Jeongin bir adım geri gidip kafasını kaldırdığında göz göze geldiği Hyunjin'den bakışlarını kaçırdı. Alfa ise sessizdi, dün yaşanan olayı kendine unuttuğunu hatırlatsa da sürekli, aklından bir türlü çıkaramıyordu. İkisinin arasındaki tuhaf ortam, o olay yaşandıktan sonra hep olduğu gibi Jeongin'in hiçbir şey söylemeden gitmesiyle son bulurken Hyunjin derin bir nefes verdi. Ne yapacağını bilmiyordu, Jeongin'i üzmek, kırmak istemese de ona karşı hislerinin aşk anlamında olmadığını biliyordu.

Diğer taraftan derin nefes veren bir başka beden de Jeongin'di. Mutfağa girmiş ve sandalyelerden birine tutunmuştu. Üzülüyordu, aralarında olan sıkı arkadaşlığı da kaybetmişti anlaşılan. Senelerce aşkının karşılık bulmasını bekleyen tohum, umut kırıntılarının dibini sıyırıyordu.

Bahçeden gelen Jisung'ın "Acıktım!" nidalarıyla eğdiği kafasını kaldırıp son olarak içinde kekler bulunan tatlı poşetini de alarak aslında gayet ferah olan ancak ona şu anda boğucu gelen mutfaktan çıktı.

O sırada Hyunjin, ızgaranın başına geldiğinde onu bekleyen Chan'a etlerin olduğu paketi poşetten çıkarıp uzattı. Chan ise paketin üzerindeki şeffaf streç filmi açtıktan sonra aldığı etleri tek tek ateşin üzerine dizmeye başladı.

Çok geçmeden yayılmaya başlayan güzel, baharatlı kokularla Jisung artık ağlama seviyesine gelmişti. Minho, onun ızgaranın arkasındaki kokuya gelen kedilerin yanında onlardan biriymiş gibi beklediğini görünce gülümsemesine engel olamamıştı. Onun yanına gelip hızlı bir hamleyle kucağına alıverdi ve masaya doğru yürümeye başladı. "Yaaa! Etler!" Jisung alfanın omzunun üstünden ellerini arkasında kalan ızgaraya doğru uzatıp dudaklarını büzmüştü.

Bahçedeki masaya vardıklarında Minho Jisung'ı oturtmuş ve kendisi de hemen yanına yerleşmişti. "Sabret azıcık, gören de üç gün yemek yemedin sanır. Daha yiyeli iki saat bile olmadı."

Jisung, bunun üzerine kaşlarını çatıp yanındaki alfaya döndü. Bu hareketi Minho'nun dudağını ısırmasına sebep olmuştu. Alfa anında pişman olurken Jisung kollarını önünde birleştirdi. "Ne yani?" dedi sinirle. "Sen bana çok yiyorsun, yiyip yiyip şişeceksin sonra da bir top gibi patlayacaksın mı demek istiyorsun?"

"Hayır böyle demediğine eminim." Minho ona doğru dönerek kendini açıklamaya giriştiğinde Jisung "Anladım ben, anlayacağımı. Göbeğim çıkınca da sevmezsin sen beni." cümlelerini taramalı tüfek edasıyla sıralıyordu.

Minho derin bir nefes verse de Jisung'ın dolu dolu olan gözleri kalbini acıtmıştı. Anında eğilip onun susmak bilmeyen hareketli dudaklarının üstüne bir buse bıraktı. "Aşkım." dedi hemen ardından. Bu omegayı hazırlıksız yakalamıştı. Alfanın ağzından ilk defa duyduğu bu kelime kalbine kanatlar bahşetmişti sanki. Gözleri anında parlarken az önce olan her şeyi unuttu, gülümseyen alfanın suratını buldu bakışları.

Minho gülümsemesini bozmadan masada duran ekmekten bir parça koparmış ve önünde duran yoğurda batırıp Jisung'ın ağzına uzatmıştı. "Etler pişene kadar idare et." diyerek onu yavaş yavaş beslemeye başladı. Halinden gayet mutlu ve memnun olan omega ise arkasına yaslanmış ayaklarını sallarken karnının üzerinde birleştirdiği elleriyle etrafı izlemeye başlamıştı.

Çok geçmeden alfaların pişirdiği etler masadaki yerini bulmuştu. İlk atılan tabii ki Jisung oldu, diğerleri de onun ardından eşlik ettiler. "Hmm!" Beğendiğine dair nidalar omeganın ağzından yükselirken Chan ve Hyunjin gururla birbirlerine gülümsüyorlardı.

Hafif esen rüzgar şiddetini arttırıp ağaçların arasından uğultusunu belli edene kadar oturdular masada. Ardından orayı toplayıp kendilerini sıcacık olan eve atmışlardı.

Seungmin, mutfakta ağzına takılan bir şarkıyı mırıldanarak bulaşık makinesini çalıştırmak için deterjan arıyordu. En sonunda sağ üst köşedeki dolapta bulmuştu. Parmak uçlarına yükselip elini uzattığında bu, giydiği tişörtün yukarı doğru kalkmasına sebep oldu. O sırada mutfağa giren alfa ise fırsatı değerlendirip elini onun tenine sarmıştı.

"Chan." Seungmin aldığı deterjanla birlikte eski pozisyonuna dönerken arkasındaki alfaya yaslandı. Chan'ın eli tamamen omegasının beline sarıldığında boynuna değen ıslak saçlarının uçlarıyla Seungmin onun yeni duştan çıktığını anlamıştı. "Üşürsün, saçlarını kurut."

Chan küçük bir çocuk edasıyla omuzlarını silkti. "Sen kurut." derken Seungmin ise o sırada yapışık ikiz gibi gezdiği alfadan bulabildiği hareket fırsatlarıyla makineyi çalıştırmıştı.

Alfanın kolları arasında ona doğru dönüp bir elini onun ıslak saçları arasından geçirerek büzdüğü dudaklarına uzun sayılabilecek bir öpücük bıraktı. Chan, eşinden yükselen ferah mandalina ve yasemin kokularıyla yüzüne memnun bir gülümseme yerleştirdi. Seungmin bu sefer de onun gamzelerini teker teker öptükten sonra elini, belindeki alfanın ellerinden birine götürerek tutmuştu. "Odamıza gidelim de kurutayım." dedi onu peşi sıra sürüklerken.

Gri renkli parlak kürenin gökyüzünde kendini belli etmesini takip eden yıldızlar birer birer dökülmüştü geceye. Dağ evinin kış bahçesindeki masanın etrafına oturmuşlardı. Neredeyse hepsinin ellerinde bulunan sıcak içeceklerin dumanı, sıcacık nefeslerine karışıp camları buğulandırıyordu.

Jeongin üzerindeki ince kazağın bileğini avuçlarına kadar çekip buğulanan camı sildikten sonra dışarıyı izleme işine devam ediyordu. Hyunjin'in bakışları ise ondaydı. Sarışın alfa elindeki kahveyi yudumlarken düşünüyordu. Felix yine bıcır bıcır bir şeyler anlatırken masadakilerin birkaçının ilgisi onun üzerindeydi.

O anda Jisung karnında hissettiği ufak bir acıyla yüzünü buruşturup elindeki sıcak çikolatayı masanın üzerine koymuştu. Yanında oturan alfaya doğru sırnaştı. Minho onun bakışlarından ne olduğunu anlamıştı. Elindeki bardağı aynı Jisung gibi masaya bıraktıktan sonra kollarını iki yana açıp koltuğun sırt koyma yerine koydu. Jisung da anında onun yamacına yerleşip sırtını güçlü göğsüne yasladı. Hemen ardından Minhonun kolları belindeki yerini bulmuştu. Alfa yavaş yavaş onun karnına masaj yapmaya başlarken omeganın yüz ifadesi gevşiyordu.

Jisung bacaklarını kendine doğru çekerek koltuğa koyup yerinde küçüldü. Bu manzaraya şahit olan Seungmin ise yerinden kalktıktan sonra içeri girmiş, koltuğun üzerindeki krem rengi battaniyeyi alıp tekrar kış bahçesine çıkmıştı. Battaniyeyi daha çok Jisung'ın tarafına olmak üzere ikilinin üstüne bırakıp yerine geçti. Kahverengi hırkasına sarılırken Chan da kolunu onun omzuna sarmıştı.

Jisung arkadaşına havadan bir öpücük attı ve masadaki sohbeti dinlemeye geri dönerken kafasını geriye doğru yönlendirip Minho'nun omzuyla göğsü arasındaki bir yere yasladı. Battaniyenin altından alfanın karnına masaj yapan elinin üstüne kendi elini koydu ve huzurla gözlerini kapattı.

Ağrısı yavaş yavaş geçerken uykusu da gelmişti. "Minho." diye mırıldandı. Alfanın dikkati anında kendisine kaymıştı böylelikle. "Efendim bebeğim?"

"Uykum geldi." Jisung burnunu onun tişörtüne sürterek hala Minho'nun elinin üstünde duran eli sayesinde işaret parmağıyla onun tenine yuvarlaklar çizmeye başlamıştı. Alfa anlayışla başını salladıktan sonra masadakilere iyi geceler dileyip eve girdiler.

Her birinin ortasında yanan sarı, loş ışıkların aydınlattığı tahta merdivenin başına geldiklerinde Jisung yarı baygın gözlerini tam kapattı ve Minho'nun tişörtünün ucunu tuttu. "Taşı beni." dedi.

"Sen de beni iyice asansör belledin." diye söylendi Minho, cümlesine zıt bir şekilde bu durumdan memnun gözükerek Jisung'ı kucağına almıştı. Omega ona cevap verecek gücü kendinde bulamasa da olumsuz birkaç nida çıkarıp onun omzunu ısırmıştı.

Ne var ki alfayı etkilemeyen bu girişimi de odalarına girmeleriyle son bulmuştu. Birlikte yatağa yerleştiler ve rahat bir pozisyon bulduklarında ise çok geçmeden huzurla uyuyakaldılar.

They say 'FrIeNdS'/ MinsungUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum