34.Bölüm: Isparta Meselesi

27K 1.7K 633
                                    

Herkese selam! Nasılsınız, umarım iyisinizdir. Ara tatil bitmeden bölümü yetiştirmeye çalıştım. Unutmuş olabilirsiniz hatta bazılarınız biraz sinirli de anlıyorum fakat gerçekten okul yazmak için yarattığım tüm anları kapsıyor. Geceleri yazamıyorum, okul dershane ödevler derken zamanım ya da isteğim  kalmıyor gerçekten.

İsterseniz bir önceki bölümlere dönüp okuma yapabilirsiniz. Oy ve yorumları lütfen eksik etmeyin. Beni olabildiğince motive eden ve destek veren şeyler onlar. Bölüm sonunda, bölümler hakkında bir açıklama yapıyorum, ve bunu size soruyorum. Şimdilik keyifli okumalarr 💖

*

Sıkıca kapatmış olduğum gözlerimi sakince açarak bakışlarımın kasvetli otobüs ortamını görmesini sağladım. İstisnasız bir şekilde her zaman, otobüse bindiğim ilk anda bunu yapardım. Koltukların arasında yürümeye başlamadan önce yolcuların tam olarak otobüse binmeye başlamamış olmasından faydalanarak olduğum yerde durur ve gözlerimi sıkıca kapatırdım.

Koltuk numarama gelinceye kadar küçük adımlarla ilerlediğim de durdum ve çantamı koltuğun üstüne bıraktıktan sonra beni dışarıda bekleyen Kara'nın yanına dönmek için adımladım. Sırt çantamı bagaja yerleştirdiği için benimle otobüse kadar çıkmamıştı. Ona buraya kadar gelmesine bile gerek olmadığını belirtmiş olsam da kendisi gelmek istemişti. Bende hiç değilse buna karışmamıştım.

Nefesimi bırakarak otobüsün diğer tarafından yanıma gelen Kara'yı bekledim. Havada sabah saatlerinde olduğumuzdan dolayı dondurucu bir soğuk vardı. Kara tam karşımda duruncaya kadar bana doğru yürüdü ve ellerini kollarıma yerleştirerek durdu. Benimle göz teması kurduktan sonra belli olduğundan şüphe edebileceğim bir gülümseme ile, "Gidiyorsun." dedi.

Ses tonuna gülümsemek istedim. "Sadece birkaç günlüğüne."

Bakışlarını arka taraflarda gezdirdi. "Birkaç gün.." Tekrar bana baktı. "uzun bir süre."

Dediğini alaya alarak güldüm. "Abartma." dedim ve tuttuğu kollarımı serbest bırakarak aşağıya indirdim. "Ben seni haftalarca hatta aylarca bekledim. Birkaç gün öldürmez seni."

Bana yine 'Öyle mi?' dercesine baktı. Bu bakışını sevdiğimi biliyordum.

Ufak bir çekince ile gözlerimizi tekrar birleştirdim. "Hem, sen müsait olduğun sürece.. istediğin her zaman konuşabiliriz."

"İstediğin her zaman," diye tekrarladı ve bana doğru bir adım atarak yaklaştı. "Bu kelimeyi çok kullanıyorsun. Kullandığına pişman etmeyeyim seni..?"

Yaptığı imayı, bakışlarının dudaklarıma kaymış olmasıyla fark ettim. Daha öncesinde ona, beni istediği zaman öpebileceğini söylemiştim.

Soğuk havanında etkisiyle fazla kızarmamak, ya da kızarmış olan yanaklarımı saklamak için yüzümü aşağı eğdim. Ana yine de, "Sen bilirsin." diye mırıldandım.

Öpmek isteyeni durdaracak halim yoktu.

İsterse, öpebilirdi.

Arayabilir, sevebilirdi.

"Neyse ya, şey diyecektim ben.." diye söze girdi. Ona baktım ve cümlesini devam ettirmesini bekledim. "Bi çocuk vardı bir aralar.."

"Hangi çocuk?"

"Kamuran mıydı," emin olamayarak sözünü kestim. "Kâmuran kız ismi değil miydi?"

"Garip bir ismi vardı." Gözlerimi kısarak, "Kağan'ı mı soruyorsun?" diye sordum.

"Kağan mıymış ismi." dedikten sonra gözlerini kısa bir süre kaçırdı ve tekrar bana baktı. "Unutmuşum."

Sorusunu sormayınca, aklından geçeni anlayarak konuştum. "Düğünde olup olmayacağını mı sormaya çalışıyorsun?"

Sevgili Komşum (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin