24

283 30 183
                                    

Parlak güneş herkese mutluluk getirmezdi. Küçüklere güzel doğardı bu yıldız. Vakit geçtikçe o küçükler büyür, yerlerini diğer kuşaklara bırakarak büyümenin ne kadar güç olduğunu görürdü. Halbuki dört yaşındayken hepimiz, anne ve babalarımız gibi olmak istemiyor muyduk?

Evet, istiyorduk ama Marinette, bundan vazgeçmşti.

O, küçüklüğünü, lise yıllarının başlangıcını, 14'lü-15'li yaşlarını istiyordu. O sıradan küçük kız olduğu, normal olduğu zamanlara dönmek istiyordu fakat kalp kırıklıkları imkansızlıkları da beraberinde getirip göğüse bir hançer gibi saplanırdı. Kanaması derin, onarılması güçtü. Her geçen gün derinleşir, deler, paramparça ederdi. Sadece deriyi değil, içi de mahvederdi.

İşte bu yüzden bu kırık kalplerin hikayesiydi, bu yüzden bu öykünün adı, "Benim Kırık Kalbim"di.

Gece saçlı kız isteksizce aynanın karşısına geçip giymiş olduğu giysileri eliyle düzeltti. Saçlarını saldı. Bir daha asla toplamayacaktı saçlarını çünkü hepsinde Adrien'ın anısı yatıyordu hem de saçlarını açık seviyordu o. Aynada şişen gözlerine bakıp burukça gülümsedi ancak bu bir denemeydi.

Kapatıcıyı alıp göz altlarına uyguladı. Mutfaktan aldığı buz küplerini, şişen torbalara uygularken acısı onu inim inim inletmişti. Aynaya bakıp fısıldadı. "Seni bir tek bunun için affetmeyeceğim, Adrien Agreste." diye mırıldandı sessizce.

Acısını içine gömüp aşağı adımladı. Annesiyle babası çoktan fırına inmişlerdi. Onlara görünmeden evden tüyüverdi. Okula gittiğinde yine aynı konu dönüyordu.

Kimisi, "Adrien yapmış mıdır?" diyor, kimisi de "O, yapar." veya "O, yapmaz." diyordu.

"Babam, dün Gabriel Agreste'in demir parmaklıklar arkasında belirişine şahit olmuş." dedi Sabrina. "Kara Kedi, dövüş içindeymiş ama Uğur Böceği, yokmuş."

"Kara Kedi'nin öldüğüne dair teoriler var."

"Bu çok tüy ürpertici."

Ve daha nicesi... O gün Marinette için bitmek bilmemişti. Başını sıraya koyup gözlerini kapatmayı, önüne bakmayı denedi ama mavi okyanuslar kapandığında o aşık olduğu masum gözleri görüyor, önüne baktığında ise gözleri doluyordu. Adrien, onun hayatıydı; baktığı her noktada, attığı her adımda o vardı. Yokluğuna nasıl dayanacaktı ki bilmiyordu. Mahvolmuşu kalbi, paramparça, kırık döküktü. Nefes alamıyor, göz pınarları ağlamaktan kurur bir haldeydi. Kapatıcının mucizevi bir gücü vardı.

Nihayet son zil çaldı ve okuldan çıkmak için geniş öğrenci topluluğu ortalığı birbirine katıvermişti. Chloé, okul çıkışında Luka ile buluşacağı için genç adamla kapıda karşılaşmışlardı. Sarışın genç kız parmak ucuna yükselip sevgilisinin yanağına minik bir buse bıraktı. Genç adam da kızın belini sararak aynı hamleyi yaptı. "Selam, mavişim. Nasılsın?"

"İyiyim, sevgilim de mavişim ne?" diyerek sordu genç adam tek kaşını kaldırarak. Ellerini beline koymuş, komik yüz ifadesiyle genç kızı kahkahaya boğmuştu. Dun geceki o haber bülteninden beri tek yaptığı düşünüp kafa patlatmaktı: Adrien'ın bir şey yapmayacağını biliyordu, sadece babasına sadık olan 16 yaşında bir gençti. Onu küçüklüğünden beri tanırdı. En yakın arkadaşının ne olup olmadığını ayırt edebilirdi. Bu düşünce aklına gelince yüzü soldu tekrardan.

"Hey, ne oldu?" Genç adam kızın boyuna doğru eğilip ellerini omuzlarına koydu. "Adrien için endişeleniyorum."

"Dün geceki haber..." diye mırıldandı. Genç kıza bakıp "Tabii ki Adrien babasına yardım etmedi, inan bana. İçgüdülerim kuvvetlidir." dedi ve yalancıktan gülümsedi. Derken okulun boşalmış son birkaç kişinin çıkmasıyla genç kızın omzunun üzerinden gece saçlı kızı görmüştü. Perişan halini çok iyi anlamıştı. Her şeyin farkında olup gerçekleri bildiği simasından belliydi. Derin bir iç çekti. "Umarım haklısındır. Hadi gidelim."

𝙈𝙮 𝘽𝙧𝙤𝙠𝙚𝙣 𝙃𝙚𝙖𝙧𝙩  | 𝓜𝓲𝓻𝓪𝓬𝓾𝓵𝓸𝓾𝓼  (5. Sezon)Where stories live. Discover now