𖥸'39

280 27 0
                                    

James

Dudaklarımız buluşmuştu. Onu kucağıma alıp, sırtını krizantem bahçesinin beyaz duvarlarından birisiye yaslamıştım. Ellerini yanaklarıma bastırmıştı ve aramızdaki bu ısı, bir çiçek bahçesi için belki de fazlaydı. Ellerimi kalçasına bastırmış, bacaklarıyla ise belimi kavramasına izin vermiştim. Ellerimi, güzel leydimin saçlarında dolaştırdım. Parmaklarım cenneti seyre çıkmış gibiydi. Kalbim bu güzel duygunun yoğunluğundan boğuluyor fakat sonra yeniden hayat buluyordu. Göz yaşlarını, parmak uçlarımla yanaklarında yok ediyordum.

Dudaklarımız ayrıldığında ilk konuşan o olmuştu. Nefes nefeseydi ve buna rağmen karanfile benzer kırımızı dudaklarını araladı. "Beni unuttuğunu sandım. O kadar kötüydü ki."

Hafif gülümsedim. Gözlerim pişmanlığımı ele veriyordu. "Sen yanakları kızaran Ante kadar güzelsin." Parmaklarımla kırmızı yanaklarını okşadım. "Ve ben Ante'yi kıskandığı için onu öldüren krizantem kadar pişmanım."

Gözleri donuklaştı. "Krizantemin hikayesini öğrenmişsin." Ellerini omuzlarıma bıraktı. "Gerçi pek de sır değil."

Kaşlarımı kaldırıp gözlerimi çiçeklere diktim. "Açıkçası bu çiçekleri burada bulmak zordu." Derin nefes aldım. "Çünkü krizantem, Karanlık Krallığında altın çiçeği demekmiş. İsimleri farklı yani."

Gözlerimi yeniden gözlerine diktiğimde daldığını fark ettim. "Ateş Krallığı için ölümün çiçeğidir. Bunu bir defasında prens Esteban bana söylemişti." Yine mi prens Esteban? Bu adam neden hatunum olan her yerde?

Sızlandığında inmek istediğini anlamıştım. "Birileri bizi görebilir..." Sanki cümlesinin devamı gelecekti, ama sustu. Bir süre gözlerime baktı. Devamını bekledim, ama söylemedi.

"Kral James?" Aynı anda Jasmin ile gözlerimiz kocaman açıldı. Bu... bir bebek sesiydi? Yine kimi çocuk haline döndürdün, hatunum? Ne yapacağım ben seninle? Gözlerim sola kaydığında Dorian'le karşılaştım. Jasmin'in ikazlarını dinleyip onu yere indirdim. "Siz ne yapıyorsunuz..." Minik kafasını kaldırıp gözlerini çiçeklerde dolaştırdı. "...burada?" Ellerini arkasında birleştirmişti. Bu haliyle bir lordun küçük versiyonuna benziyordu.

Jasmin üzerini düzelttikten sonra gözlerini bana dikti. İki çift talepkar göze ne diyeceğimi kestiremiyordum. "Leydi Jasmin, burayı merak etmiş." Boğazımı temizleyip belimi dikleştirdim. "Ben de ona burayı dolaştırıyordum."

"Dolaştırmak mı?" Gözleri Jasmin'e kaydı. "Bana daha çok kucağınıza-"

"Leydi bacağını incitmiş." Neyi zorluyorsun ki şu ufacık halinle?! Dorian gözlerini bana dikti. "Ona yardım ediyordum."

Kafasını aşağı yukarı salladı. Aniden gözlerinde bir parıltı hissettim. "Sizinle gurur duyuyordum, kralım. Bir leydiye böyle davranmak çok hoş! Ben de sizin gibi yapıp tüm leydilere hep bu şekilde yardım edeceğim!"

Yüzüme gururlu bir gülümseme yerleştirdim. "Tabii ki bir centilmen olmak bunu gerektirir." Kendimden o kadar emindim ki bu halimi tüm krallığın görmesini isterdim. Gözlerim Jasmin ile buluştuğunda, tek kaşını kaldırıp, bana baktığını fark ettim.

"Leydim..." Dorian reverans yaptı. Jasmin, Dorian'e bakıp sonra bana bakmıştı. Omuzlarımı kaldırıp indirdiğimde gözlerini yeniden Dorian'e dikti. "...onursuzluğumu affedin. Şaşkınlığım onurumu zedelememeliydi. İzin verin size kendimi taktim edeyim." Reveransını bitirip kafasını kaldırdı. "Ben Arşidük Henry ve arşidüşes Isabella'ın oğlu lord Dorian."

Jasmin bir süre çocuğa baktıktan sonra bir şey hatırlamış gibi, gözlerini kocaman açıp, reverans yaptı. "Memnun oldum, lord Dorian." Çok saçma bir tabloya benziyorlardı. Yine de onları tatlı buldum. İkisini de mıncıklarım! "Ben Işık Krallığından geliyorum." Jasmin, eteklerini bırakıp reveransını bitirdi. "Sizin..." Gözlerini Dorian'e dikti. Gülümsedi. "...bir de kardeşiniz olmalıydı, değil mi?" Kardeş? Tek kaşımı kaldırdım. Henry, bana haber vermeden yeniden beni amcamı yapmıştı? İç çekmemek için hayli zorlandım.

"Hayır." Dorian kaşlarını kaldırdı. Demek sen de habersiz ağabey olmuşsun! Aynı kaderi yaşıyoruz, Dorian. İkimiz de babanın vefasızlığının kurbanlarıyız. Üstelik Henry, bana söz vermişti; benim çocuğum doğmadan ikinci bir çocuk yapmayacaktı. Demek Isabella'ın lafı, kralının lafından önemli ha! Senin kelleni- Bir dakika! Gözlerimi kocaman açtım. Yoksa o çocuk?? Kafamı çevirip Jasmin'e diktim. Kalbim süratle atmaya başlamıştı. O çocuk, benim çocuk halim miydi? Isabella, benim annem olduğunu söylemişti! Tanrım! Bunu nasıl unuttum.

Jasmin zar zor gülümsedi. "Yanılıyor olmalıyım, kusura bakmayın." Yüzümdeki şaşkın ifadeyi saklamaya çalışarak önüme baktım.

"O zaman izin verin size saraya kadar eşlik edeyim. Bacağını incitmiş bir leydiye yardım etmeyi kralımızdan öğrendim." Dorian kolunu uzattığında, Jasmin önce duraksasa da sonra koluna girip, gülümsemişti.

"Benim için onurdur." İkili beraber saraya doğru yürürken onları izledim. Peki ya ben? Beni unuttunuz? Unuttuğunuz bir şey olduğunu düşünmüyor musunuz?!

Büyülenmiş ZamanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin