28 / KÖŞE KAPMACA

717 77 95
                                    









° KÖŞE KAPMACA





“Meral...” dedim usulca.

Dakikalardır odaklandığı yerden başka bir noktaya çevirmemişti bakışlarını. Polis memurunun boşalan sandalyesinin üzerindeydi gözleri hala. Ona zaman tanımak için sessizce beklemiştim ve fakat müdehale etmediğim takdirde kendisine gelemeyecekmiş gibi bir hali vardı.

Sesimi duymadı. Gözlerinden akan yaşlara kaydı bakışlarım. Hıçkırmadan ağlıyordu ve bu karşımdaki Meral de olsa kalbimi burkuyordu. Çünkü hıçkırmadan ağlamanın ne kadar acı verici olduğunu çok iyi biliyordum. Dile gelmeyen cümlelerin, vücut bulmayan duyguların ağırlığı ne denli fazla gelirdi bir kalbe biliyordum. Özellikle de bir ölümün, sevdiğin birinin ölümünün katlanılamayacak kadar çok acı verdiğini biliyordum. Acıdan ölecek gibi olurdunuz ama acı sizi öldürmezdi bilakis kaybettiklerinizin ardından hala daha hayatta kaldığınızı hatırlatırdı size sürekli. Acı dinmedikçe unutamazdınız. Ve acı hiçbir zaman dinmezdi.

Uzanıp yaşadıklarının yükünü daha fazla taşıyamayarak yıkılmış gibi çöken omzuna dokundum hafifçe. İrkildi fakat bakışlarını bana çevirmedi.

“Meral...” Boğazımı temizledim. Omzundaki elim ona sıkıca tutunup tutunmamak arasında gidip geliyordu. Samimiyet onunla aramızdaki soğukluğu giderecek raddede değildi ancak onu teselli etme isteğim çok baskındı.

“Kendini iyi hissetmiyorsan önce hastaneye gidelim.”

Gözleri sandalyenin üstünde “Kendimi iyi hissetmem mümkün mü?” diye mırıldandı.

Sorusuna verecek bir cevabım yoktu. İfade odasının soğuk sandalyesinde oturup, kaybettiklerinin acısını henüz doğru dürüst idrak bile edememişken ardı ardına yöneltilen soruların, iyi misinlerin, acıyan bakışların ve omza kuru bir iki dokunuşun verdiği o keskin rahatsızlığı anımsattı cümlesi. Elimi ateşe değmiş gibi çektim aniden. Yutkunarak önüme döndüm. Onun gibi karşımızdaki boş sandalyeye diktim bakışlarımı. Sandalyenin arkalığına vuran hatıralar kuru, acımsı bir tat bırakıyordu boğazımda. Yine de gözlerimi ayırmadım oradan. Benim gördüğüm küçük bahçe kapımızın önüne yığılan polis arabaları, bir grup insan ve kapıları iki yana açılmış bir halde yan yana konuşlanmış iki ambulanstı. Meral de muhtemelen Bahadır’ın yerde yatan cansız bedenine bakıyordu.

Titrek bir nefes çektim içime. Dolan gözlerimi kırpıştırırken söze nasıl girmem gerektiğini düşündüm. Böyle anlarda tüm kelimeler kifayetsiz kalıyordu. Konuşmak, hükümsüzdü ve dahi anlamak da. Çünkü ne konuşunca ne de anlayınca geri geliyordu ölenler.

“Yine de hastaneye gitmeliyiz.” dedim dakikalar sonra. “Kan vermen gerek... DNA analizi için.”

Doğru cümleleri bulamadığımda yaptığım gibi mevcut duruma döndüm yine. En kestirme kaçış yolu buydu zira. Zaten ne söylesem boş ne yapsam faydasızdı. Benim vereceğim teselli Meral’de karşılık bulmayacaktı.

“Ben bir şey yapmadım.” diye hayıflandı ruh gibi bir sesle.

“Ama soruşturma için bunu yapman gerek.”

K U M P A S | TAMAMLANDIUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum