"Bu olayı unutalım.."

En başından başla
                                    

Merdivenden indiğim sırada annem elindeki telefonu bana doğru uzattı,
Tolga arıyor, şeklinde kıpırdattı dudaklarını.
Telefonu gülümseyerek elime aldım, mutfağa doğru yürüdüm.
"Efendim?" Dedim en şirin sesimle.
"Eve mi geçtiniz?" Dedi.
"Evet, yeni aldıklarımızı bırakmaya geldik. Ayrıca yapılan işleri kontrol ediyorum." Deyip kıkırdadım.
Telefonun öteki ucunda onun da sırıttığına eminim.
"Yarın okula ben bırakayım seni." Dedi.
"Oluur." Dedim.
Geleli dört gün olmuştu ve biz 2 gündür sadece telefonda konuşuyorduk.
"Ama yarın gelinlik provam var, dönüşte oraya götürmen gerekir beni."
"Götürürüm." Dedi.
"Tamam o zaman.." Dedim. Telefon konuşması bitmesin istiyordum resmen.
"Tamam.." Dedi. O da istemiyordu işte!
"Aa Tolga!"
"Efendim?"
"Sabahtan gel de kahvaltı yapalım beraber.." Dedim. Aynı anda atkuyruğumla oynuyordum.
"Peki." Dedi.
"Oldu o zaman.." Dedim.
"Evet, görüşürüz o zaman?"
"Görüşürüz.."

----------------

Eve geçince hemen odama çıkıp üstümdekilerden kurtuldum, altıma siyah bir tayt, üstüne de Tolga'nın Oslo'dan beri bende duran tişörtünü geçirdim.
Saçlarımı tepede topuz yapıp odamdaki telefondan mutfağı aradım.
"Helin Hanım?"
"Zeynep, sen misin?"
"Evet Helin Hanım, bir isteğiniz mi vardı?"
"Ütü masası ve ütü. Bir de sen. Bir de babamın ütülenmemiş giysilerini getir."
"Ha?"
"Ha?"
"Ta-tamam Helin Hanım, geliyorum."
"Zeynep!"
"Efendim Helin Hanım?"
"Kimseye görünmeden gel."
Kıkırdadı.
"Tamam.."

---------------

Babamın ütülenmemiş kıyafetlerini getir derken, hepsini kastetmemiştim. Ne var ne yok getirmiş. Babamın bir haftada bu kadar çok giysi çıkarabildiğine inanamıyorum. Hizmetçilere de yazık be!

Kaçıncı gömlekteydim bilmiyorum. 19 veya 20.. İlk 3 tanenin sırtında ütü tabanı şeklinde delikler açmıştım yanlışlıkla. Herneyse, yaz geldi. Ceketin içine giyer böyle efil efil.. Oh mis! Sonra der ki;
"Güzel kızım iyi ki yakmışsın gömleklerimi!"
Değil mi?!

Sağ kolumu hissetmiyordum artık. Aşırı derecede yorulmuştum. Ama Tolga'nın giysileri giyinme odamın üst katını tamamen kaplıyordu. 100-150 gömleği vardı, minimum.
O yüzden kendimi gaza getirmeye çalıştım. -Hadi Helin, Tolga için.
-Hadi ama! Elin karısı kızı kocanın gömleklerine mi dokunsun?
-Bu dolaylı yoldan kocanın göğsüne, sırtına dokunmaları demek, ama sen bilirsin tabii.
İç sesim bu şekilde gaza getirirken vücudum tüm ağırlığını göz kapaklarıma indirmişti belki de.
Zeynep'e gitmesini ama ütüyü ve eşyaları burada bırakmasını söyledim. Sabah erkenden kalkıp devam edecektim.
O çıkınca ince pikenin altına girip uykuya teslim ettim kendimi..

------------
Uyandığım gibi elimi telefonuma attım, ortasındaki tuşa bastım.
06:46
Güzel. Yaklaşık iki saat ütü yapabilirdim.
Yataktan kalkıp banyoya geçtim, elimi yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım. Saçlarımı tekrar tepede topuz yaptım, giyinme odama geçtim. Sonra, giysiye sonradan karar veririm, diyerek üstümdeki tayt ve bana resmen tunik olan tişörtle ütü masasının başına geçtim..

