9

1K 140 65
                                    

Jungwon'dan

"Jungwon! Bir sonraki teneffüste çatıya gelebilir misin? Sana önemli bir şey söyleyeceğim bu yüzden tek gel lütfen!"

Sarışın bir kız gelip bunu söylemiş ve anında gitmişti. Peşinden gidecekken zilin çalması bana engel olmuştu. Bu teneffüs öğle arasından önceki teneffüstü. Kızın ne söyleyeceğini deli gibi merak ediyordum. Eğer popüler birisi olsaydım bunun aşk itirafı olacağını düşünebilirdim ama değildim. Bu yüzden merak ediyordum.

Zilin çalmasıyla Riki ve Sunoo'ya çatıya çıkacağımı ve kıza çokta güvenmediğim için 15 dakika içerisinde gelmezsem çatıya çıkmalarını söylemiştim. Şimdi ise çatının kapısını açmadan önce son bir kez düşünüyordum. En fazla ne olabilir ki diye düşünerek kapıyı açmıştım. Keşke tekrar düşünseymişim.

İçeri girdiğim gibi birisi beni kendine çekip dudağıma yapışmıştı. Beni hızlı bir şekilde çektiği için refleks olarak gözlerim kapanmış, yanında duran ve o an yüzünü seçemediğim diğer kız da fotoğrafımızı çekmişti. O çocuğu itip dudaklarımı hızlıca silmiştim. Dudaklarımda kalan ıslaklık hissinin verdiği iğrenç his neredeyse kusmama sebep olacaktı. Fotoğrafı çeken kızın Garam olduğunu gördüğümde başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. İkiside birbirine bakarak gülüyordu. Bunu yapmalarının onlara hiçbir şey kazandırmayacaklarını bilmeleri lazımdı. Sonuçta benim ne sevgilim vardı ne de benden hoşlanan biri.

Garam telefonu bana doğrulttuğunda fotoğrafı bilinmeyen bir numaraya attığını gördüm. Numara dikkatli baktığımda babamın numarası olduğunu görmüştüm. Anında gözlerimin dolmasıyla beraber telefonu almak için hareketlenmiştim. Fakat az önce beni öpen çocuğun beni itmesiyle beraber yere düşmüştüm.

"Dindar ailene de bir şekilde açıklarsın artık Jungwonie~"

"Ben haftaya okula gelebileceğini sanmıyorum. O zaman yaşarsa tabii"

Şuan onları dinlemeye hiç ama hiç vaktim yoktu. Bir an önce evde olmalıydım yoksa babama bir açıklama yapamadan önce o çocuğun dediği gibi babam beni ciddi anlamda öldürecekti. Özellikle babam kafayı 'dinle' bozmuş bir insandı. Şarkı söyleyip dans etmeme bile izin vermezdi kendimi bildim bileli. Eğer bir erkekle öpüşürken fotoğrafımı görürse ne olacağını asla bilmiyordum. Bunları düşünürken ağlamaya başlamış ve hızlıca orayı terk etmiştim. Çantamı almadan hızlıca bahçeye çıkmıştım. Kapıdaki güvenliğin olmamasını fırsat bilerek eve doğru koşmaya başlamıştım. Ciğerlerim yanıyordu. Bazen gözlerim kararıyordu ama durmadan devam ediyordum. Ne kadar hızlı olursam o kadar iyiydi. Sırf bir kızın sevgilisi beni taciz etti diye evlatlıktan red yemek istemiyordum. Evimin olduğu sokağa girdiğimde yavaşlamıştım fakat ağlamam hızlanmıştı. Bacaklarım titriyordu ve avuç içlerim terlemişti. Şuan tek istediğim sesli bir şekilde ağlamak ve birazcık bile olsa uyuyabilmekti.

Sonunda evime geldiğimde kapıya hızlıca vurmaya başladım. Bir yandan söyleyeceklerimi, bir yandan da babamın bana söyleyeceklerini düşünüyordum. Kapının açılması, içeriye çekilmem ve yüzüme ağır bir tokat geçirilmesi. Hepsi bir saniyede gerçekleşmiş gibiydi. Babam konuşmama bile izin vermemişti. Şuanda ise tek yaptığım babamın küfürlerini dinleyip, sayısız vurmasına karşı sessizce ağlamaktı.

