8.BÖLÜM "ACI"

En başından başla
                                    

"Şşt, tamam. Tamam güzelim, korkma." Yağız hafifçe bana doğru fısıldadıktan sonra, adama cevap verdi. "Yürüyün hemen! Araba nerede?"

"Ama Yağız bey..."

"Araba!" Yağız'ın sinirle bağırması ile adam kabullenir gibi kafasını salladı.

"Bu taraftan Yağız bey, araba çalışır durumda sizi bekliyor. Biz sizinle geliyoruz, Osman'lar etrafı araştıracaklar."

Yağız sinirle soludu, "Hayır, Osman ekibini eve götürüp  Selçuk'un kızları çıkarmasına yardım etsin. Şehir dışındaki eve gitsinler ve hiçbirinin saçının teline zarar gelmesin, gelmeyecekte. Duydunuz mu?"

Yağız sinirle konuşurken bir yandan yürümeye başladı. Hafifçe sarsılan bedenim, sanki yanardağı yeniden harekete geçirmiş gibiydi. Gözlerim kapalıydı ama hala bilincim yerindeydi.

Arabaya ulaştığımızda Yağız beni dikkatle arabanın arka koltuğuna yatırdı, bacaklarımı dikkatle yerleştirdi ve kapıyı kapattı. Terlediğimi hissediyordum, susamıştım, midem bulanıyordu. Ne kadar kan kaybetmiştim?

Diğer kapının açılması ile Yağız'ın kokusu arabaya doldu. Dikkat ederek arabaya yerleştikten sonra beni kucağına çekip rahat edebileceğim bir pozisyon yarattı ve aynı anda araba hareket etti. "Deren, aç gözlerini!" Elini yarama bastırırken, sessiz bir küfür savurdu. Hafifçe araladım gözlerimi. Uyanık olduğumu gördüğünde endişeli gözlerinin parladığını gördüm. Ya da çektiğim acı yüzünden sanrılar görüyordum.

"Uyanık kal, duydun mu Deren? Sakın uyuma." Gözlerinde gördüğüm duygu neydi? Endişe, sinir, korku? Ama benim gözlerimden oluk oluk acı akıyordu. Hayatım boyunca böyle bir acı hissetmemiştim. Böyle bir acı ile karşılaşacağım aklıma bile gelmezdi.

"Birazdan hastanede olacağız, iyi olacaksın duydun mu?"

"Canım yanıyor," diye fısıldadım Yağız'a doğru. "Geçecek, Sakın kendini bırakma, uyanık kalman gerek." Soğuk eli, ateş gibi yanan yüzümü okşadı yavaşça. Yaşlar ile ıslanmış gözlerimi sildi.

"Beren..." dedim ağzımdan bir hıçkırık kaçarken. Gözyaşlarım yeniden yanaklarımı ıslattığında da, eli yüzümdeki yerini koruyordu. Gözyaşım tükenmiyor, aksine de her saniye de daha da çoğalıyordu. Bana bir şey olursa Beren'e ne olurdu? Bu beni ölümden bile daha fazla korkutuyordu. O daha çok küçüktü ve onu geride bırakamazdım. Onu alırlardı, ben olmadan onu kimse koruyamazdı.

"Beren benimle olacak, onu merak etme." "Koru onu." dedim ağlamaktan daha da kısılan sesimle. "Ne olur koru onu, verme kimseye. Lütfen Yağız, lütfen. Lü-"

Parmağını kurumuş dudaklarıma bastırarak beni susturdu. "Şşttt... Yorma kendini, sakin ol. Onu benden kimse alamaz söz veriyorum sana. Tamam mı?" Gözlerim kararırken, yeniden Yağız'a tutundum. Bayılmak istemiyordum. Korku ile dudaklarımdan bir inleme koptu. Yağız beni hafifçe yükseltip, yüzümü göğsüne gelecek şekilde doğrulttu. Sırtımın üzerine yatmadığım için bu pozisyon biraz rahatlamama sebep oldu. Ama acı her an artıyordu ve uyuşan bedenim hala acıyı en derinden hissediyordu. Midemin bulanması ve soğuk soğuk terliyor olmam, durumumun kötüye gittiğini mi gösteriyordu? Hiç bu kadar mahvolmuş hissetmemiştim.

Kapanmak için ısrar eden bilincime azalan gücümle direnirken, araba ani bir fren ile durdu. Arka kapı açıldı ve kulaklarımı uğultular kapladı. O kadar çok ses vardı ki, kendimi toparlayıp ne dediklerini anlayamıyordum. Bedenim bir bez bebek misali oradan oraya savurulurken, arabadan ayrılıp, yeniden bir kucağa alındım ama bu kez beni taşıyan Yağız değildi. Hızlı adımlarla yürüyerek, içeri girerken bedenim sarsıldı. Sıcak hava yüzüme vurduğunda, içeri girdiğimizi anladım. Daha sonra biraz ilerleyip bir odaya girdik. Kısık gözlerimden gördüğüm kadarıyla burası hastane olamayacak kadar ufaktı. Sağlık ocaklarına benziyordu.

İKİ YABANCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin