1.5

331 51 29
                                    

Chan'e birkaç dakika içinde orada olacağına dair bir mesaj atıp Seungmin'i aramıştı Hyunjin. Nasıl olduğunu ve diğerlerinin neler yaptığını öğrenip vedalaşmış kapatmıştı telefonu.

Hava çoktan kararmıştı ve Hyunjin de Chan'ın barına gidiyordu. Biraz kafa dağıtmanın iyi olacağını söylemiş ve akşama doğru işinin bitmesiyle Hyunjin'i arayıp buraya gelmesini istemişti.

Arabayı yan sokağa park edip yürümeye başladı. Gözlerinin önüne gelen karartıyla adımları duraksadığında güçlü eller tarafından kolları tutuldu ve daha ne olduğunu anlamazken sertçe duvara yaslandı.

Kafasını kaldırıp o kişiyle göz göze geldi. Yeşil renkteydi gözleri ve rahatsız ediciydi bu. Sonra bir anda o kişi kendinden uzaklaşıp panikle "Özür dilerim." diye sayıklamaya başlamıştı.

"Karanlıkta sizi başka birisi sandım, affedin beni." Hyunjin kaşlarını çatıp kollarını ovaladı. Demin öyle sıkmıştı ki morardıklarına yemin bile edebilirdi.

"Karanlıkta her gördüğün kişiye böyle saldırıyor musun sen?" Duvardan çekilip sokak lambasının aydınlattığı kısma geçti. Yüzünü daha net görebiliyordu şimdi. "Yerimde başka birisi de olabilir ve kötü sonuçlanabilirdi. Bir daha böyle bir şey yapma."

Yabancı kafasını öne eğerken Chan'ın kendisine seslendiğini duyup bakışlarını ondan çekti. "Hyunjin?" Nefes nefese yanına ulaşan kızıl saçlı ona kaşlarını çatıp bakarken "Ne yapıyordun burada?" diye sormuştu.

Sesinden korktuğu anlaşılıyordu. Her şeyi öğrendikleri günden sonra daha dikkatli davranıyordu. Ona ve arkadaşlarına zarar gelmesinden öyle korkuyordu ki her adımını sağlam atıyordu artık.

"Ben..." Hyunjin kafasını önüne çevirmişti ki deminki yabancının yokluğuyla karşı karşıya geldi. Ne ara gitmişti ki? Öyle sessizce.

Hyunjin bu durumu daha sonra Chan'a anlatması gerektiğini düşünerek elini tutmuş ve "Hadi gidelim." diyerek önden ilerlemeye başlamıştı.

Bara girdiklerinde Hyunjin etrafa hızlı bakışlar atıyordu. Pek kalabalık değildi ve sakinliğini koruyan bir ortam vardı.

Bar tezgahının önünde durduklarında Chan arka tarafa geçerken Hyunjin de sandalyeye oturmuştu. "Yakışıklı barmenin önerisi var mı?" diyip göz kırptı.

Chan düşünür gibi yapmış "Öpücük?" demiş gözlerini kısmıştı. "Yalnız baştan söyleyeyim, sarhoş edici özelliği çok fazla." Ellerini tezgaha yaslayıp yüzünü onun yüzüne yaklaştırdı. "Kafa yapar."

"Biliyor musun," Hyunjin'in dudakları kıvrılırken ellerini çok yakınındaki yanaklara yasladı. "Kazan kazan içsem yine doymam."

Chan bu sözle kıkırdayıp dudaklarına minik bir öpücük bırakmıştı. Sonrasında yetmediğini düşünüp bir kez daha öptü, kelebek öpücüklerin sayısı daha çok artmaya başlamıştı böylece.

Geri çekilirken birbirinde olan bakışları yan sandalyenin cızırtılı bir şekilde çekilmesiyle o tarafa döndü. "Selam." dedi rahatsız edici bir ses.

Hyunjin gelen kişiye dikkatlice baktığında az önceki karşılaştığı yabancı olduğunu fark etmişti. Kaşları şaşkınlıkla havalandı. İkisi aynı anda "Senin burada ne işin var?" diye sorarken şaşkınlığı daha da arttı.

"Siz tanışıyor musunuz?" Chan Hyunjin'e sorduğu soruya beklentiyle bir cevap beklerken yabancı söz almış "Hayır, o beni tanımıyor." diyerek Hyunjin'e dönmüştü.

Hyunjin dediğini anlamlandırmaya çalışırken burada neler döndüğünü anlamaya çalışıyordu bir yandan da.

"Ben, Dojun." Elini ona uzatıp Chan'a bir bakış atmıştı. "Chan'in arkadaşıyım."

perfume, hyunchanWhere stories live. Discover now