Jungwon'dan

Dün cezalarını çeken Sunki ikilisinden sonra sıra yine bizdeydi. Bu yüzden bu sefer Jay hyung ile ben okulda kalmıştım. Açıkçası ne onun ne de benim temizlik yapma isteğimiz vardı. Kaçmak için yer arıyorduk yani. Gerçi temizliği bahane edip Jay hyungla vakit geçirmekte kötü bir fikir değildi sanırım. Ama her gün başka öğrencilerin içine ettiği okulu sürekli temizlemekte ayrı sıkıcıydı. Aklıma gelen fikirle gülümseyerek Jay hyunga bakmıştım. Oda aklıma bir fikir geldiğini anlamıştı ki merakla bana bakıyordu.

"Lunaparka gidelim mi? Okul yeterine temiz bence zaten"

"Olabilir aslında. Bugün bisikletle gelmiştim ben binip gidelim hemen"

"Hyung ben paramı bitirdim ama bugün ya"

"Sıkıntı ettiğin şeye bak Jungwonie. Düş önüme hadi gidelim bir an önce"

Aklınızda sugar daddy şarkısı yankılandı mı bilmiyorum ama benim aklımda kesinlikle yankılandı. Yinede mükemmel (!) düşüncelerimi bir kenara bırakarak Jay hyungu takip ettim ve okuldan birlikte çıktık. Paraları zaten o ödeyeceği için sürücü koltuğuna ben geçtim ve Jay hyungda itiraz etmeden arkama bindi. Pedalları çevirmeye başladığımda hızlanmam ve Jay hyungun kollarını belimde hissetmem bir olmuştu. O yanımdayken hiç durmayan kelebekler tekrar uçuşmaya başlamıştı midemde. Biraz sonra Jay hyung kablosuz kulaklıklarından birini benim kulağıma sıkıştırmıştı. Arkamı dönsemde göremeyeceğimi bildiğim için diğer kulaklığı da kendisinin taktığını varsayıyordum. Txt'nin Blue Hour şarkısı çalıyordu. Havanın hafifçe turunculaşmaya başlaması da ortamı ayrı güzelleştiriyordu. Txt şarkılarını ve şarkıların anlamlarını çok seviyordum. Jay hyungda bunu biliyor olacaktı ki birlikte müzik dinlerken mutlaka bir Txt şarkısı açardı. Ben sürmeye devam ederken nakarat kısmında ellerini daha sıkı dolamıştı belime. Blue Hour şarkısının nakarat kısmını biliyorsunuz değil mi? "But its you, youre the one that I want, you, everything that I want"

Biraz daha süren bisiklet yolculuğundan sonra lunaparka gelmiştik. Bisikletler için ayırılan alana bisikleti koyup lunaparkın içine girmiştik. Önce oyuncaklara binmek için biraz bilet almamız gerekiyordu. İlk başta birkaç tane almanın yeterli olacağını düşünmüş olsamda Jay hyung en az on beş tane almıştı. Gözlerimi kocaman açarak elindeki biletlere bakmıştım. Jay hyungda şaşırmama kıkırdamış ve yürümeye başlamıştı.

"Hadi jungwonie arkada kalmaa"

"İlk neye bineceğiz hyung?"

"Uçan sandalyeye binelim mi? Bu saatte manzarası güzel olur bence"

"Tamam binelim"

Uçan sandalyeyi herkes biliyordur sanırım. Yüksek bir platformda zincirlerle bağlı salıncak gibi bir şey ve hızlı bir şekile dönüyor bu oyuncak. Açıkçası korkuyordum fakat korktuğumu göstermek hiç istemiyordum. Bu yüzden insanların olduğu sıraya geçip beklemeye başladım. Sıra bize geldiğinde Jay hyungla yan yana olan sandalyelere oturduk ve beklemeye başladık.

"Korktuğunu söyleseydin binmezdik kedicik"

"Aaa ne alakası var korkmuyorum zat-"

Yavaşça yukarı kalkmamızla beraber sözlerimi yutup gözlerimi sıkıca kapatmıştım. Jay hyungda yanımda bana gülüyordu. Daha sonra salıncak hızlandığında bu sefer gözlerimi açmıştım. İlk başta korkup çığlık atsamda yanıma döndüğümda saçları uçuşan ve tam olarak bana bakan Jay hyungu gördüğümde tüm korkum yerini heyecana bırakmıştı sanki. Hafif turuncu olan gökyüzü ve Jay hyung. Mükemmel bir manzaraydı cidden. Kocaman gülümseyerek ona baktım ve aynı şekilde cevap verdi bana. Oyuncak durana kadar sadece ona bakmıştım. Onu izlemek korkumu dindirmişti bir şekilde. Tabii benim için hava hoştu, onu sabaha kadar bile izleyebilirdim. Fakat oyuncağın yavaşlayıp durmasıyla beraber hayallerim suya düşmüştü. Somurtkan halimi görmüş olan Jay hyung kıkırdayarak eliyle ilerideki pembe dükkanı göstermişti.

Shout Out | JaywonWhere stories live. Discover now