2.0

229 35 20
                                    

Hissizlik de bir his tanımıydı aslında. Bir anda ortadan kaybolan duyguların ardında bıraktığı enkazın tercümanı diyebilirdik. İçimizdeki koca boşluğun nedenini başka hangi terimle anlatabilirdik ki?

Şimdiyse o his Chan'in kalbinin tam ortasında bir yerde hakimiyetini kurmuştu. Bir zamanlar çok bağlı olduğu o adamın cansız bedenine öylece bakarken koca bir duygu enkazının altında kalmıştı.

Bir anda açılan kapı ikisinin de bakışlarını oraya yöneltirken görüş açılarına giren bedenle kasılmışlardı. Dojun yüzündeki sinirle karışık şaşkınlık ifadesiyle içeri girmiş "Ne yaptınız lan onlara?" diye bağırmıştı.

Anlaşılan Jun'dan asla şüphelenmiyordu ve karşısındaki ikilinin yaptığını düşünüyordu. Gerildi Chan. Kendisi için değil yalnızca Hyunjin içindi bu gerginliği.

Dojun sivri dişlerini çıkartıp ikisine doğru bir atak yapmıştı ki Chan ondan önce davranıp üzerine atlamış ve boğazına yapışmıştı. Hyunjin bir adım geri çekilip silahını ona doğrulturken tısladı Dojun.

"Bırak beni." Ellerini Chan'in onu boğan ellerinin üzerine koyup yaşlı gözleriyle yalvarmaya başlamıştı. Kendine acımasını istiyordu; fakat en çok da sevmesini.

Kang Dojun, yıllardır Chan'e takıntılıydı. Sevgi değildi onunkisi. Sevdiği insana sırf daha yakın olsun diye babasıyla onu kullandıkları deneyler üzerinde anlaşmalar yapmış hatta kendini de satmaktan çekinmemişti. Chan kendisini fark eder ve sever umuduyla iğrenç bir hırsın kurbanı olmuş, sonunda yapayalnız kalmıştı.

Chan onun nefessiz kaldığını görüp ellerini çektiğinde Dojun geriye doğru yalpalamıştı. Gözlerini ondan çekip sonunda ardındaki bedene çevirdiğinde Chan'in ağzından sadece "Git, Hyunjin." cümlesi çıkmıştı.

"Ne saçmalıyorsun?" Dişlerini sıkıp kafasını iki yana salladı. "Gitmiyorum! Buradan birlikte çıkacağız."

Chan büyük bir adımda yanına gidip saçlarına minik bir öpücük bırakmış onu rahatlatmak için gülümsemişti. "Hep sen beni buldun. Bırak da bir kere ben sana geleyim. Hmm?"

Duraksadı Hyunjin. Gözlerindeki parıltılar aklında bir şeyler olduğunun habercisiydi ve bir kez daha güvendi ona. Geri çekildi. "Dışarıda bekliyorum ve sadece beş dakikaya yanımda olmazsan mahvederim seni."

Chan'in kıvrılan dudaklarına bakıp koşar adımlarla Dojun'un yanından geçip gitmişti. O kısa sürede çıkışa ulaşırken Chan ise dik bakışlarını durmadan öksüren adama yöneltmişti. Gördüğü şeyle bir an afallasa da ifadesini bozmamıştı.

Dojun'un ağzından, burnundan ve hatta gözlerinden kanlar akıyordu. O ölüyordu.

Bir vampirin ölümü en acı verici şekilde gerçekleşirdi. Önce damarları patlar sonrasında kendi kanlarıyla boğulurlardı. Dışarıdan aldıkları en kötü darbe bile onları kolay kolay öldüremezdi veya ölümleri kendi kendine gerçekleşmezdi; bu yalnızca intihar ettiklerini gösterirdi.

Dojun intihar etmişti. Dilini ısırarak kendi infazını kesmişti. Sevdiğini sandığı adamın gözleri önünde yapmıştı. Fakat ne için yapmıştı ki bunu?

Chan ise öylece onun ölümünü izliyordu. Gözünü bile kırpmadan herkesi öldürebilecek kişinin kendini öldürmesi yabancı gelmiyordu ona.

"Öldür beni, dayanamıyorum."

Koca odada onun yalvarışları yankılandı bir süre. Fakat kafasını iki yana sallayarak reddetmişti Chan. "Beni günahına bir kez daha ortak edemezsin."

Sonrasında Jun'un ceketinin cebinde açıkça belli olan küçük defteri almış ve içinden düşen kumandayı fark etmişti. Kaşlarını çatıp ortadaki kırmızı düğmeye basmış ve neler olduğuna bakmıştı. Odanın her bir yerine dizilen bomba düzenekleri bu hareketle kendini belli ettiğinde son bir kez yerde yatan adama ve yavaşça ölen Dojun'a bakıp hızlı adımlarla çıkmıştı oradan.

Adımını attığı her yerde bulunan bomba düzeneklerinden kalan süreyi görüyor ve daha çok acele ediyordu. Kalan süre 10 saniyeyi gösterirken binanın kapısının hemen önünde bekleyen Hyunjin'in elinden tutmuş ve koşmaya başlamışlardı.

Yeterince uzaklaştıklarında art arda duyulan güçlü patlama sesleri duyulmuş ve "Tam vaktinde buldum seni." demişti Chan gülerek.

Hyunjin eline dolanan büyük ele sıkıca sardı parmaklarını. Kolları tekrar onun vücudunu bulduğunda yarım kalan sarılmayı bu sefer gülerek tamamlamışlardı. Büyük bir yıkım ve dev alevlerle yanmaya devam eden binaya son kez bakıp arkadaşlarının sesini işiterek onlara bakmıştı.

Hepsi büyük bir sevinçle onlara yaklaştığında Chan'i arkadaşlarıyla sarılmaları için yalnız bırakmış ve kollarını bu sefer Seungmin'e sarmıştı.

"Bitti, bebeğim. Buradasınız ikiniz de." Seungmin dolu gözlerle arkadaşının sırtını ve saçlarını okşuyor titreyen vücudunu rahatlatmak için kulağına güzel şeyler söylüyordu.

Bitmişti, sonunda bitmişti her şey.

**

ay merhabaa
sonunda bu bolum de
bitti ve benim size bir
sey demem lazim..

surekli deneylerden
ve nasil vampir olduklarindan
bahsettim ama bir seyi eksik
aktarmis gibi hissediyorum
oncelikle,, dojun ve onun gibi yuzlerce deneye kurban giden kisi chan
kadar guclu bir bagisikliga sahip
degil, bu yuzden insanligini
tamamen yitirip vampire
donustuler. chan ise bu deneylerin
bas karakteri bu yuzden tum ilgiyi
uzerine cekiyo. enjekte edilen ilaclar
maddeler ve uygulanan psikolojik
baskilara ragmen asla bir
vampire donusmedi sadece
kan icme durtusu vardi ve
onu da yavas yavas yeniyo
eh tabii biraz da hyunjin sayesinde💅

neyse bye

perfume, hyunchanWhere stories live. Discover now