Koluma dolanan kemikli parmakları hissettim, anında bakışlarımı yüzüne çevirdim. Ne zaman gelip yanıma oturmuştu? "Jimin, iyi misin?" Bu kaçıncı sorumdu bilmiyorum fakat, ben iyi miydim? "Bu konuyla ilgili hastaneden randevu alabilirim istersen."

Anında başımı olumsuz anlamda salladım. Hastanelik bir dururum yoktu. En fazla yapacak oldukları şey bir uyku hapı vermekti. Oysa benim ilacım o değildi, ilacım yanı başımda oturuyor, merakla ve endişeyle yüzümü inceliyordu.

'Neden endişelensin ki?' dedi iç sesim, ardından devam edip beni paramparça etti, 'Sen onun neyi oluyorsun ki senin için endişelensin?'  İç sesime bilmem kaçıncı kez hak vermeyi seçtim. Haklıydı. Ben onun bir şeyi değilim, onun hayatına dahil olan sıradan biri bile değilim.

"İstemediğine emin misin Jimin? İyi görünmüyorsun." Tekrardan başımı olumsuz anlamda sağa sola sallamıştım. Endişeleniyor gibi davranma lütfen... "İyiyim bay Jeon, gerçekten. Sadece uyku tutmadı işte, başka bir şey yok." İnanması adına yüzüme ufak bir tebessüm takındım.

"Pekala, sen bir şey yok diyorsan tamam. Ancak bu bir süre daha devam ederse o zaman hastaneye gideceğiz ve gerekeni yapacağız anlaşıldı mı?" Cümlesini bitir bitirmez elini kaldırdı, refleksle gözlerimi kapattım. Ardından saçlarımın arasında dolanan kemikli parmakları hissettim.

Huzur ne miydi? Huzur buydu. Saatlerdir uyuyamadığım bu koltukta sadece saçlarımı okşamasıyla uyuya kalacak gibiydim. Bulutlar kadar yumuşak bir yatakta uzanıyor gibiydim. Yumuşak, sessiz ve huzurlu... "Bu iyi mi hissettiriyor?" Hızla gozlerimi araladım, yüzüne takındığı sırıtışı ile yüzümü inceliyordu. Tanrım, bir aptal gibi göründüm! Kesinlikle! Tam anlamıyla bir aptal gibi!

Bedenimi geri çektim hızla. "Siz neden uyandınız bay Jeon? Bir şeye mi ihtiyacınız var, acıktınız mı yada susadınız mı? Bekleyin ben hemen bir şeyler hazırlayayım." Oturduğum yerden ayaklanmam ve geri oturtulmam sadece iki saniye içerisinde gerçekleşmişti. Sürekli açıp kapadığım gözlerimi bay Jeon'a yönelttim.

"Bir şeye ihtiyacım yok Jimin. Sadece yanımda seni göremeyince merak edip bakmak istedim."

Seni göremeyince,
merak edip
bakmak istedim...

Merak edip...

Ah, Tanrım! Kafamı duvarlara sürtmek istiyorum! İç sesim tekrar takılı kalmış plak misali duyduğum cümleyi dile getirmeye başlamıştı bile. "Ben uyuyamayınca siz rahatsız olmayın diye buraya geldim." Cidden, yalan söylemeye utanmıyor musun Park Jimin? Anladığını belirtircesine ağır ağır başını salladı. Bir dakika! Soğuk terler mi döküyordum yoksa bana mı öyle geliyordu? Tanrı aşkına, bana neler oluyor?

"Hâlâ uykun yok mu?"

"Hayır."

"Peki burada uzanmaya devam mı edeceksin?"

"Evet...bay Jeon."

Aksini yapmam imkansızdı. Ben uzaklaşmaya çalıştıkça o bu kadar yakın davranmamalıydı. Uzak kalmalıydım. Yapmam gereken tek şey buydu. Aptal bir cinsel çekimden başka bir şey olmamalıydı! Olamazdı...

Oturduğu yerden ayaklandığı an gitme dercesine ne yaptığına bakındım. Önce orta sehpanın üzerindeki kumandayı eli arasına aldı, sonra biraz önce oturduğu yere, yanıma geri oturdu ve benim örtündüğüm ince örtüyü kendi üzerine çekti. Bakışları sonunda beni bulduğunda sorarcasına bakıyordum galaksi gözlerine.

"Ne? Benimde uykum yok, biraz televizyon izleyeceğim. Hem seninde uykun yokmuş, film falan izleyelim mi?"

Cümlelerini idrak edemezken o çoktan televizyondan bir film seçmeye başlamıştı.
Neden, neden bir anda bunu yapıyorsun? "Ah, bak bu film birkaç ay önce çıkmıştı sanırım. Sonu biraz sıkıcıydı fakat izlenir. Sen ne dersin?" o bir cevap beklerken bakışlarımı büyük ekrana çevirdim. "Olur, izleyelim..."

My Sexy Sex Partner! JīkookWhere stories live. Discover now