1.Bölüm

43.3K 1.5K 115
                                    

Ali baharın gelmesiyle karların erimesi ve çoğalan yağmurla birlikte dışarının suyunun azalması için elindeki kürekle yol yapıyordu çaya doğru. Evleri çayın yanında olması bu avantajı veriyordu onlara. Yaptığı çukur yol yılan misali kıvrılarak yağmur suyunun yokuş aşağı taşırken o gelen suyun azalması için elinden geldiğince acele ediyordu.

Elinde kürek geriye doğru giden adam işine daldığından görmemişti çevresini çaya doğru sırtı dönük hızla ilerlerken sırtına değen engelle duraksadı. Yavaş hareketlerle ardını dönüp kendine ürkek bakışlar atan genç kızı gördü. Kızın kahverengi gözlerinde dolaştı bakışları.

Haşmet Ağa'nın büyük kızıydı karşısındaki. Ne ara bu kadar büyümüştü serpilmişti bu kız. En son bu kızı arkadaşlarıyla oynarken görmüştü. Ne de çabuk geçiyordu zaman. 'Biz de yaşlandık.' Diye geçirdi adam içinden daha sonra karşısındaki kızdan bakışlarını çekti.

Kızın yanlış anlamasından korkarak "Kusura bakma bacım. Görmedim." deyip yanından ayrıldı kızın. Yolda kimsenin olmadığını görüp rahatlamıştı. Köyün ağzına laf verip de gencecik bir kızın başını yakmak istemiyordu.

İçi rahat bir şekilde eve girip üzerindeki dışarıda iş yaparken giydiği esvabını çıkarıp kardeşiyle kaldığı odasına gitti. Üzerine yeni esvap geçirdikten sonra sofrayı hazırlayan anasının yanına gitti.

"Ana kolay gelsin." Miyase Hanım oğlunun yüzündeki tebessümle gülümsedi. En merhametli en bilmiş olan oğluydu Ali. Diğer oğulları ahır işi yapıp ev işlerini kadın kısmına bırakırken Ali anasına, bacısına yardım ederdi kardeşlerinin 'Sen kadın mısın?' Diye alay etmelerini duymazdı. Evlat ayrımı yapmıyordu tabii ancak Ali liseyi okuduğu için onlara göre daha bilgiliydi bunu kendi gözleriyle görüyordu kadın. Ah bir de evlenebilseydi. Otuzuna girmesine az kalmıştı ama pek yaklaşmıyordu. En büyük oğlunu en büyük kızını evlendirip yuvalarını kurmuştu. Ali'den bir küçüğünü sözlemişti. Bir Ali'ye laf geçirememişti. Ne görücüye gönderiyor ne de bir kızı istiyordu. Aklı bir karış havada dese en akıllıları Ali'ydi. Gönül eğlenmek dese oğlu evden dışarıdaki işlere dışarıdaki işlerden eve geliyordu. Adam akıllı arkadaşlarıyla gezmezdi bile. Anlayamamıştı Miyase Hanım. Yıllar önce elinden giden sevdasında mıydı hala daha aklı? Eğer öyleyse kocasına ne kadar kızsa azdı. Zamanında gidip isteyelim demişti de laf geçirememişti adama. Şimdi yazık olmuştu oğluna. Üzüntüsünü izler olmuştu.

Derin bir nefes veren kadın oğlunu cevapladı. "Sağolasın oğlum. Git de babanları çağır sofra hazır." Diyen kadın tahta yuvarlak sofraya son olarak saç ekmeği koyup oğluna çevirdi bakışlarını.

Genç adam anasını izlemeyi bırakıp yavaş adımlarla kapının önünde oturan kendisinden üç yaş küçük kardeşini ve babasını çağırıp ardından etrafta arka arkaya koşan 11 yaşındaki oğlan kardeşi ve 8 yaşındaki bacısını kısa bir süre izleyip gülümsedi. Yanından hızla geçen erkek kardeşini geçmesine izin verip kız kardeşini kızın çığlıkları eşliğinde kucaklayıp yanağına sesli bir öpücük bıraktı.

"Ağabey ya! Oyun oynuyorduk!" diye kucağında huysuzca kıpırdanan kardeşine gülüp "Biraz da benimle oynayın!" deyip mutfağa doğru yürümeye başladı genç adam. "Samet yemek yiyeceğiz!" diye bağırdı odaya kaçan kardeşine doğru.

"Sen sıkıcısın." deyip ağzını büken kardeşine hayretle bakıp yanağını ısırdı ve küçük kızın çığlık atmasına sebep oldu. "Ağabeye sıkıcı denir mi kar sıçanı?" Küçük kız eliyle ağabeyinin omuzuna hırsla vurup ağlamaya başladı. "Anneeee!" Genç adam yüzünü buruşturup kardeşini kucağından indirince kızın tekmelerine maruz kalmıştı ancak çok geçmeden kendisinden küçük kardeşi İbrahim kız kardeşini kucaklayıp kaşlarını çattı. "Gülhan ağabeye vurulmaz!" Sinirle konuşan kardeşi herhalde karşısında küçük bir kız olduğunun farkında değildi zira sanki karşısında bir yetişkin varmış da eli ayağı tutmayan birine vurmuş gibi bağırmıştı kardeşine.

