0.8

603 79 38
                                    

Başını masaya yaslamış ardından gözlerini kapatmıştı Hyunjin. Geceden beri uykusuzdu. Uzuvları bitkin düşmüş onu daha günün ilk ışıklarında savunmasız bırakmıştı.

Şimdiyse okuldaydı, kalan iki derse girip bir an önce evine gitmek ve kendini çalışma odasına kapatmak istiyordu.

"Dersim başlıyor." diyerek ayağa kalkan Felix'e çevrildi diğerlerinin bakışları. Hepsine bakıp gülümsedikten sonra "Görüşürüz." demiş, Minho da ona eşlik etmek için ayaklanıp onlara veda ettikten sonra birlikte gözden kaybolmuşlardı.

Masada sadece üçü kalırken Changbin ve Seungmin uyuklayan Hyunjin'e bakıp iç çekerken kafaları bir an refleksle birbirlerine çevrilmiş hemen sonrasında gözlerini kaçırmışlardı.

Seungmin ayaklanıp bir şey demeden masadan uzaklaştığında Changbin burnundan sert bir nefes vermiş sinirli bakışları zeminin çizgilerinde dolaşmıştı bir süre.

Hızla salladığı sağ bacağını masanın demirine vururken yüzünü buruşturdu ve ayağa kalkıp Seungmin'in peşinden gitti.

Masada yalnız kalan Hyunjin ise dakikalar sonra uyanıp kısık gözlerle etrafa bakındı. Telefonu açıp saate baktığında dersin başlamasına on dakika kaldığını fark ederek sandalyede gerindi. Omuzları yorgunlukla düşerken karşı sandalyenin çekildiğini ve birinin oturduğunu görüp kafasını kaldırdı.

"Selam." dedi ince sesiyle. Hyunjin kim olduğunu anında hatırlarken hafif bir baş selamı verdi. Masadaki elini kaldırıp ona uzatırken "Jisung, ben." demişti. "Daha önce Chan'ın barında karşılaşmıştık."

Hyunjin bunu zaten biliyordu, "Evet," diyip elini sıktı. "Hyunjin. Memnun oldum."

Jisung gülümseyip elini geri çekmiş ardından karşıdan gelen sevgilisine bakıp göz kırpmıştı. Jeongin yanına gelip saçlarına öpücük kondururken ikisine de selam vermiş Hyunjin'le tanışma faslının ardından o da oturmuştu yerine.

Hyunjin gerginlikle ensesini kaşırken onların neden burada olduğunu veya neden şu an aynı masada oturduklarını sorguluyordu.

"Chan'le sevgili misiniz?"

"Ne?"

Bir anda gelen soru onu şaşırtırken yutkundu Hyunjin. "Hayır," diyip soruyu soran gence baktı. Bakışlarından da anladığı gibi meraklıydı Jisung. "Takılıyoruz sadece."

Jisung başını anladığını belirtircesine sallarken Hyunjin diğer gence baktı. O sevgilisine göre fazla umursamazdı ya da donuk bakışları onu öyle gösterdiği için öyle duruyordu, mimikleri en az mavi renteki saçları kadar soğuktu.

Ama ona bakarken içten içe öyle biri olmadığını hissetmişti.

"Geceden beri ulaşamıyoruz ona." derken iç çekti Jeongin. "Belki sen nerede olduğunu biliyorsundur diye sana sormaya geldik." Hyunjin'e bakarken onun şaşkın bakışlarıyla karşılaştı.

Hyunjin gözlerini kaçırdı. "Ben de sizin gibiyim." derken bu sefer şaşıran diğer ikisiydi. "Neden benim bilebileceğimi düşündünüz ki?"

Jeongin sevgilisine bir bakış atmış ardından konuşmuştu. "Jisung geçen gün sizi Chan'ın odasından birlikte çıkarken görmüş aynı şekilde dün gece de. Ayrıca hatırlarsan ilk karşılaşmamız da orada olmuştu. Jungwoo bize onu beklediğini söyleyince bir şekilde sevgili olduğunuzu sandık."

"Aslında sanmadık, cidden öyle duruyorsunuz." diye araya girdi Jisung.

Taşlar yerine otururken burukça gülümsedi Hyunjin. Bir kere bile telefonda görüşmediği canı isterse onu bulup sonra da öylece ortada bırakan adamla mı sevgili gibi duruyordu cidden?

Aklına dün gece gelirken kalbine bıçak darbesi yemiş hissiyle soluğu kesildi. Chan'ı kan ağlarken görmek ona yeterince eziyet gibi gelirken onunla konuşmaya çalışıp neler olduğunu sorarken dokunmaya bile kıyamadığı adamın gözlerinin önünde canavara dönüşmesi büyük bir yıkımdı.

