𖥸'15

520 49 1
                                    

Jasmin

Ayaklarımı çimenlere bastırarak yürümeye devam ediyordum. Güneş daha yeni doğmuştu. Hava oldukça berraktı. Ayaklarımı durdurup, gözlerimi kapatarak, derin nefes aldım. Önümde küçük bir göl vardı. Gözlerimi açıp etrafta dolaştırdım. "Sonunda seni buldum." Duyduğum sese doğru döndüğümde önümde beliren adam beni şaşırtmıştı. "Anne, neden haber vermeden buraya geliyorsun?" Samuel yanıma geldi.

Saçımı açık bırakmıştım. "Uzanmaktan yoruldum. Zaten dün öğlen çok uyumuştum." Göle dökülen şelalenin sesi kuşların şarkısıyla karışmıştı.

Samuel açıklamamı yeterli bulmuş olmalı ki gözlerini benden çekip göle dikti. "Hep bu anı hayal ettim." Güneş ışıkları yüzünden gözlerim kısılmıştı. Samuel'i dinlemeye devam ediyordum. Kafasını çevirip gözlerini gölden çekti, bana baktı. "Annemle beraber böyle huzurlu bir şekilde zaman geçirmek." Uykulu olduğumdan yeterli refleks yapamıyordum.

Göz devirmemek için dilimi ısırdım. "Benden ne istiyorsunuz?"

Yakışıklı derin nefes almıştı. "Babamdan uzak durmanı."

Kafamı belli belirsiz salladım. "Bana uyar."

"Dorian'ın yapacağı kampta şans eseri tanışacaktınız. Kampın olmaması için güç topunu senden almıştım, anne."

"Çalmıştım..." Tek kaşımı kaldırdım. "...demek istedin herhalde?" Annesiz büyümek sana hiç iyi gelmemiş anlaşılan!

Kafasını inatla sağa sola salladı. "Ne istersen düşünebilirsin." Kafasını diğer tarafa çevirdi. "Zaten sonra bir kadın da benden çaldı." Beceriksiz gibi bir de güç topunu kaptırmış! Karanlık Krallığının geleceği bu çocuksa-

Gözlerim aklıma gelen düşünceyle kocaman açıldı. "Sen?" Kafasını çevirip meraklı gözlerle devam etmemi bekledi. "Sen tek çocuk musun?" Gözlerimi kıstım. "Yoksa baban annenden sonra başka birisiyle-"

Tek kaşı kalkmıştı. "Tek çocuğum." Cümlemi devam etmeme izin bile vermeden konuşmuştu. "Senden sonra kimse babamın hayatında olmadı." Omuzlarını kaldırıp indirdi. "Eğer bilmek istediğin buysa."

Kollarımı göğsümde birleştirdim. Gözlerimi kapattım. "Bu beni ilgilendirmez."

"Ama sordun-"

"Sadece senin iyiliğin için sordum." Bir süre sessizlik olmuştu. Gözlerimi açıp umursamaz bakışlarımı neden konuşmadığını anlamak için yanımdaki yakışıklıya diktim. Gözleri mi dolmuştu onun?

"Beni düşünüyor musun, anne?" Yutkunmuştu. Bu adamı hâlâ kendi oğlum olarak hissetmiyordum. En azından annelik içgüdülerim olmalı değil miydi? Üstelik bu saçma sorusu bana, vaftiz töreninden dönerken at arabasında babama baba, dediğim için duygulandığı anı hatırlattı. Umarım bu yakışıklı dedesine benzememiştir.

Bir ses... Ağlamak sesi? Kaşlarımı çatıp etrafa baktım. "Bu da neyin nesi?" Bir bebek ağlıyordu, çok sinir bozucu. Yüzüm düştü. Samuel de merakla etrafa bakıyordu. "Git bak bakalım. Kimin nesi ağlıyor. Söyle sustursunlar, beynim durdu bu..." Ağlamak sesleri daha da artmıştı. Gözlerimi kıstım. "...ses yüzünden." Samuel emrimi duyar duymaz, gözden kayboldu. Güzel, en azından anne lafı dinliyor. Hâlâ kollarımı göğsümde birleştirmiştim. Bir süre sonra Samuel kucağında bir oğlan çocuğuyla gelmişti. "O veledi- yani çocuğu neden buraya getirdin?! Sana sadece annesine çocuğunuz çok yaramaz diye bağır- yani uyar, demiştim!" Kaşlarımı çatıp ağlayan suratlı çocuğa baktım.

"Ama çok tatlıydı." Samuel kucağındaki beş ya da altı yaşındaki kurnaz veledi sevgi dolu gözlerle izliyordu.

Bana doğru yaklaştırdığında, eğildim, gözlerimi kısarak, bebeği izledim. Bu bebek bana birilerini anımsatıyordu, ama çıkaramamıştım. "Hiç de tatlı değil, sadece ağlıyor!" Bebek mızmızlanıp, şikâyet eder gibi, burnumu ısırdığında, çığlığım tüm ormanı kapladı. Bu bebeğin benimle derdi neydi?!

Büyülenmiş ZamanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin