmamıştı.

Telefon rehberime girerek Onur'un adının üzerine parmağımı dokundurdum. Ara butonu çıkınca tekrar üzerine bastım. Aramızda 5 saat fark vardı. Yani orada saat sabahın 6'sı olmalıydı. Ama bunlar aklımdan geçerken çoktan telefonu 3 kez çaldırmıştım. 4. çalışta uykulu sesi telefonun öbür ucundan duyuldu.

"Afra..."

AfrâWhere stories live. Discover now