Belki bir, belki bir buçuk saat boyunca dövmüştü sanırım babam beni. En sonunda ise "Ben senin gibi bir ibneye evlat demem" diyerek kovmuştu beni. Annem ise sadece izlemişti. Gözlerinde ne bir korku, ne bir üzüntü, ne de bir sevgi tanesi vardı. Bomboş bakmıştı ben evden atılırken. Şimdi ise kanayan yüzüm ve her tarafımda oluşan morluklar ile sürekli gittiğim parka yürümeye çalışıyordum. Neden hayat bana karşı böyle davranıyordu? Neden diğerleri gibi yaşayamıyordum? Neden dünya üzerindeki tek hatalı insanmışım gibi muamele görüyordum? 17 yaşıma kadar bunları hak edecek hiçbir şey yaptığımı düşünmüyordum. Öyleyse neden bunları yaşıyordum? Neden hayat benim mutlu olmama bu kadar karşıydı?

Riki'den

Jungwon hyung hala yanımıza gelmediği için Sunoo hyung ile kontrol etmeye karar vermiştik. Hızlıca yukarıya yani çatıya çıkmıştık. Görmek istediğimiz son insan olan Garam gülerek telefonuna bakıyordu. Ben daha ne olduğunu anlamadan Sunoo hyung Garam'ın saçlarını yolmaya başlamıştı. Bir yandan ağlıyor ve Jungwon hyunga ne yaptığını soruyordu. Diğer yandan ise telefonunu eline alıp Garam'ın çektiği fotoğrafa bakmıştı. Telefonu hızlıca bana göstermişti. Daha sonra Garam'ı bırakıp hızlıca çatıdan indik. Sunoo hyung Jay hyunglara haber vermemiz gerektiğini söyleyince o çantalarımızı almak için, bense Jay hyunga haber vermek için koşmaya başlamıştım.

"JAY HYUNG! SUNGHOON HYUNG!"

Sınıflarının kapısından bağırdığımda bir şey olduğunu anlayıp çantalarını toplamaya başlamışlardı bile.

"JUNGWON HYUNGA BİR ŞEY OLDU YOLDA ANLATACAĞIM ÇABUK OLUN"

Jay hyung kaşlarını çatarak Jake ve Heeseung hyungun çantalarını da almış ve dışarı hızlıca çıkmıştı. Zil çaldığı için herkes içeri giriyorken biz dışarı çıkıyorduk. Nöbetçi hoca veya herhangi bir güvenliğin olmaması işlerimizi kolaylaştırmıştı. Bahçede bekleyen Sunoo hyung, Jake ve Heeseung hyunga da olanları anlatıyor ve bir yandan ağlıyordu. Sunoo hyung böyleyse Jungwon hyungun nasıl olduğunu düşünerek okuldan hızlıca çıktım.

"Tamam şimdi Jungwon'a ne olduğunh anlatacak mısınız?"

Heeseung hyungun sorduğu soruya kendim cevap vermeye karar vermiştim çünkü Sunoo hyungun yine ağlamasını istemiyordum.

"Jungwon hyungu bir kız çatıya çağırmıştı bugün. Bize 15 dakika içinde gelmezse onu kontrol etmemizi söylemişti bizde yukarı çıktık kontrol etmek için. Orada Garam ve bir çocuk daha vardı. Garam'ın telefonunda ise o çocuğun Jungwon hyungu öperken çekilmiş bir fotoğrafı. Daha kötüsü, fotoğraf Jungwon hyungun babasına atılmış."

"Sikeceğim şu amcık kızı en sonunda"

Jay hyungun fısıldayarak savurduğu küfürden sonra adımlarımızı hızlandırmıştık. Her sokağa bakıyorduk ama Jungwon hyung hiçbirinde yoktu. Hep buluştuğumuz çınarın orada bile yoktu. Hepimiz endişelenmeye başlamıştık çünkü saat 16.30 olmuştu bile. Yaklaşık iki saattir arıyorduk ve hala bulamamıştık. Daha sonra Jake evinin yakınlarına bakmamız gerektiğini söylemişti. Daha sonra evinin olduğu mahallenin her köşesini aramıştık. En son baktığımız ıssız bir yerde kalan parktan hıçkırık sesi geliyordu. Jay hyung izin isteyerek önden gitmişti. Bir süre sonra hıçkırık sesleri kesilince bakmaya karar vermiştik. Şimdi ise gördüğümüz manzara karşısında hem üzülmüş, hem endişelenmiş, hem şaşırmış, hem de sevinmiştik.

Jay hyung, yüzünün çoğu yerinde kurumuş kan ve gözyaşı olan Jungwon hyungu öpüyordu.








Yine geç kalmış bir bölüm merhabaa.

Shout Out | JaywonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin