𖥸'64

252 24 0
                                    

James

"Neden bu kadar meraklısın?" Bordo rengin ağırlığı odayı sarsmıştı. Salonda prenses Amelia ile oturuyorduk. Önümdeki kanepede kedi gibi kısılıp kalmıştı. O da hatalarının farkındaydı anlaşılan. Prens Esteban'la gelecekteki evliliği sayesinde yalan olmuştu. Hizmetçilerden, Amelia'nın Jasmin ile serada kahvaltı yaptığını öğrenmiştim. Kısa sürede sarayın önündeki malikaneye gelmesi için emir vermiştim ve şimdi önümde oturuyordu. Orada burada şurada beni rahatsız eden birçok kişi var. Jasmin'nin yanına gitmek istiyorum, ama bu durumda gerçekleşecek bir dileğe benzemiyor.

"Ne?" Kafasını aniden kaldırdı. "Neye?!" Amelia ile aramızda sehpa vardı.

"Prens Esteban tarafından öldürülmeye." Gözlerimi kıstım.

Amelia cümlemin etkisinden irkilmişti. "Gerçekten de bana çok mu sinirli?" Amelia sesini yalvarır bir hale soktu. Kafasını eğmiş yere bakıyordu.

Gözlerimi ani kızgınlık yüzünden kocaman açtım. "Yok canım ne siniri!" Bağırdığım için Amelia kafasını kaldırıp bana bakmıştı. "Altı üstü Prensliğe savaş açtı!"

"Bunu..." Gözlerini kapatıp kaşlarını çattı. "Bunu halledeceğim!" Elini göğsüne bastırdı. "Kendim! Ve lütfen bana acıyın," dedi dudağını üzgün bir şekilde buruşturarak, "prens ile evlenirsem sonum kim bilir ne olur..."

Bakışlarımı Amelia'nın üzerinde dolaştırdım. İç çekip göz devirdim. "Şimdi bunu duygusuz yüzüme baktıktan sonra söyle."

"Onunla evlenemem!" Dişlerini sıktı.

"Neden? O, dünyadaki en gözde bekar. Kadınların aradığı erkek: geleceğin kralı, zengin, güçlü ve aynı zamanda çok konuşmuyor." Ateş Krallığının prensini bir gün övebileceğim aklımın ucundan dahi geçmezdi.

Kapı çaldığında Amelia cümlemin yükünden kurtulmuştu. Onayımı duyan hizmetçi erkek, odaya geçip baş eğdi. "Ekselansları, prens Esteban malikaneye doğru geliyor."

"Ne?! Bizimle de mi savaşacak?!" Amelia aniden ayağa fırladı. "Beni... beni öldürmeye geliyor!" Odada tur atmayı da es geçmedi.

"Yeter artık, prenses, bir yerde dur!" Amelia saçlarını çekiştirerek etrafta deli gibi dolaşıyordu. Gözlerim hizmetçiyi buldu. "İzin ver malikaneye girsin."

"Ekselansları, arşidük Henry bu konuda katı. Prensin yanınıza yaklaşmasını istemiyor."

"Bence de!" Amelia bağırdı. "Tabii ki girmeyecek!" Sehpanı geçip yanıma vardı. "Abi, lütfen, lütfen, acı bana." Yere çömelip beklenti dolu gözlerini bana dikti. "Beni öldürür."

Duyduğum cümle ürpermeme neden olmuş ve bu, çenemi sertleştirmişti. "Sana hiçbir şey yapamaz." Ayağa kalktım. Amelia'nın kolundan çekip ayağa kaldırmıştım. "Artık..." Kollarından tutarak ayakta durmasını sağlıyordum. "...yaptıklarının mesuliyetini alma zamanın geldi, prenses Amelia." Amelia kafasını sağa sola sallayarak bu düşünceme meydan okuyordu. Kaşlarımı kaldırdım. "O mektubu yazdığın zaman sonuçlarını düşünmeliydin."

"Benden vazgeçer sandım..."

"Ateş Krallığının veliahdını Yıldırım Prensliğinin prensi için reddediyorsun. Sence de..." Kafamı hafif sola eğdim. "...veliaht prens bu rezaleti kolayca kabul eder mi?"

"Ne? Ne yapmalıyım?!" Gözleri dolmuştu. Onun üzülmesini sevmemiştim, ama patavatsızlıkları artık son bulmalıydı. O, Karanlık Krallığının prensesiydi ve bu şekilde devam edemezdi. Yaptığı haltlar krallığımızın itibarına zarar veriyordu.

"Hâlâ kararım geçerli."

"Hayır! Evlenmek?! Hayır!" Amelia kollarının üzerindeki ellerimi itip geriye doğru yürüdü. Önüne düşen at kuyruğu saçını geriye attı.

Büyülenmiş ZamanWo Geschichten leben. Entdecke jetzt