11 - Acı Gerçek

270 28 20
                                    

Ebru, elleri ve ayakları iyice buruş buruş olana kadar yıkanır. Suyu kapatıp dışarı çıkar.

Banyoda her yer buhar içindedir. Banyo aynasındaki buğunun bir kısmını eliyle siler.

Buruşuk ellerini kaldırıp bakar, "beeee ben 80 yaşında bir ihtiyarım beeeheeee beheee..."

Aynada Kendine bakıp biraz güler.

Banyodan çıkıp yeni kıyafetler almak için giderken.

"beeee ben 90 yaşında bir ihtiyarım beeeheeee beheee..." Kendi kendine kıkırdar.

Ebru, giyinir ve saçını havluya sarar. Mutfağa geçip kahve suyu koyar. Annesinin tarifi ile poğaça yapmaya başlar.

Bir süre sonra kahvaltı servisi hazırdır. Tepsiyi alıp yatak odasına gider.

Ebru, mis gibi Taze poğaçalar, bir pod aromalı kahve ve diğer kahvaltılıklarla dolu tepsiyi olabildiğince Ekin'nin burnuna yaklaştırır.

Ebru, arkadan hafifçe üfleyerek, kokunun Ekin'e doğru gitmesini garanti altına almak ister.

Ekin, mis gibi güzel kokuyu çok kısa sürede alır. Yatakta kıpırdanmaya başlar.

Ebru'nun yüzünde yaramaz bir gülümseme belirir.

Ebru: "Kahvaltıyı bu gün balkonda yapıyorum. Ekin, hadi kalk sende gel."

Ekin, cevap olarak sadece bir inilti ve bir ağız şapırdatma verebilir.

Ebru: "İyi sen bilirsin, senin için yaptıklarımı da ben yerim ne yapayım!"

Ekin'nin payına düşen yemeklerin Ebru tarafından kolayca bir lokmada yenilebileceği düşüncesi yarı rüya yarı hayal Ekin'nin kafasında dolaşır.

Ebru'nun yüzündeki yaramaz gülümseme büyür. Tek parmağıyla, uyanması ve birazda gıdıklanmasını umarak Ekin'i biraz dürter.

Ekin tepki vermesede uykusu iyice kaçmıştır. Ebru balkonun yolunu tutar.

Ebru, balkon kapısını açmış ve açık bırakmıştır.

Ebru'nun uğraşları sonucu, Ekin'nin iyice hafifleyen uykusuna, balkondan gelen soğuk hava, son darbeyi indirir.

Ekin uyanmış, fakat daha ayılmamıştır. Battaniyesini bir ucundan tutarak beraberinde sürükler. Balkona doğru isteksiz adımlarla yol alır.

Ekin, şimdi kapalı balkonun kapısınındadır. Ebru'ya doğru bakar.

Ebru üzerinde kalın ve yumuşacık eşortmanları ve ayağında rahat terlikleri ile balkonda kahvesini içmektedir.

Ekin, ucundan tutuğu battaniyesi, uyku sersemi olmasından kaynaklı çatık kaşları ve yüz ifadesiyle Ebru'ya ufak bir çocuğu andırır.

Ebru, kapıda beliren Ekin'e bakıp gülümser. Ebru ile göz göze gelen Ekin, hızla Ebru'ya doğru koşmaya başlar.

Çıplak ayaklarıyla soğuk taş zemine mümkün olduğu kadar az basmak ister. Ebru'nun ayağının üzerine çıkar.

Ebru, soğuk taş zeminden kaçarak ayağına sığınmış Ekin'e bakar.

Kahvaltı için Ekin'i yukarı kaldırması gerektiğinin farkındadır. Ama bacağına tırmanmasını izlemek eğlenceli bir fikir olarak aklından geçer.

Kendi kendine, Belki başka bir zaman diyerek Ekin'i giydiği tulumun sırtından tutar.

Ebru, özeli bir şekilde Ekin'i kaldırıp kahvaltı masasına bırakır.

Ekin, beraberinde getirdiği battaniyesini sırtına alır. Mis gibi kokan kahvaltıyı gözden geçirir.

Ebru: "Günaydın, eminin bu seni kendine getirir. Al bakalım" diyerek Ekin için hazırladığı ekstıra bol şekerli kahveyi Ekin'e uzatır.

Ekin hala biraz uyku sersemi, önce koyu renkli sıvıya sonra şüphe dolu bir yüz ifadesiyle Ebru'ya bakar.

Ebru, güven telkin edici bir poz ile başını sallar.

Ekin, şüpeyle kahveden ufak bir yudum alır. Aldığı tad güzeldir. inanamaz ve bir yudum daha içer.

Ekin: "Bu nasıl mümkün olur? Öncekiyle hiç alakası yok bunun! Bu çok güzel."

Ebru: "Senin için özel hazırladım. Al birde bunu dene. İkisi birlikte güzel gider"

Ebru, bir parça poğaça koparıp Ekin'e uzatır. Ekin poğaçadan bir parça ısırır. Aklına çocukken annesinin bayramlarda yaptığı bir hamur işi gelir.

Ekin: " Immmmm bu buu çok lezzetli kendini bile aşmışsın, Ebru bu çok güzel."

Ebru: "Bu aslında annemin tarifi, o çok daha güzel yapardı. Bana tarihi eksik verdiğine nerdeyse eminim ama kanıtlayamam." Ebru hafifçe başını öne eğer.

Ekin, bir süredir aklında olan bir soruyu sormak için uygun bir zaman olduğunu düşünür.

Vulnlarda genç bir kızın tek başına yaşaması oldukça nadir görülen bir durumdur.

Bu yüzden Ebru'nun tek başına yaşaması Ekin'e her zaman garip gelmiştir. Bu yüzden hep Ebru'ya ailesini sormak istemiştir.

Ekin: "Şey... Annenin tarifimi, belki bir gün beni onunla tanıştırırsın. O zaman senin için eksik malzemeyi sorarım."

Ebru: "Üzgünüm Ekin, istesemde seni annemle tanıştıramam. Yaklaşık bir buçuk yıl önce, ailem bir trafik kazası geçirdi."

Ebru'nun üzüntüsü yüzünden okunuyordu. Ebru'nun gözleri boş boş bakmaya başlamış omuzları düşmüştü.

Ekin, Ebru'nun ailesini kaybettiğini bu hayatta tek başına yaşamak zorunda kaldığını anlar.

Kendisine her zaman iyi davranan Ebru'ya bir teselli vermek ister.

Ekin: "Kayıpların için çok üzgünüm. biliyorum, onların yerini tutmaz ama artık ben varım!"

Ekin Bunları söylerken Ebru'nun devasa elini yavaşça sever.

Ebru buruk bir gülümseme ile Ekin'e karşılık versede kahvaltının geri kalan kısmında pek konuşmazlar.

Ebru kahvaltıyı toplayıp yatağına uzanır.

Ekin salona kadar Ebru'nun peşinden koşturur. Ardından duvada asılı resimlere gözü takılır, Ebru'nun aile resmilerine bakar.

Ekin kendi kendine düşünür, ne kadar mutlu görünüyorlar.

Ebru'nun şu anda üzgün olması, Ekin'nin kabini burkar. Onu neşelendirmeye çalışmalıyım.

Ekin: Çaresizce mırıldanır. "Ama bunu nasıl yapabilirim?"

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Yazarın notu:

Yazımı beğenirseniz sevinirim.

Yorum yapın, okuyorum yorumları

İyi okumalar...

Dev İle Minik, Büyük Bir OlasılıkWhere stories live. Discover now