B. 1

34 4 0
                                    

Selamünaleyküm arkadaşlar

__________________________________________________________________________________________________________________________________________________

Günler her zamanki gibiydi, rutinleşmiş ve sıkıcıydı üstelik annesinin baskıları da artarak devam ediyordu. Evlilik baskısı... Ne vardi ki yaşında? 3 - 4 yılı da bekleyebilecek yaştaydı ama annesine göre o zamana kadar evde kalmış olacaktı. 24 buçuk yaşındaydı çok değildi ki bu. Kendisi 19 yaşında evlendiği için, "senin yaşında iki çocuklu ev kadınıydım ben" diyip duruyordu her, onun evlilik konusu açıldığında. Fazla bir değişiklik olmadı tabi annesinin hayatında, iki çocuk daha eklendi o kadar.
Pek minnoş olmayan ama gerçekten çok sevdiği üç erkek kardeşi vardı. 22 yaşındaki Asaf, 17 yaşındaki Azim ve 9 yaşındaki Aren. O mu?
O Risel Çetin, iki yıldır bebek hemşiresi :)
***
Hastahanede geçirdiği yorucu günden sonra kendini eve fırlatırcasına atmıştı. Hızlıca banyoya gidip abdest alıyordu. Akşam vaktine az kalmıştı ve ikindiyi kaçırmamalıydı.
Namazını kıldıktan sonra bir şeyler atıştırmak için mutfağa ilerlerken annesi tarafından önü kesilmişti. "Risel bugün Nermin ile konuştum." diye söze girmişti annesi.
"hangi Nermin?" diye sordu Risel günün yorgunluğundan. "hangi Nermin olacak hani geçen ay karşılaştığım çocukluk arkadaşım var ya." dedi annesi. Risel annesinin sürekli konuştuğu arkadaşını tanıyordu. Çocukluk arkadaşılarmış. Geçen ay hastahanede karşılaşmışlardı ve birbirlerini hemen tanıyıp sarılıp koklaşmışlardı. Kütahyalı iki yakın arkadaş evlendikleri için birbirlerinden ayrı kalmış ama tekrar kavuşmuşlardı. Değişen zaman olmamış gibi çok yakın arkadaş olmaya devam etmişlerdi. Ama annesi her gün konuştuğu Nermin ile bugün ne konuşmuştu da aceleyle kızına anlatıyordu. Risel de bu durumun farkındaydı aynı zamanda dolaptan atıştırmak için bir şeyler çıkarıyordu. "Peki ne konuştunuz da bu kadar heyecanlısın?" diye sordu Risel. "Nermin'in büyük oğlu..." ima ile söylenmişti annesi. "ee ne olmuş oğluna anne?" derken imayı anlamıştı Risel.
"ay ne olcak işte ben ve Nermin sizi yakıştırdık. Bu cumartesi Nermin'in kardeşi Zeliha'ya gidicez orda görüşürsünüz." demişti kesin bir dille annesi. "ne görüşmesi anne, ne yakıştırması? Daha adını bile bilmediğim birini... Hem de bu cumartesi! Anne hayır istemiyorum." ısrarlı bir yalvarıştı Risel'inki. "neden hemen kestirip atıyorsun? Biz bir şey biliyoruz ki yakıştırdık diyoruz. Hayır mayır kabul etmiyorum. Senin için kızım, evliliğin erken olması iyidir. Cumartesi işim yok demiştin o yüzden. Hem bir görüş belki beğenirsin anne lütfen erken olsun diyip durursun nerden bileceksin?" dedi kızının kabul etmesini istercesine." anne bu kaçıncı. Lütfen anne ısrar etme ben istemiyorum." dedi Risel hâla yalvarırcasına." gören de kapıya dizilmiş herkes bu kaçıncı diyor bir de. Kızım üçüncü üçüncü kimsenin yüzüne bile bakmadan reddediyorsun ya." dedi azarlarcasına Sare hanım. "anne..." dedi Risel daha sözünü tamamlamadan kesmişti annesi. "anne falan yok! İstediğin kadar düşün cumartesi geliyorsun. Daha da yalvarıp sırnaşma yanıma." dedi sert bir dille Sare hanım.
Risel ağzındaki son lokmayı yutkunamadan hayretle mutfaktan hışımla çıkan annesine bakıyordu. Ve aklından tek bir şey geçiyordu, "lütfen bir aksilik çıksın gelmesin şu cumartesi!"
***

Gece boyunca annesini ikna etmeye çalışmış gelmemek için diretmişti. Hatta üç kardeşini de yanına alıp annelerine yalvarmışlardı. Ama Sare hanım hiçbir yalvarışa aldırmamış kararında ısrarcıydı. Ağzından tek söz çıkmıştı," içimdeki his kabul edeceğini söylüyor. Bu daha önce olmadı. Olmazsa olmaz kızım zorlamayız ama bi denemek lazım." dedi.

Bu gece, nöbeti olduğu için sabah geç uyanmıştı. Annesinin yanına gidip tekrar bir şansını denemek istiyordu belki vicdana gelir de kızının isteğini kabul ederdi. Tüm çabaları boşunaydı annesi birikmiş tüm inadını devreye koymuş ve tek bir kelam etmiyordu. Risel ısrarın fayda etmeyeceğini anlamış ve babasına anlatmak istemişti.
"selamünaleyküm baba." diyerek babasının her vakit bulunduğu balkona girmişti. Bir eliyle eşarbını tutarken bir eliyle babasının yanaklarını okşuyordu. "aleykümselam kızım." karşılığını almıştı Risel. "baba nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama bir durum var yardım etmeni istiyorum." direkt konuya girmek istemişti.
"buyur kızım ne oldu?" sevecen bakışlarıyla sormuştu babası. "baba, annem şey... biriyle görüşmemi istiyor... ııı bir talip bulmuş." çekinerek konuşurken babasının onu dikkatle dinlediğini gören Risel, konuşmasına devam etti.
"ama ben istemediğimi söyledim anneme. Yani görüşmek istemiyorum annem ısrar ediyor. Yardım eder misin baba?" söyledikleriyle rahatlayan Risel derin bir nefes aldı. Babasının bir şey söylememesi utandırmıştı onu. Elindeki kitabı koltuğun kenarına bırakan Reşat bey yerinde kımıldanıyordu." hmm... Annen bu kişiden bahsetmişti. Nermin hanımın oğlu değil mi? "
Diye sordu Reşat bey. "evet oymuş tanımıyorum kendisini." dedi Risel. "Ben tanıyorum. Gördüm, efendi bir çocuğa benziyor. Hakkında iyi şeyler duydum. Nermin hanım ve eşi de iyi insanlarlar."
Dedi babası. "ne yani baba annemin tarafında mısın?" diye endişeyle sordu Risel. "senin tarafındayım kızım eğer kafama yatmasaydı zaten başından redderdim." dedi babası anlayışla. "bunun kaçıncı olduğunu biliyor musun baba? Ben eğer evlilik düşünseydim anneme gider münasip birini bulmasını söylerdim. Ama siz zorla evlenmemi istiyor gibisiniz!" dedi sitemle Risel.
"zorla olmaz kızım ama vakti gelince de olması lazım uygun olanı budur. Evlilik imanının yarısını tamamlamak demektir." derken kızının gözlerinin içine bakıyordu Reşat bey. Kızından bir tepki görmeyince konuşmasına devam etti, "okulu bitince Asaf için de münasip bir hanım bakınacaz elbet. Eş arayışı sadece erkek evlatlar için değildir kızım. Özellikle kızım için titizlikle üstünde durmam lazım değil mi? Sen biricik kızım, uygun efendi bir aday varsa ben değerlendirmeni isterim. Sana yapacağım yardımım budur. "dedi Reşat bey kesin bir kararla. Risel babasının sözlerinden sonra uzatmak istemedi ve doğruca odasına gitti. İçi içine sığmıyor sanki kimse onu anlamıyor gibiydi. 'tamam imanımın yarısını tamamlarım anlıyorum ama ya diğer yarısı... Diğer yarısı daha sağlam değilse başkasına nasıl güvenip diğer yarısını tamamlamaya kalkarım?' diye geçiriyordu içinden. Ağlamak istiyordu ama fayda etmicekti. Zaten beğenmezse kabul etmiyorum derdi ve ısrar edilmezdi bunun farkındaydı ama birini sırf bu niyetle görmek bile ona ızdırap gibi geliyordu. Taarof niyetiyle yapılacaktı elbette. Yani evlilik için yapılan adımın, görüşmenin uygun şartlar altında olursa tabi, bir yanlışı yoktu.
Daha fazla düşünmek istemiyordu. Zaten gece nöbeti için hazırlanması gerekiyordu. Çantasını hazırlamaya koyuldu.
***

Bir Beyaz Lale Ve Nergis Hikayesi Where stories live. Discover now