0.11

192 32 13
                                    

Felix uzun bir yolculuk sonrası Thouras'taydı. Babasının yanına gitti. Babası sarılmazdı. Erkek çocuklarına belli bir yaştan sonra sarılınılmazdı. Gülümseyerek başını okşadı sadece oğlunun.

" Özlendin mi beni?" Aklına Lewis geldi.

" Evet." dedi her zamanki gibi.

" Bir satranca ne dersin? Hem bana doğum gününün nasıl geçtiğini anlatırsın. İşe gitmek için hâlâ zamanım var."

" Siyahı oynarım."

" İlk hamleyi yapmaktan bu kadar korkma ama tamam, siyahı oynarsın."

" Annem içeride mi?"

" Tavuk pişiriyor. Bilirsin, zahmetli bir iş."

" Bu saatte mi?"

" Hava ne kadar aydınlıksa tavuklar o kadar hareketleniyormuş. Kahya yakalayamadığı için söylenip durduğundan bu saatte yapıyor. Siyah fil yok. Kutuyu aldığın yere bir bakar mısın?"

" Evet buraya düşmüş."

" E başlayalım bakalım."

Kısa bir süre sonra Felix'in adımları klasikleşti. Babası da bunu fark etti:

" Felix gerçekten çoban matı mı? Ucuz numaraymış." Felix filine dokunmadan hemen önce. Yarım yamalak sırıttı Felix:

" Hayır." dedi sinsi bir edayla.

" Çin seddi kurman güzel ama..." atını hareket ettirdi. " Görmezden geldiğin taşlar var. Felix şah yapan babasının atından şahını kurduğu piyon duvarının içinde hareket ettirdi. Babasının atını geriye çekmesiyle ne yapacağını anladı ama etkisiz durumda olan piyonları dışında kalan fili bile ona kurtuluş sağlamadığından kendini savunamadı.

" Kabul kazandın." dedi babasının atını fili ile alırken. Babası piyonunu ileri sürerek kaçınılmaz olan hamlesini yaptı. Girdiği kare ile piyon vezire, basit bir hamle şah için tehdite dönüştü.

" Uzatmayacağım." dedi Felix çaresizce filini geriye çekti ve babası şahı kaptı.

( Yazar notu: Amacım Felix'e kazandırmaktı ama yazarken olaylar gelişti ve babası kazandı. Ben de anlamadım.)

Minho içeri elinde gazeteyle girdiğinde babasıyla satranç oynayan kaybettiği belli kardeşini gördü.

" E gelir gelmez kaybetmek nasıldı?" dedi şapkasını çıkartarak.

"  Ağabey alay etmese!" diye çıkıştı Felix.

" İyi de sen de alay etmem için bana malzeme veriyorsun." Saçlarını karıştırdı kardeşinin. Evdeki sıcak su buharıyla beraber gelen ağır kokuyu aldı.

" Annem tavuk mu ayıklıyor?"

" Aynen."

" Hizmetçi?"

" Amcan gelmişti geçen gün. Sen Peter'a gitmiştin. Hizmetçi onun eski hizmetçisiymiş. Yengen iğneleyici laflar söyleyince annen kovdu onu. Yeni biri gelene kadar ben yaparım diyor."

" İyi kendi bilir."

" Christopher size hediye getirmiş."

" Hmm tamam bakarım sonra."

" Ben işe gidiyorum o zaman." dedi koltuktan kalkarak.

" Kolay gelsin." dedi Felix.

" Sağ ol. Bu arada atlar seni özledi oğlum."

" Gider bakarım. Hem Carol yoruldu."

" Carol?"

" Benimkine Carol adını verdim."

" Güzel isimmiş."

" İsmimle de uyumlu."

" Senin pek isim verme alışkanlığın yoktur ama neyse." dedi Minho.

" Kızlarla takılmak da pek senin adetin değildir ama Léa sürekli eve gelip seni soruyor."

" Yakışıklı olmak benim suçum değil baba."

" Narsist." diye fısıltıyla söylenerek çıktı babası evden.

Minho kolunu kardeşinin omzuna attı:
" Oralarda dikkatini çeken bir kız oldu mu, ha Felix?"

" Hayır."

" Bir kızla dans ettin mi?"

" Hayır."

" Ne diye bu kadar uzun kaldın o zaman?"

" Lewis dedi."

" Mösyö nerede?"

" Sam'e ya da Peter'e mösyö demiyorsun."

" Onlar arkadaşım."

" Tamam."

" Dükün oğluyla arkadaş mı oldun?" dedi şaşkınlıkla.

" Evet hatta arada ziyarete gelmemi istiyor."

" Senin dilinden korkuyorum bazen."

" Kork benden ağabey." Atların yanina gitmek için abisinin yanından kaçtı.

  Akşam olduğunda düşüncelere daldı.Thouras evi gibi değildi artık. Bir şeyler eksik gibi hissediyordu. Geleli üç gün olmuştu. Hocasınından azar işitmesiyle hâlâ yarım bıraktığı Jane Eyre'i okumaya geçti.

"Sanki sol kaburgamın altında biryerde bir ip varmış da bu ip, senin sol kaburgana sımsıkı bir kördüğümle bağlanmış. Öyle sanıyorum ki aramıza dağlar, denizlergirerse bizi birbirimize bağlayan bu İp kopacak. O zaman da İçin İçin kanlarım akacakmış gibi bir kuruntuya kapılıyorum."

Sözleri kendine yakın hissetti. Birkaç sayfa daha okudu gözlerini kapayıp uykuya dalmak için.

Lewis uyandığında fark ettiği yatağın boş olan tarafındaki noksanlıktan nefret ediyordu. Felix onun neşesi olmuştu ve şimdi ortalıkta yoktu. Eskrimde nefes nefese göğüsüne o ince demiri bastıracak bir çilli yoktu. Golf oynarken kendini rezil edecek bir aptal ya da güzel gülümsemesiyle gününü aydınlatan bir genç yoktu. Her şey onu hatırlatıyordu ama hissettiklerini kabul edemiyordu. İlk aşkıyla olanlar tekrarlansın istemiyordu. Changbin'in kendine söylediği yeni yalan şuydu: Felix güzeldi bu yüzden onu istiyordu. Başka bir şey yoktu.

Felix'in yokluğu üzerinden bir hafta geçmişti. Dayanamadı. Felix'i çağırmak için bir mektup yazdı ama gönderemedi. Çekmecesine koydu. Orada durduğu her gün o mektup kendisine dert oldu.


Suç- ChanglixWhere stories live. Discover now