-1

1.3K 83 22
                                    

Sevgilim bu gece de buruktu.

Sevgim, bu soğuk gecede de yine kırgındı ama bir farkı vardı diğerlerinden. Onun ifadesiz, durgun bakışları; tükettiği sigaraları aynıydı elbet. Tek kelime etmiyor, öfkesinin yakıp yıkacak derecede olduğunu anlamama rağmen  kaşlarını bile çatmıyordu. Kanayan dudak kenarına sızlanmıyor, parmağıyla yoklayıp sigarasına dahi bulaşan koyu kanını silmiyordu. Dakikalar önce her zaman olduğu gibi ona saldıranlara karşı gelmiyor, suçsuzum demiyordu. Susuyordu sevdiğim çocuk yine bu gece de, susuyor ama her bir nefesiyle tonlarca ağırlık bırakıyordu kalbimin ortasına. Her zamanki gibiydi işte, her gece ve her sabah, her saat mahkum olduğu zincirleri kırmıyordu yine.

Ama ilk defa bu gece ben, parmaklıkların ardından değil de bizzat zindanında, yanında oturmuş izliyordum onu.

Aramızda bir koridor, birkaç sıra veya metreler yoktu bu sefer. Cesaretsizliğimin adımlarımı ondan yana atamadığı diğer zamanların aksine evin çatısında, tam yanına oturmuştum bu güzel çocuğun. Nasıl cüret etmiştim bilmiyordum, doğrusu kırk dakika önce onun gelmesini asla beklemediğim partiye ayak bastığını görünce, doluluk olsun diye aldığım ve adını bile bilmediğim içkinin tamamını o heyecanla kafama dikmemdi aklıma gelen tek sebep. Biraz hafif bir bilince sahiptim ona dikmişken gözlerimi, kalbim hızlı hızlı çarpıyordu da yanından kaçmıyordum bu sefer.

Ara sıra uğrardım okuldakilerin ev partilerine. Zaten yüksek müzikler, sınırsız içecekler, havuzlu bahçeli evler değildi bahsettiğim. Bilgisayar oyunları oynanır, biraz ot alışverişi yapılır - ve tabii ki de çekilir - herkes kafayı bulduktan sonra da bir yerlerde sızar sabahına evlere dağılırlardı.

Ödevimi erken bitirmiş olmanın ve gerçekten de evde durmaktan korktuğum bir gece kaçar gibi atmıştım kendimi dışarı. Instagram hikayelerinden peş peşe gördüğüm paylaşımlar en azından gecenin bir kısmını bir köşede otururum diye düşündüğüm eve doğru yürümeme sebep olduğunda üzerimde adam akıllı bir şey dahi yoktu.

Ki, kötüydü bu. Diğerleri tarafından sevilmeyen bir tarzım vardı benim. En azından bakışlarından, mimiklerinden ve kendi giyindiklerinden anladığım buydu. Bir de odamdaki pencereyi kapatmak istemediğim için beni sıcak tutması için bir gömlek, üzerine kazak giyinmiştim tamamen evde olmanın rahatlığıyla. Büyük beden kazağın kolları avuç içlerime doğru kıvırsam dahi kısalmıyor, sarmalıyordu bedenimi.

Yine de bir köşede oturmuş insanları izlerken o, içeri girdiğinde gecenin en büyük sürprizi olmuştu bile benim için. Benim soğuk geceden deli gibi korunmama karşı ince, kısa ve siyah bir tişört; dizlerini dahi kapatmayan gri bir şort vardı üzerinde. Başına geçirdiği şapkaya, eğdiği başına rağmen gözlerim yakalamıştı hemen onu. Uzun siyah saçlarının kapattığı yüzünden seçmiştim güzel gözlerini, kırmızı dudaklarını. Kalbim yalnız başıma oturduğum koltukta anlık teklemiş, gecenin en büyük ürpertisi bedenimde yer edinmişti bile.

Aklıma almıyordu, nasıl olur da gelirdi buraya? Ona saldırmak, laf atmak, köşeye sıkıştırmak için yer arayan bu acımasız insanların ortasına nasıl atardı kendini bir anda? Korkmuyor muydu bir başka darbeden, bir başka suçlamadan?

Üstelik bu basit bir zorbalık, bilindik kötü şöhret hikayesi değildi. Katil diyorlardı benim sevdiğim çocuğa, güzel adamıma. Bir çocuk katili...

Öyle ki, evin bahçe kapısından girip kendine bir şişe içecek kapmasıyla çoktan verilmişti dikkatler ona. Müzik sesi kısılmış, kahkahalar donuk bakışlara dönüşmüş ve rahatsız edici  fısıltılar başlamıştı bile.

Elimdeki dolu bardağı su içermiş gibi kafaya dikmem bu yüzdendi işte. O benimle aynı anda dolu bir yudumu alırken dudaklarının kenarından az biraz taşan içkiyi elinin tersiyle silmiş, kalçasını amerikan mutfağının tezgahına yaslamış öylece yeri izliyordu.

atlas | taekookWhere stories live. Discover now