XXXVI

58 14 0
                                    

Senar'la buluşmamızın üzerinden tam 1 hafta geçmişti. Sahilde biraz daha durduktan sonra onu eve bırakmıştım. Ben de kendi evime geldikten sonra evi biraz yıkmış ve ilaçları sinirle çöpe dökmüştüm. Nasıl olsa bir işe yaramıyorlardı. O günden sonra evi öylece bırakmıştım.

Artık arada bile olsa konuşuyorduk. Ve bu durumdan çok memnundum. Onun güzel sesini duymak bana hayal gibi geliyordu. Ve bugün sabah kahvaltıya bana geliyordu. Can'ın dersi vardı ve tek kalmaması için buraya gelicekti. O yüzden evde telaş içinde dolaşıyordum. Çünkü evi dağıttıktan sonra toplamamıştım. Aşırı dağınıktı. Sabah alelacele evi biraz toplamıştım. Ha bire evi turlayıp dağınık yer kalmış mı diye kontrol ediyordum.

Kıyafetlerimi hızlıca dolaba sıkıştırmıştım, mutfaktaki bulaşıkları hemen bulaşık makinesi doldurmuştum. Ne kadar tek kişi olarak yaşasamda baya bulaşık birikmişti. Evim küçük olduğu için hemen bir süpürge tutmuştum. İlk defa küçük olması bir işe yaramıştı.

Banyoya girecek vaktim yoktu. Birazdan gelirlerdi. Hemen üstümü değiştirdim. Saçlarımı suyla biraz ıslatıp şekil vermeye çalıştım. Ne kadar iyi olmasa da ilk halinden iyiydi. Son olarak dişlerimi fırçalayarak banyodan çıktım.

Tam mutfağa doğru ilerliyecektim ki kapı çaldı. Kapının sesini duyan kalbim hızlı bir şekilde atmaya başladı. İlk defa evime geliyordu ve güzel karşılamak istiyordum. Son kez saçlarımı düzeltip, derin bir nefes verdim. İlerleyip kapıyı açtım.

Gülümseyerek bana bakıyordu. Hızlı atan kalbim sanki daha da hızlandı. Gözleri büyük bir şefkatle bana bakıyordu ve ben dizlerimin üstüne düşmemek için kapının kolunu sıkıca tutuyordum. Fazla sessiz kalmayarak konuştum.

"Hoş geldin." Dedim kenara doğru çekilerek.

"Hoşbuldum." Diyerek içeri girdi. Bir yandan etrafa bakıyordu.

"Evin çok şirinmiş."

"Teşekkürler. Montunu alıyım mı?" Ne söylediğimi gerçekten bilmiyordum. Umarım yanlış bir şey demezdim.

"Ah, tabi." Montunu çıkarıp bana uzattı ve nereye gitmesini sorar gibi bana baktı.

"Düz ilerle, sağdaki kapı salon." Başını sallayarak ilerlemeye başladı. Ben de montunu astım.

Çok güzel olmuştu. Saçlarını bugün salık bırakmıştı. Kendimi zor tutuyordum sarılmamak için ama dayanacaktım. O da bana sarılmak isterse sarılırdım.

Ben de arkasından doğru ilerledim. Tekli koltukların birinde oturuyordu. Ben de onun yanındaki iki kişilik koltuğa oturdum.

"Can niye yukarı çıkmadı kahvaltı ederdi?"

"Geç kalmış biraz. O yüzden beni hemen bıraktı, gitti."

"Açsındır?" Salak kız zaten sabah geldi sence aç olmaz mı? Benimki de soruydu gerçekten. Bu kız beni allak bullak ediyordu.

Hafif gülümsedi "Evet, fazlasıyla."

"O zaman ben hemen kahvaltıyı hazırlıyorum." Dedim yerinden kalkarak.

Yerinden kalkarak "Ben de yardım ederim."

"Hiç zahmet etme. Ben hemen hazırlarım."

"Ne zahmeti hem ne olucak hadi hazırlayalım."

Başımı sallayarak onu onayladım. Ve mutfağa geçtim. Senar da arkamdan geliyordu. Mutfağa geçtikten sonra hemen bir çay suyu koydum. Buzdolabından kahvaltıları çıkartıp tezgahın üzerine koydum. Ve Senar'a döndüm.

"Bunların üzerlerini biraz tamamlar mısın?"

"Tabii ki." Diyerek yapmaya başladı.

Tekrardan dolabı açtığım zaman iki gün önce karşı komşunun Neriman teyzenin verdiği poğaçaları çıkarıp fırına attım. İyi ki o gün yememiştim. Çünkü bugün fırına da gidememiştim. Yoksa kuru kuru kahvaltı yapıcaktık yoksa. Fırını ayarladıktan sonra masayı sılıp çatal bıçak koydum.

Gümüşservi /Texting Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon