"Hayatımda gördüğüm en güzel gelinsin.."

Start from the beginning
                                    

Mükemmel bir topuz, mükemmel bir makyaj..
Kuaförle topuza önceden karar vermiştik zaten, gelinliği ön plana çıkaracak, sade bir ispanyol topuzunda karar kılmıştık.
Makyajıma gelince, bakır ve bej tonlarını kullanarak bir makyaj yapmışlardı yüzüme. Mükemmel göründüğümün farkındaydım ben de elbette.
Kuaförden ayrılıp babamın şoförüyle eve gitmek için yola çıktık. Plan şuydu; Tolga arkadaşlarını toplayıp kız çıkarmaya gelecek, Pelin içeriye almayacak falan filan..
Beyaz bir elbise giyecektim evden çıkarken. Gelinliğimi düğünün yapılacağı mekanda giymeyi tercih etmiştim. Balık model olduğu için oturup kalkınca esneyeceğini, kırışacağını biliyordum.
Kuaförde 4 saat süren uzun hazırlıklarımız hepimizi yorgun düşürmüştü. Firdevs Yenge saçını yaptırıp kendi şoförüyle eve geçmişti. Tuğba başka bir kuaförde saçını yaptıracaktı, benim kuaförüm yoğun olacağı için buraya gelmek istememişti. O da Soner Abi'yle gelecekti düğüne.
Babam büyük ihtimalle şuan evde stresle bekliyor, üstüne tam oturan smokininin kol düğmeleri birkaç milim aşağıya baktığı için Dadı'ya veya Sadık Abi'ye kızarak üstündeki stresi atıyordu.
Evin kapısında durup şoför kapımızı açtığında bir farkındalık oluştu içimde. Son kez evin sakini olarak giriyordum buraya. Bir dahaki gelişim, misafir olarak olacaktı.
İçimde oluşan büyük hüzün dalgasını hissettim. Ayrıca onu bastırmaya çalışan aşık, mutlu tarafımı.
Onlar birbirleriyle mücadele ederken içeri girdik. Tüm hizmetçiler sağlı sollu dizilmiş, heyecanla bizi bekliyorlardı. Gülümseyerek içeri girdim, dolu gözleriyle bana bakan Dadı'yla göz göze geldik, gülümseyip,
"Babam nerede?" Diye sordum.
"Hazırlanıyor, küçük hanım. Tolga Han bey gelecektir, siz de hazırlanmalısınız.." Diye mırıldandı.
Onu başımla onaylayıp merdivenlerin tırabzanlarında parmaklarımı gezdirerek yukarıya çıkmaya başladım. Çocukluğum geçti aklımdan. Piyano derslerinden kaçarken bu merdivenden az düşmemiştim. Ne yapayım yani? Hoca cadı gibiydi. Dik oturmam için tişörtümün önüne ve arkasına mukavva karton soktuğu günleri unutmadım..
Aklıma gelen düşünceyle tebessüm edip son birkaç basamağı daha çıktım.
Odamın kapısının kulbunu aşağıya indirip, kapıyı ittim.
Doğduğumdan beri bu odada yaşıyordum ben. Büyük acılar yaşamamıştım, prenses gibiydim. Küçükken uyumadan önce saçlarımı taramaya gelen annem geldi gözlerimin önüne. Hep masallar anlatırdı saçlarımı tararken. Bir kraliçe, bir prenses olurdu. Birbirlerine çok bağlı olurlardı. Pelin doğduktan sonra masallardaki prensesler hep iki tane olmuştu. Gülümsemeden edemedim. Prenseslerin iki tane olması her zaman hoşuma gitmişti..
Her sabah ben uyanmadan sevdiğim şekilde pembe köpüklerle banyomu hazırlayan dadım geldi sonra aklıma. Piyano hocamı anneme şikayet edemediğim için ona şikayet ederdim, o da beni haklı bulup bulmadığını söylerdi.
Sahi, bir de Sadık Abi var. Ben 9 yaşındayken başlamıştı bu evin uşaklığına. Yaptığım tüm haylazlıkları üstüne alır, ceza almamam için elinden geleni yapardı.
Lisede okul çıkışı arkadaşlarımla gezmek piyano veya baleden daha cazip geldiğinde, benim şoförlüğümü üstlenen Sadık Abi babama,
"Ahmet Bey, biraz geç kalacağız. Yolda trafik var.." Tarzı şeyler uydurur, girdiğim film bitmeden sinemadan ayrılmak zorunda kalmama izin vermezdi.
Odamın içindeki diğer odaya, giyinme odama geçtim bu sefer. Tolga'nın bizim için yaptığı evi görene kadar burası bana dünyanın en zengin giyinme odası gibi gelirdi. Şimdiki giyinme odamın bunun 4 veya 5 katı olması, onun hala dünyanın en büyük giyinme odası olduğu gerçeğini değiştirmiyordu benim için..
Ortadaki kadife pufa oturup, kısmen boş olan dolaplarına baktım. Çok giysi götürmemiştim buradan evime, ama yine de azalmıştı buradaki parçalar. Anneme göre tüm eşyalarımı alıp gitmeli, gittiğim yerde eski evimi düşünmemeliydim. Babama göre ise burada bir şeyler bırakmalıydım mutlaka. Odam asla benim dışımda birisinin kullanımına açılmamalıydı. Düzenli olarak temizlenmeli, her zaman bana, Tolga'ya, belki de gelecekteki çocuklarıma hazır bir mekan olmalıydı. Bu fikirle de gülümsedim yine.
Etrafıma gelişigüzel bakındım tekrar. Tüm cemiyetin dilinde dolanan, bu efsanevi giyinme odasının kardeşimin olmasını istiyordum. Böyle olursa odam terk edilmiş hissetmezdi. Benden daha iyi, belki de ona benden daha iyi bakacak bir sahibesi olurdu..
Köşedeki beyaz elbise poşeti dikkatimi çektiği sırada kapım çalındı, içeri Zeynep girdi.
Son kez giyinmeme yardım edecekti. Büyük ihtimal gelinliğimi annem, Pelin ve Firdevs Yenge'nin yardımlarıyla giyerdim.
Yüzündeki buruk gülümseme içimin titremesine sebep olmuştu, belli etmemek için benden beklenmeyecek bir neşeyle ayağa kalkıp;
"Hadi ama! Hazırlanmam lazım! Tolga'nın bir ömür boyu çocuklarıma 'Anneniz düğünümüze bile geç hazırlandı.' Diye mızmızlanmasını istemiyorum!" Dedim heyecanla.
Gülümsedi, köşedeki elbise poşetini alıp sanki içinde bir tarihi eser varmış edasıyla taşıyarak pufun üstüne bıraktı, elbiseyi poşetinden ve askısından kurtardı.
------------
Hizmetçilerin genç olanları hayranlıkla, biraz daha yaşlı, küçüklüğümü bilen kesimi ise buruk bir gülümsemeyle bakıyorlardı bana. Hepsi dayanamayıp odamda toplanmış, beni izliyorlardı.
Beyaz, kolları dirseklerime kadar sıkı, sonradan bollaşan ve kollarındaki şifonlar yerlere kadar sürünen bir elbiseydi bu. Hafif bir kuyruğu vardı. Belimin en ince yerinde oturuyor, ardından da dökümlü bir şekilde yerlere iniyordu etekleri.
Hiç bir ayrıntı yoktu başka üstümde. Sade olmak istemiştim.
Kapının hızlıca tıklatılmasıyla bana dalan gözler kapıya yöneldi. Aynadaki yansımamı biraz daha inceleyip ben de kapıya baktım. Annem ve Pelin, elbiselerini giymiş, kapıda duruyorlardı.
Pelin, uzun saçlarının ucundaki asil bukleleri, pudra pembesi, tüllü, üstümdeki elbiseye benzer elbisesiyle mükemmel görünüyordu. Kelimenin tam anlamıyla mükemmel..
Annem ise, üstündeki siyah, dantelli, uzunca kuyruklu elbisesi, düzenli, asil topuzu ve boynundaki tek taş, yakut kolyesi ile tam bir kraliçe gibiydi..

Yarı'm #wattys2016Where stories live. Discover now