Vücudunu tavaf etsin diye tutuştuğu dişlerin, sadece kendisini görsün diye yapmayacağı hiçbir şey olmayan gözlerin en az bir canavarınki kadar korkutucu hale bürünmesi korkutmamıştı onu ama Chan'ın çaresiz gözlerle "Özür dilerim." diyip onu odadan dışarı atması korkutmuştu.

Hem de delicesine çok.

Şimdi fark etmişti de Hyunjin onun hakkında hiçbir şey bilmiyordu ve kalbini sancıtan esas şey buydu. Daha birbirlerini bile tanımıyorlardı ki. Chan Hyunjin'in onu tanımasına izin vermiyordu bile.

Dersinin başladığını bahane ederek masadan apar topar kalkan Hyunjin'e çevrildi bakışları. Onlarla vedalaşıp gözden kaybolduğunda iki sevgili de kendi derslerine gitmişti.

Klasik ve asla geçmeyen baş ağrısıyla neyse ki dersi bittiğinde merdivenlerden inmeye başlamış ardından gelen bağırışla duraksamıştı. Sesin tanıdık geldiğini fark ederken kaşlarını çattı.

Gözlerinin odağına düşen görüntü dişlerini sıkmasına sebep olurken bir hışımla dışarı çıkan Seungmin'in onu görmemesini fırsat bilerek birkaç adımlık uzağındaki gencin yanına ulaşıp kolundan sertçe tutarak sürüklemeye başladı.

"Ne yapıyorsun, Hyunjin?"

İttirmeye çalışsa da sinirden deliye dönen Hyunjin'in umrunda değildi bu. Arabasının yanına geldiklerinde "Bin şu siktiğimin arabasına." diye tıslamış kolunu ittirerek bırakmıştı.

Changbin göz devirip bindiğinde arabayı çabucak çalıştırıp çoğunlukla terkedilmiş evlerin olduğu bir çıkmaz sokakta durmuş ve inmesini beklemeden arkadaşının yakalarından tutup yere fırlatmıştı onu.

"Derdin ne lan senin?" Acıyan ellerini ovuşturup ona yukarıdan bakan gence dikti soğuk bakışlarını. Hyunjin'in bu gizemli hallerinden sıkılmıştı.

"Derdim ne öyle mi?" Zor tuttuğu yumruğu suratına geçirdi hemen ardından. Changbin sarsılırken kanayan burnunu koluyla silmiş kafasını kaldırıp tekrar ona bakmıştı.

"Bu ne içindi biliyor musun?" Konuşmasına izin vermeden devam etti. "Seungmin'in yapması gerekeni yaptım."

Güldü Changbin. Sadece güldü. Buruk bir gülüştü bu. Hyunjin de fark etmişti hatta.

"Bu zamana kadar aramız bozulmasın, Seungmin beni kendinden daha fazla uzaklaştırmasın, bari arkadaş kalabilelim diye sustum." demişti. "Sadece sustum." Gülüşü yüzünde dondu bu sefer. "Boşuna çabalamışım."

"Bari arkadaş kalabilelim, mi?"

Kafasını eğdi Changbin, dudakları titriyordu. "Onu seviyorum." diye bir fısıltı döküldü ağzından. "Ben, ona aşığım."

"Ne?" Sustu ikisi de. Hyunjin aklına gelen şeyle tekrar onun yakalarına yapıştı. "Kafanı sikeyim senin! Madem seviyorsun, neden ona bir çöpmüş gibi davrandın aptal herif."

Aklı almıyordu, ikisi de birbirini seviyorken böyle davranmaları çıldırtıyordu onu.

"Beni görmüyor, Hyunjin." Çaresizlikle konuşurken gözünden dökülen yaşı sildi çabucak. "Ona bana nasıl davranıyorsa aynı şekilde karşılık verdim, belki fark eder beni dedim ama hiç görmedi ki beni."

Onu sertçe bırakıp geri çekildi Hyunjin. Kızgındı, ikisine de fazla kızgındı ve hiçbirini kaybetmek istemediği için çabalıyordu bu kadar.

"Siktir git, özür dileyin birbirinizden."

Tükürürcesine konuştuğunda Changbin kızarmış gözleriyle ona bakmış hızla ayağa kalkıp uzaklaşmıştı oradan.

Hyunjin arkasından öylece izlemişti onu. Gözden kaybolduğunda birkaç dakika daha orada durmuş ve bir gün daha ne kadar kötü olabilir ki, diye düşünmüştü.

***


ehem slm arkdslr
ben geldim sonunda??

cok israr edip yb istediniz (1kisi)
dedim atayim oyle oldu yani

neyseee bundan sonra hizli bolum
atarim gibime geliyo simdi gidiom
cok obtum!!

perfume, hyunchanWhere stories live. Discover now