0.3

819 120 73
                                    

"Yani rahibe olmaktan vazgeçtin ve hayatında biri var ama biz tanımıyoruz?"

Ofladı Hyunjin. Kendisine rahibe dediğini göz ardı ederken "Evet, Minho. Daha kaç kere söylememi bekliyorsun?" diye yükseltmişti sesini.

"Gelsin, tanışalım." dedi Changbin de. Seungmin de onu onaylayıp dik bakışlarını Hyunjin'e gönderdiğinde Hyunjin onlara anlattığı için pişmanlık duyuyordu.

Seungmin günlerdir sürekli onu sorgulamasa ve neler karıştırdığını sormasaydı anlatmazdı fakat ağzından bir anda çıkıvermişti işte.

Gerçi Chan'in durumundan veya yaşadığı olaylardan bahsetmemişti; şu anlık sadece biriyle takıldığını bilsinler ve daha sonra şaşırmasınlar yeterdi.

Ne takılmak ama...

"Tanışırsınız bir ara." diyip kahvesini yudumladı. Arkadaşlarının bakışlarının kendisinde olduğunu biliyordu bu yüzden de konuşmamak için kaçmaya çalışıyordu.

Minho bir anda sandalyeden kalkıp koştuğunda hepsi şaşkınca arkasından bakmış koştuğu kişiyi yani Felix'i görünce önce barıştıkları için sevinmişler sonra da Minho'nun tatlı olmaya çalıştığı tuhaf surat ifadesini görünce yüzünü buruşturmuşlardı.

İkisi saniyeler içinde masaya gelirken Felix gülümseyerek selam verip Minho'nun yan masadan aldığı sandalyeye oturdu.

"Yalvarırım bir daha ayrılmayın." diye konuştu Seungmin ikisine bakarak. "Bu salağı bilmem kaç milyonuncu kez toparlamak bana kalırsa kafamı koparmak zorunda kalabilirim."

Felix üzgün bakışlarını masaya indirirken Minho sevgilisinin elini tutup Seungmin'in bacağına vurmuştu. Seungmin yüzünü acıyla buruşturduğunda Changbin "Seungmin'e katılıyorum." demiş Minho'nun tekmesinden o da nasiplenmişti.

"Sen mümkünse bana benden uzakta bir yerde katıl."

"Salaksın."

"Teşekkürler, sen de."

Hyunjin gözlerini devirip önündeki saçma konuşmayı daha fazla dinlemek istememiş "Ben gidiyorum." diyip ayaklanmıştı.

Tabii ki kimse onu duymadı. Felix Minho'ya telefonundan bir şey gösterip bir yandan da Minho'nun öpücükleriyle kıkırdıyor, diğer ikisi ise seviyeli tartışmalarına devam ediyordu.

Kampüsten ayrılıp çantasını arabasına yerleştirdi ardından kendisi de binip eve doğru sürmeye başladı.

Chan'i düşünüyordu. Aklı sürekli ona çekiliyordu ama neden olduğunu bilmiyordu.

Tıpkı birkaç gündür olduğu gibi.

Eve vardığında duş almış bir şeyler atıştırıp odasına girmişti. Artık yüzünü tam olarak gördüğü için resmi tamamlamak istiyordu. Önlüğünü giyip boyalarını çıkartmış sonra da fırçalarını temizleyip işine kaldığı yerden devam etmişti.

Birkaç saatin ardından resmi tamamladığında geri çekilip iyice incelemeye başladı. Yüzü capcanlı karşısındaymış gibi hissediyordu. Gözlerini, kaşındaki çiziği ve dudaklarını uzun uzun seyredip yutkundu.

İç çekip bakışlarını resimden çekerken kurumasına izin verip örtüyü örtmeden çıktı odadan. Kıyafetlerini değiştirip kendini yorgunlukla koltuğa bıraktığında televizyonu açtı. Gördüğü haber ilgisini çektiğinde kaşlarını çatıp sesi arttırdı.

"Otopsi raporlarına göre kurbanların boynundan ısırıldığı ve vücudunun morluklarla kaplı olduğu belirtildi." Sunucu konuşurken arkasında beliren fotoğraflara baktı Hyunjin.

Ceset torbaları ve hemen altında büyük harflerle 'KATİL YA DA KATİLLER ARAMIZDA' şeklinde yazılan yazıyı gördü. Aklına gelen şeyle nefesini tutarken "Acaba o olabilir mi?" diye bir fısıltı döküldü dudaklarının arasından.

Telefonunu kontrol edip Chan'den hâlâ daha haber alamadığı aklına geldiğinde sinirle telefonu fırlatmış televizyonu da kapatmıştı.

Kendine kahve yapmak için mutfağa doğru adımladığında çalan kapıyla duraksamış olsa da aceleci hareketlerle hiç beklemeden açtı.

"Chan?"

"Ben... İyi değilim."

Zar zor aldığı nefesler ona yetmezken sendeleyip onun koluna tutundu Chan. Hyunjin onun titrediğini fark edip kolunun altına girdi ve salona götürüp koltuğa oturmasını sağladı.

Sehpanın üzerindeki temiz bardağa su doldurup ona uzatırken sakince içmesini bekledi. Gözlerinin o geceki gibi sapsarı olduğunu fark etmişti.

Birkaç dakika sonra Chan'in nefesleri düzene girmiş hiç beklemeden "Kana ihtiyacım var." diyip ona bakmıştı.

"Bugün hiç içmedin mi?"

"Dört gün boyunca dayanabiliyorum."

"Yani?"

Chan kaşlarını çattı. "O geceden sonra hiç içmedim," dediğinde Hyunjin'in şaşkın bakışları onu buldu. "Ve evet, insan kanından başka bir canlının kanını içemiyorum." diye devam etti.

Haberde gördükleri Chan'in bu şehirde yalnız olmadığını mı gösteriyordu yani?

Dudakları kıvrılırken Chan'e biraz daha yaklaşıp yüzünü onun yüzünün tam karşısına getirdi. Chan'in kanı arzulayan bakışları Hyunjin'in ona yaklaşmasıyla koyulaşırken nefes alışverişi yine kontrolden çıkmış bir şekilde ona bakıyordu.

"Anlaşmayı kabul ettin." dedi hâlâ gerçek olduğunu kavrayamıyormuş gibi.

Chan hipnoz olmuş gözlerle kafasını sallarken gülüşü büyüdü ve hızla bacaklarını Chan'in bacaklarının üstüne koyup kucağına çıktı.

"İstediğini alabilirsin."

***


selamm bir elin parmaklarini
gecmeyen degerli
okuyucularim<3
size gecis bolumuyle geldim!!

keyifli okumalar 🤍

perfume, hyunchanWhere stories live. Discover now