26

261 24 45
                                    

Marinette

Hafta 1.

Gün 7.

Onsuz geçen koca bir haftam vardı ama yoktu da. Nefes alamadığım, kemiklerimin inceden inceden sızladığı, boşluğa düştüğüm koca bir haftaydı. Günlerin nasıl geçtiğini anlamıyordum, zaman algımın nasıl işlemez bir hâl aldığını hissedebiliyordum. Adrien'ım burnumda tütüyor, kokusuna bir hasret yaşıyordum, yaşayamıyordum. Kaderin bana verdiği acıya küfürler, lanetler savurup giderken yüksek sesle haykıramıyordum. İçimde yanan alevlerin sebebiyetini anlamdıramıyordum: ona olan özlemim mi, sevgim mi, maskenin altında olanın o olduğunu öğrenme şokumu sindirememişken onu kaybetmem miydi bu yaşadıklarım?

Soğuk su tenime işlerken vücudum soğuk suya tepki bile veremiyordu. İçgüdülerim beni yönetiyordu. Her geçen gün mantığım yok olmuş bir şekilde işlev gösterir hâldeydi. Mavi gözlerimin üzerindeki suyu ellerimle attırdım. Duş kabininin kapaklarını açıp saç havlusunu aldım. Omuzlarıma akan su damlaları içimde pır pır ediyordu. Gece kadar karanlık saçlarımı sarıp vücut havluma sarındım. Beyaz tenim açıktayken kollarıma baktım. Damarlarım sayılır durumdaydı. Son zamanlarda yaşadıklarım bedenime nüfuz etmişti.

6 veya 7 kilo verivermiştim. Sanırsam 41-42 kilogramdım fakat boğazımdan geçmiyordu ki...

Birkaç gün önce yaz tatiline girdiğimiz için odamdan adım atmıyordum. Annem psikolojik olarak zor bir dönemde olduğum için beni ellemiyordu muhtemelen. Gözlerim tekrar dolarken parmaklarım titredi. O sırada babamın "Marinette!" diyerek adımı söylediğini duydum ve ekledi: "Aşağı gelmen lazım."

İç çekerek elbise dolabıma ilerledim. Laflarını ikiletmek istemiyordum çünkü geçtiğimiz gecelerde olan kaoslardan biriyle daha yüz yüze gelecek gücüm yoktu. Kollarımı görürlerse veya bacaklarımı kesinlikle derin bir sorguya çekilirdim ve bununla uğraşmak istemiyordum. Üzerime penye, yaz aylarında giyilebilecek bir uzun kollu, tişört geçirdim. Altıma bol bir eşofman giydim. Odamın kapısını açıp merdivenlerden indim.

"Marinette uzun kollu giymek için fazla sıcak değil mi, tatlım?" diye sordu babam, gelip dudaklarını alnıma yasladı. "Ateşin de yok."

"Ben iyiyim, baba. Ne söyleyecekseniz söyleyin. Odama çıkayım, işlerim var." dedim kısa ve net bir cevapla.

Annemin elindeki tabakları mutfak tezgahına bırakıp yanıma geldiğini gördüm. "Kızım hava kaç derece?" deyip elini omzuma koydu. "Neyin var?"

"Hiçbir şeyim yok!" verdiğim hırçınca tepkiye aldırış etmeden yukarı adımlayacaktım ki annem "Salona geçip otur." diyen sesini duydum. Huzursuzca yerimde kımıldanarak oturma odasına adımladım. Ellerimi dizlerime  vuruyordum gergince. Babamla annem beraber koltuklara yerleştiler. Babam tam karşımda bir yerde, annemse bana yakın bir pozisyondaydı.

"Marinette, seninle ciddi bir şey konuşacağız ve mantıklı bir açıklama istiyoruz." diye söze başladı babam.

"Adrien konusunda hassas olduğunu biliyoruz ama bu, sadece bununla kalmadı. Baban da ben de Adrien'ın senin için ifade ettiği anlıyoruz ancak..." duraksadı. "Başka bir şeyler olduğuna inanıyoruz. Benim fark etmeyeceğimi mi sandın?" Badimin kolunu yukarı doğru sıvayıp "Bu hal ne?" diye sordu çatık kaşlarıyla.

Sinirlerim bozuluyordu. Kolumu hızla kendime çekip kolumu saran kumaş parçasını aşağı çektim. "Kendiniz dediniz ya, zor bir dönemdeyim! Son birkaç haftadır bana kafayı takmış durumdasınız. O zaman iki yıldır neredeydiniz?! Ben liseden mezun olacağım bir yıl sonra! Yeni mi aklınıza geldim?" Gözyaşlarım yanaklarımdan aşağı süzülürken babamın anneme kaşlarını çatmış sinirlice bir bakış attığını gördüm. "Gördün mü Sabine? Sana Adrien'ın Marinette için tehlike oluşturabileceğini söylemiştim." Bana dönüp yanıma geldi ve kollarını önünde bağladı. "O çocuğu unutuyorsun, Marinette. Artık gitti zaten, senin için mühim olmamalı."

"Nasıl böyle konuşursunuz?!"

"Senin iyiliğin için söylüyoruz. Seni korumaya çalışıyoruz. Kaybına saygı duyuyoruz ve biz de Adrien için üzülüyoruz çünkü bunun en net sebeplerinden biri sen, Paris'in kahramanı olması ve özünde iyi bir insan olması ama tüm yaşamımızı buna  adayamayız." Gözyaşlarım yanaklarıma akarken beni kendine çekip sarıldı, tepki veremedim. İri yarı bedeni küçük bedenimi çevrelerken burnumu çektim. "Hadi, hayatım. Derdin her neyse, anlat bize, söz veriyorum ki kimseye bir şey söylemeyiz."

Babama sarıldım ve "Söylemezssiniz, biliyorum ama yapamam. Buna mecburum." diyebildim sadece. Babamdan ayrılıp ona baktım. Anneme de uçtan bir göz gezdirince başka seçeneğim kalmadığını anladım. Anneme, babama güveniyordum. Üstelik her şey bitmişti. Sakıncası yoktu. "Baba, anne, anlatacağım ama sakince oturun." deyip babama koltuğu işaret ettim. Babam annemin yanına oturduğunda ben de karşılarına denk gelebileceğim bir köşeye geçip oturdum. "Belki şu an neden bu kadar naz yaptığını sorguluyorsunuzdur ama öğrenince hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz, pişman olabilirsiniz, belki de kin tütebilirsiniz fakat kimseye söylemeyeceğinize söz verin." Bu kadar kesin ve net konuştuğum için mıh etmiş gibi başlarını salladılar.

"Son birkaç gündür kötü durumdayım, biliyorum. Zor bir dönemden geçiyorum ve bu... sadece sizin de anlamış olacağınız üzre başka bir şey daha var. Mantıklı ama mantıksız bir karmaşanın içindeyim, içindeyiz." Göz kapaklarımı indirdim. "Ben... ben Uğur Böceği'yim..." Bu sözcükleri anmam bile gözlerimi doldururken onları süzdüm. "Canım." Bu annemin sesiydi.

"Her şey Hawk Moth'un Taş Yürek ile Paris'e saldırması ile başladı. O zaman 15 yaşındaydım, her şey başladığında. O gün okula giderken babamın verdiği macaronlar mahvolmuştu çünkü yaşlı bir adama otobüs çarpmak üzereyken kurtardım ancak bu adam sıradan biri değildi. Mucize gardiyanıydı ve beni Uğur Böceği olarak seçti Adrien'ı da Kara Kedi olarak. Mucizeleri kullanmak ve korumak için ikimiz yeterliydik, bunu biliyorduk ama bir koşul vardı. İkimizde kimliklerimizi birbirimizden ve tüm gezegenden sakınacaktık." Derin bir nefes aldım.

"Adrien ile biz kim olduğumuzu bilmeden savaştık, maskeli bir aşk yaşadık. Asla adını koyamadık ama muhteşem şeyler yaşadık. Bana pek çok şey kattı. Güveni, sadakati, umudu, iyiliği, sevgiyi, ilgiyi... Her şeyi o verdi bana, yanımda kimse yokken o vardı. İşin acı yanı da sırf benim canım yanmasın diye kendi canından vazgeçti, ölümü göze aldı. Adrien o mezardayken benim kemiklerim o yüzden sızlıyor. Bir yarım hep eksik kalıyor..."

Sonrası hep ağlamam, annemle babamın bana sarılması ile geçmişti. Daha fazla devam edememiştim ancak kendimi zorlayıp her şeyi, tüm gerçekleri ortaya dökmüştüm.

&&&

Selam! Geri geldim!

Beni özlediniz mi?

Bu hafta deneme sınavlarım başlıyor olduğu için biraz yoğun geçti. O yüzden bölüm gecikti ve biraz da kısa oldu ama bu yoğun tempoda ancak bu kadar olabiliyor.

Yine de sabredenlere teşekkürler^^

Finalden önceki son bölümdü. Önümüzdeki hafta içinde son bölümü yayınlayıp bir macerayı daha noktalayacağım, noktalayacağız.

Bölümü sevdiniz mi?

Finalde neler olabilir?

Sevdiyseniz oy/vote vermeyi unutmayın. Yorumlarınızı bekliyorum.

ÇÜÜSS! <3333

-deniz,2022
[09.10.2022]



𝙈𝙮 𝘽𝙧𝙤𝙠𝙚𝙣 𝙃𝙚𝙖𝙧𝙩  | 𝓜𝓲𝓻𝓪𝓬𝓾𝓵𝓸𝓾𝓼  (5. Sezon)Where stories live. Discover now