Su saçlarımı ıslattı, burun deliklerime yöneldiğinde kafamı kaldırdım. Çok az bile olsa iyi gelmişti.

B: Uyumak üzereyim. Bir şey mi oldu?

Cevapsız bırakmaya kıyamamıştım. Havluyla kafamı kuruturken diş fırçasına macun sıktım. Dişlerimi fırçalarken boş olan midem bir daha bulandı. Öğürsem de çıkan bir şey yoktu, bu yüzden hiçbir şey olmamış gibi fırçalamaya devam ettim.

N: Kötü bir şey yaptım. Ne olduğunu sorma.

B: Hak etmiştir muhtemelen.

Cevabı yazdıktan sonra dişlerimi sıktım, öyle sıktım ki şakaklarımda bir sancı oluştu. Hak etmiş miydim? Belki de evet. Ben hiçbir zaman çok iyi bir insan olduğumu öne sürmemiştim. Değildim de belki. Belki de beni sevmemek konusunda haklıydı.

Yerinde olsam ben de kendimi sevmezdim.

N: Bilmiyorum.

N: Bazen çok iyi, kibar ve nazik biriyken bir anda hiç beklemediğim cümleler kuruyor. Olaylar çıkarıyor. Korkutucu oluyor. Duygularım ve düşüncelerim sürekli çatışıyor.

B: Ne yapmayı düşünüyorsun? Konuşacak mısın onunla?

N: Muhtemelen hayır.

Ufacık bir umudum vardı, o da gitmişti. İçimde sürekli yükselen bir ağlama dürtüsü vardı, ancak ağlayamıyordum. Daha fazla konuşamayacaktım, yapamıyordum.

Odaya girdiğimde telefonu yatağa Prenses'in yanına attım. Yatağa oturduğumda Prenses hissetmiş gibi yüzümü yalamaya başladı. Bir yandan da ağlama sesini andıran inlemeler çıkarıyordu.

"İyiyim." Dedim konuşmaya çalışarak. "Bir şey yok." Diye fısıldadım. Yatağa uzandığımda Prenses de kendini yanıma bıraktı. Göğsümün üzerindeki ağırlık arttı, nefes almakta zorlanmaya başlamıştım. Ayağa kalkıp yere uzanan balkon kapısını açtım. Balkona oturup soğuk havayı içime çekmeye çalıştım. Sanki soluk borum tıkanıyor gibiydi.

Kalbim ağrıyordu, duygusal anlamda değil, fiziksel anlamda.

Yarın okul vardı, sonraki gün yüzme turnuvası vardı, haftaya basketbol maçı vardı. Basketbolda ceza yemiştim zaten oynayamazdım ama kafamı hiçbir şeye veremeyecek gibi hissediyordum.

Yatağa uzandım. Uyku bu gece ne gözlerime ne zihnime uğrayacaktı, biliyordum.

***

"Dersi ekelim lan!" Dedi Orkun daha ilk dersten. Kafamı masaya yaslamıştım, onları sadece dinliyordum.

"Saçmalama ilk ders Edebiyat, bir yere kıpırdamıyorum. Saliha Hoca girecek bugün." Dedi Sezgin arkasına yaslanarak. Sezgin'in yanına oturmuştum, diğerleri ile konuşmak istemiyordum. Sabah beni okulda gördüklerinde yürüyen ceset demişlerdi. Uğur ne olduğunu sorsa da ona hiçbir şey dememiştim. Durumu bir tek Sezgin biliyordu, o da asla söylemezdi. Efe beni güldürmeye çalışsa da yaptığı espriler bana komik gelmemişti. İçim ölü gibi hissediyordum. İlk defa reddediliş acısı da değildi bu. Kalbim suskunlaşmıştı, sınıfa girdiğimde özellikle onun sırasına bakmamıştım. Bakamadım, kalbim sıkışsa bile bakmadım. Saliha Hoca sınıfa girmiş derse başlamıştı. Kafamı sıraya yaslamıştım ta ki kulağım hocaya takılana kadar. Vladimir Vladimiroviç Mayakovski'den bahsediyordu. Stalin döneminde olan karanlık Sovyet'te hücreye düşmüş devrimci bir şairdi. Nazım Hikmet'in de esinlendiği biri olduğundan bahsetti.

"Kardeşi aşık olduğu kadından ret mektubu getirir. Tatyana'dır sevdiği kadın. Vladimir kardeşinden mektubu okumasını ister. Tatyana Paris'te zengin biriyle evlenmiştir. Ve mutludur."

Matmazel Noir • yarı textingWhere stories live. Discover now