"O da beni ısırdı!" Kızgınlıkla konuşan kıza Ali gülümsedi. "O senden büyük!" Hala sinirle konuşan kardeşinden korkmaya başlayan kızı genç adam kardeşinin kucağından aldı ve küçük kıza gülümseyerek "Koş bakalım. Anam hasuta yapmış." deyip küçük kızın mutfağa gittiğinden emin olduktan sonra kardeşine döndü. "İbrahim küçücük çocuğa ne diye bağırıyorsun?"

"Nasıl başlarsa öyle gider ağabey. Az saysın büyüğünü."

"Böyle mi öğretiyorsun saygıyı?" Genç adam elini havada sallayıp mutfağa doğru yürümeye başladı. "Aman ağabey sanki dövüp bıraktım kapıda."

"Oğlum ben düşünüyordum bu çocuk deli Hatce ile neydecek diye? Ey olmuşta sana onu almışşız. Başkası iflah etmez seni."

Genç adam Hatice'nin ismi geçince içinde oluşan kıpırtıya inat yüzündeki ketum duruşunu değiştirmemişti. "O deliyse ben daha deliyim. Sen kendin düşün. Evde kaldın."

"Ben değil siz düşünüyorsunuz mübarek. Bana sıra gelmiyor ki."

Sofraya oturan annesinin yanına oturan Ali'nin yanına oturdu İbrahim. "Baba yok mu ağabeyime göre biri? Evde kaldı."

İlyas Ağa küçük oğluna bıyık altı gülüp ağzındaki lokmayı bitirdikten sonra konuştu. "Olmaz mı? Hem de güzel bir de yegin."

Miyase Hanım, İlyas Ağa'ya Hayretle baktı. "Kimmiş? De hele."

Ali çok umursamadan yemek yemeye devam etti. Bu sefer hangi köye gidecekti anne babası bilmiyordu ancak yuva kurmaya eskisi kadar soğuk bakmıyordu. O da aile kursaydı iyi olurdu. Hem yalnız ölmemiş olurdu. Bu sefer ailesinin elçilik yapmasına karışmayıp izin verecekti.

"Haşmet Ağa'nın büyük kızı Feride." dedi oğlunun yüzündeki ifadeleri kontrol ederken. Arada görüyordu adam genç kızı bir kere bir erkekle göz göze geldiğine şahit olmamıştı. Eli işten çıkmıyordu kızın bir yere giderken önüne bakar gider gelirdi. Öyle oynak değildi. Hizmeti hürmeti yerindeydi. Bir iki kere Haşmet Ağa'nın evine gittiğinde görmüştü. Eğer küçük oğlan Hatice diye tuturmasaydı ona bir iki sene sonra Feride'yi almayı düşünüyordu. Eh o da Ali'ye kısmetmiş diyerek Ali'ye düşünmüştü. Biraz büyüktü ama olsun Ali ey bakardı o kıza.

Ali babasına saygısızlık olacağını bilmezse güler alay ederdi babasıyla ancak kendini tutmuştu. "Baba sen yanlış anladın herhalde. Feride on yedi yaşında daha."

"Ne olmuş on yedi yaşındaysa? Biz evlenince anan on dört ben on sekiz yaşındaydık. Bak evimizi kurduk."

Babasının ciddiyetini idrak eden adamın morali bozulsa da sakince konuşmaya devam etmişti. "Baba senin zamanınla şimdiki zaman bir mi? Hadi beni geç, ya o kız, günah değil mi kendinden kaç yaş büyük adamla evlenecek?"

Miyase Hanım başta müdahale etmek için ağzını açsa da Ali'nin bakışlarında ki sinirden çekinerek sustu. Evet o da Feride'yi pek severdi ama zorla olacak bir iş değildi bu.

"Ne varmış yaşında? Sanki bana yetmiş yaşındaki dede! Git kandır kızı uğraştırma beni Haşmet'le, ters adam zaten. Kız isterse mecbur verir. İstemezse uğraşırız. Kaçırma gül gibi gözü açılmamış kızı."

Ali babasının sözlerindeki yavan kelimelerden iğrenip sinirle kalktı sofradan. "Sana saygıda kusur etmem baba ama dediğin laflar ayıp. Senin de iki kızın var. Ne tür laflar bunlar?"

"Otur aşağı Ali!" Sinirle tehdit eder gibi konuşan adamı pek umursamamıştı Ali.

"Baba ben o kızı almam. Günah kıza. Bir daha açma bu konuyu." Diyen Ali son sözü söylediğini sanarak sinirle kötü bir laf etmekten ve saygısızlık etmekten korkarak çıktı mutfaktan.

***

Kayıp YazmaWhere stories live. Discover now