------------

Kapımın tıklanma sesini işitince, gözümü ütüden ve gömlekten ayırmadan,
"Gel." Dedim.
Kapı açıldı, içeri giren her kimse kapıyı kapattı.
Ütüye devam ettim. Gelen kişinin ses çıkarmadığını fark edince başımı kaldırdım.
Tolga?!
Elimdeki ütüyle ağzım açık bir şekilde bakakalmıştım.
Tolga da şaşkın görünüyordu.
"Bu saatte neden geldin? Bir şey mi oldu?!" Dedim telaşla.
"Saat dokuz?" Dedi, bana doğru yürüdü, ütü masasının öteki tarafına geçti.
"Uyandırmaya gelmiştim ama.." Dedi. İçimden kendime sövüyordum. Uyumaya devam etsem şuan Tolga tarafından uyandırılacaktım.
Ayrıca, vakit nasıl bu kadar çabuk geçmişti ki?
"Sen.." Dedi.
"Ütü mü yapıyorsun?"
"Hıı." Diye cevap verdim.
Tek kaşını havaya kaldırdı.
"Neden?"
"Canım istedi." Dedim, elimdeki ütüyü beyaz gömleğin üstünde gezdirirken.
O da tam karşıma, yatağımın üstüne oturmuştu.
"Canın istedi?"
"Hı-hı."
"Peki." Dedi, devam etti;
"Bana kızgın falan mısın?"
Şaşkınlıkla ona baktım.
"Yoo. Neden?!"
"Dün Ahmet'in evine gitmeden önce bizim eve gittim. Yatak odasında yatağın üstünde gömleklerimi görünce hizmetlilere sordum, Helin Hanım giysilerinize dokunmamamızı emrettiler, dediler." Dedi.
"Ee?" Dedim.
"Ne bileyim ben de durduk yerde taktı bana, intikam alıyor, dedim." Dedi.
Ters bir bakış attım.
"Hiçte bile!" Diye savundum kendimi.
"O zaman neden?" Dedi, yatağıma uzanıp, kollarını ensesinde bağlayıp, bacaklarını üst üste atarken.
"Seni ilgilendirmez." Dedim.
Tek kaşını kaldırdı.
"Söylemek için 3 saniyen var."
"Söylemeyec..."
"Üç.."
"İki.."
"Bir.."
"Of! Söylüyorum!
Zafer kazanmış bir edayla sırıttı.
"Dinliyorum."
"Giysilerine başkalarının dokunmasını istemedim." Dedim, ütüyü fişten çekip, saçlarımı tokadan kurtarıp, giyinme odama geçerken.
Giyinme odasına girip dolapları açarken arkama döndüğüm an küçük bir çığlık attım.
"Ne ara geldin?"
"Şimdi." Dedi. Pembe pufuma oturmuş, bir bacağını ötekinin üstüne atmış, pis pis sırıtıyordu.
"Niye geldin?"
"Neden giysilerime başkaları dokumasın istedin?" Dedi sırıtarak.
"Gerçekten burada mı duracaksın?" Dedim.
"Bir de bana kıskanç dersin." Dedi, bir kahkaha attı.
"Giyineceğim." Dedim elimdeki giysileri göstererek.
"Giyinebilirsin." Dedi, önündeki boş alanı göstererek.
"Çıkarsan giyineceğim."
"Çıkmayı düşünmüyorum, sen sorumu cevaplayana kadar."
"Ne sorusu?"
"Neden giysilerime dokunulmasını istemediğini sormuştum." Dedi sırıtarak.
"Cevaplamayacağım."
"O zaman çıkmıyorum. Giyin giyin. Rahatına bak."
Rahatına bak?
Ters bir bakış attım, çıkmadı.
Sonra gözlerimi kısarak baktım, ilk anlamadı. Sonra bir kahkaha atıp banyoya geçtim.
Bunu tahmin etmemiştin, değil mi Kurt?
Kendimi bilgelik tanrıçası Athena gibi hissederek giyindim.
Camel rengi kalem eteğimin üstüne haki renk şifon gömleğimi giydim, yakasının ilk iki düğmesini açık bıraktım. Bu kumaş kaygan olduğu için, büyük ihtimalle dövmem gözükecekti. Bana ne be! Delirsin!
Banyodan çıkıp puftaki atarlı sevgilimi görmezden gelerek sürgülü ayakkabı dolabıma yönelip, kapağını açtım. Giysilerimin ve ayakkabılarımın çoğunu kendi evime gönderdiğim için çok eşyam yoktu. Ayağıma haki yeşili nubuk stilettolarımı geçirip dolabın yan tarafındaki raflardan camel renk Kors'umu çıkardım, makyaj masamın çekmecelerinden çanta içine konulan her türlü malzemeyi içine attım. Makyaj masasının önündeki pufa oturup bileğime altın rengi saatimi taktım, saçlarımı tepede atkuyruğu yaptım. Kulağıma da küçük altın küpelerimi taktım. Yüzük de olduğu için ek bir aksesuara gerek yoktu.
Giyinme odasının çıkışına yönelip kapıyı açmaya çalıştım, açamadım. Yok artık! Kapıyı mı kilitlemişti?!
Dehşetle ona dönüp baktım.
"Kapıyı mı kilitledin?"
"Sorumu hala cevaplamadın."
"Zorunda değilim."
"Zorundasın."
Ters bir bakış attım.
"Kahvaltıya geç kalıyoruz, aç şu kapıyı, hadi."
"Açmayacağım." Dedi. Gayet rahat bir tavırla.
O inatsa ben daha çok inadım, diyerek makyaj aynasının önündeki pufa oturdum, bacak bacak üstüne atıp beklemeye başladım.

Yarı'm #wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin