37/ KORKUT

674 65 20
                                    


° KORKUT


KARAN:

“Sakın öleyim deme.” diye fısıldadı camın ardından. Dudaklarının kıpırtısı bir meltemin küçük bir yaprağı okyaşıyı gibi belli belirtisizdi. Alnını cama yaslarken omuzlarını düşürdü güçsüzce.

Karaca’nın gitmeden önce yaptığı konuşmayı çıkaramıyordu bir türlü aklından. Meral’i aramak istemiyordu. Onu buraya çağırmak... Uğur’un onu sevdiğine inanmak da istemiyordu. Ama öyle bir köşeye sıkıştırmıştı ki gerçekler onu inkar edemiyordu hiçbirini.

İçerde kaldığı süre boyunca o kadar yabancılaştırmıştı ki kendisini herkese ve her şeye, şimdi ne yaparsa yapsın hep bir bilinmezin içinde buluyordu kendisini. Ve elinden gelen tek şey bu bilinmezliği aşmaya çalışmak adına debelenmek, debelendikçe de daha derine saplanmak oluyordu. Uğur hakkında bildiği şeyler bilmediklerinin yanında azaldıkça azalıyor, adamı eli avucu boş bir halde ortada bırakıyordu.

Hissettiği suçluluk katbekat büyüyerek onu yuttu. İçinde tüm bu yaşananlardan kaçıp yeniden o dört duvarın arasına dönme isteği baş gösterdi. Oradaki tutsaklık somuttu en azından, burada böyle eli kolu bağlı dikilmek, hiçbir şey yapamamak ve hiçbir işe yaramamak çok daha yıpratıcıydı.

Tüm bu yaşananların sebebi onun dışarı çıkması değil miydi zaten?

Nefesini dışarı bıraktı; yorgun, bitkin, yılgın... Düşmüş omuzlarını kaldıracak takati yoktu. Aklı içine düştüğü çaresizliğe yakınıp durmaktan başka bir şey yapmıyordu. Saplanıp kalmıştı. Çıkamıyor, çıkmak için uğraşamıyordu bile.

Yaşlı gözlerini Uğur’dan ayıramıyordu. En azından bunu yapmalıyım, diyordu kendine. Hiç değilse ona varlığımla güç vermeliyim.

Eli tedirgin bir tavırla cebini yokluyordu iki de bir. Yapmak istemediği o şeyi yapması gerektiğini söyleyip duruyordu iç sesi. Ara onu! Aramak istemiyordu. Buraya gelsin istemiyordu. Arkadaşına tek başına yeteceğine inanmak istiyordu ama... Yetmeyeceğinin, yetemeyeceğinin de farkındaydı.

Avuç içiyle uzayan sakallarını sıvazladı sertçe. Uğur’un kıpırtısızca yatan bedeni ona hiç yardımcı olmuyordu. Karaca’yı dinlemek en doğru seçenekti belki de. Kendi aklına güveni kalmamıştı artık. Hata üstüne hata yapması kendine olan inancını sömürmüştü. Savcı onu yere çalmıştı ve hala daha ayağa kalkmayı başaramamıştı. Ama Karaca onun gibi değildi. Hala daha onun peşine düşmeye cesareti vardı. Hırsı ve azmi de...

Parmaklarını cebine sokup telefonu çıkardı. Siyah ekrana baktı bir süre karasızca. Uğur, Meral için bir anlam ifade ediyor muydu, bilmiyordu. Buraya gelip gelmeyeceğini de... Ama eğer gelirse o da Karaca’ya yardım etmeye gidebilirdi.

Telefonu açıp arama butonuna bastı. Meral’İn ezberinde olan numarasını tuşladı hızlıca. Çağrıyı başlatıp telefonu kulağına götürürken gözlerini camdan çekip aldı. Uğur sanki onu görebilirmiş gibi sırtını döndü cama. Her yanından ciddiyet akan bir gerginlikle karşı duvara doğru yürüdü. Çağrı üçüncü çalışının bitiminde yanıtlandı.

“Efendim?” dedi Meral, cansız ve kuru bir sesle.

Adam duvara boş boş bakakaldı. Yanıt almayı beklemediğinden olsa gerek kadının sesi kaskatı kesilmesine neden oldu. Sessizlikle geçen bir dakikanın ardından kadın “Alo?” dedi bu kez.

Kendine geldi hızlıca ve boğazını temizledi sesini bulup ortaya atmak için.

“Meral...” Sustu. Ne diyeceğini düşünmek için yeniden sessizlğe gömüldü. Kadından çıt çıkmadı. Adam sonunda kadının onu tanımadığını düşünerek “Karan ben.” dedi.

K U M P A S | TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now