22

44.6K 4.8K 5.6K
                                    

Telefonu fırlattığım gibi ayağa kalkarken yüzümdeki aptal gülümsemeyle beraber odamdan çıkıp banyoya koştum. Duvara asılı büyük aynadan kendime bakarken sertçe yutkundum.

Boğazım kuruyup duruyordu Taehyung'la konuşmaya başladığımdan beri.

Saçlarımın dağınıklığı beni telaşa soksa bile umursamayıp hemen diş fırçamı aldım ve dişlerimi fırçalamaya başladım. Hızlı fırçaladığımdan olsa gerek diş etlerim ara ara acırken kaşlarım çatılıyordu. İki dakika sonunda ağzımı yıkayıp yüzümü sabunladığımda daha iyi hissediyordum artık.

Sivilcesiz dönemime şükrederken minik siyah noktalarımı her zamanki gibi görmemezlikten geldim ve saçlarımı taramaya başladım. Düz saçlarım kolaylıkla şekil alarak ortadan ikiye ayırıp düzelttim ve gülümseyerek kendime baktım.

Tamam, gayet hoş olmuştum işte. Tek sıkıntım bembeyaz olup beni hasta gibi gösteren yüzümken bunun en büyük sebebi rengi gitmiş dudaklarımdı. Sıkıntıyla yutkunup bakışlarımı annemin makyaj malzemeleri üzerinde gezdirirken gördüğüm nemlendiriciyle dudaklarımı birbirine bastırdım.

Çilek aromalıydı ve sürersem renk vereceği kesindi. Çok fazla düşünmeden elime aldım ve açtığım gibi çok da kullanılmamış olan nemlendiriciyi dudaklarımı büzerek dikkatlice sürdüm. İşim bittiğinde dudaklarımı birbirine bastırarak yedirirken nemlendiriciyi aldığım yere dikkatlice koydum ve hızla odama geri koştum.

Güzel olmuştu dudaklarım.

Dolabımı açtığım gibi çok düşünmeden -ki vaktim olsa on tane kombin yapıp birini seçeceğime emindim- en sevdiğim gri eşofmanım ve göğüs kısmında beyaz logosu olan siyah bir tişört alıp hızla üzerime geçirmeye başladım. Eşofmanımın lastiklerini bağlarken tişörtü içime katsam mı diye düşünüyordum. Kararsızlığım sağ olsun sadece sağ tarafını güzelce eşofmanın içine katıp kenardaki hafif kokulu parfümümü sadece tişörtümün üzerine sıktım.

Bir şekilde Taehyung sadece feromonlarımın kokusunu alsın istiyordum işte.

Son kez saçlarımı düzeltip telefonumu fırlattığım yatağımdan aldım ve hızla odamdan çıkıp salona ilerledim. Babam tabletine yeni aldığı işinden olsa gerek bir şeyler karalarken annem önündeki bir sürü kağıtla anladığım kadarıyla sınav okuyordu.

"Ben çıkıyorum!"

İkisinin bakışları da anında bana dönerken babam kafasını sallayıp önüne dönmüştü. Bakışlarım anneme tutunurken dudaklarımı birbirine bastırıp onun çatılı kaşlarını es geçerek kapıya ilerledim.

"Jungkook!"

Gözlerimi devirip kapının önünde dururken düz bir ifadeyle anneme döndüm. Kollarını göğsünde bağlayıp o her zamanki yaptığı rahatsız edici ve sorgulayıcı ifadeyle tek kaşını kaldırırken baştan sona süzdü beni.

"Nereye gidiyorsun?"

"Namjoon'a. Ailesi şehir dışına çıkıyordu bugün orada toplanacağız bizimkilerle orada kalırım."

Her an sanki bir deltayla buluşacağımı anlayacakmış gibi hissederken kafama bir ağrı girmişti. İstemsizce boynumu iki yana eğerken titrek bir nefes aldım. İnanmıştı ama. Hem doğruydu Namjoon'un ailesi şehir dışına çıkacaktı. Bu yüzden sorun olacağını sanmıyordum.

"Bu ne?"

Yerinde dikleştiğinde kaşları daha çok çatıldı ve bakışlarının dudaklarıma odaklandığını anladım. Benim de kaşlarım çatılırken yutkundum.

"Ne ne?"

Burnundan sert bir nefes üfleyip hızla yandaki mutfağa girdiğinde ağrılar boynuma doğru inmişti. Birkaç saniye içinde elindeki peçeteyle mutfaktan çıktığında peçeteyi elime tutuşturdu.

delta? oh shit. |bangtan ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin