16. KADEH

1.3K 99 15
                                    

Umarım beğenerek okursunuz...

Endişe ile yataktan kalktı ve ilk işi banyoya bakmak oldu genç oğlanın. Ama sevgilisi odalarında yoktu. Hızla merdivenlere yöneldi ve aşağı indi. Çalışma odası dahil olmak üzere evin tüm odalarına baktı ama sevgilisi yoktu. Bir umut ile bahçeye çıktı ve etrafta gezmeye başladıa. Sevgilisi hiçbir yerde yoktu. Dün o halde uyuyan iri beden şimdi ortalıkta yoktu. Bu endişe ve korku ile ağlayabilirdi genç oğlan. Tekrar eve girdi ve telefonunu alıp iri bedenin numarasını tıkladı.

Çalıyor,

Çalıyor,

Çalıyor,

Ve kapandı.

İçinde ki endişe ve korku her geçen saniye büyümeye devam ederken ne yapacağı hakkında en ufak bir fikri yoktu. Evin etrafında korumalar dahi yokken hiç düşünmek istemediği şeyler düşünüyordu genç oğlan. Öte yandan artık okula gitmesi gerekiyordu çünkü sınavlarının başlamasına bir ay kadar kısa bir süre kalmıştı.

Her ne kadar istemese de hazırlandı ve evden çıkarak okuluna yürümeye başladı. Okulun önüne geldiğinde tekrar eline telefonunu aldı ve yine iri bedenin numarasına tıkladı.

"Aradığınız kişiye şuan da ulaşılamıyor. Lütfen daha sonra tekrar dene-"

Telesekreterin sesini duyduğunda içinde ki dinmek bilmeyen korku daha da büyümüş ve artık katlanılmayacak bir boyuta gelmişti. Daha 1 saat önce çalan telefona şuan da ulaşamaması içinde tarif edemediği duyguların filizlenmesine sebep oluyordu.

Dünden sonra kafasını dinlemek için biraz uzaklaştığını düşündü genç oğlan ama sevgilisi haber vermeden uzağa gitmezdi. Ağlamak üzereydi. Çalan zil ile dolu gözlerini silip yavaş yavaş sınıfına yürüdü.

Zar zor geçen dersler sonrası şuan da öğle arasındaydı ve bir umut dileyerek yeniden sevgilisini aradı ama yine değişen birşey yoktu. Ulaşılamıyor.
Uzun zaman sonra okula gelmesi ile herkesin gözü onun üstündeydi, üstelik bu kadar üzgün olması kimsenin gözünden kaçmamıştı. Sanki sevgilisi için üzülmesi yetmiyormuş gibi birde etrafından aldığı baskı üstüne ekleniyor ve çığlık atarak ağlama isteği uyandırıyordu.

"Hey! Jungkook"

"Efendim İnYeop?"

"İyi misin üzgün görünüyorsun?"

"İyi olmaya çalışıyorum."

"Sorun ne? Anlatmak istersen dinlerim."

Şu koskoca okulda anlaştığı tek kişi İnYeop'tu. Her ne kadar çok fazla konuşmayıp bir araya gelmeseler de iyi anlaşıyorlardı.

"Taehyung. Sabahtan beri ona ulaşamıyorum."

"Kavga mı ettiniz?"

"Hayır. Dün abisi geldi ve onunla konuştuktan sonra ona birşeyler oldu. Sarılıp uyuduk ama sabah kalktığımda yoktu ve telefonu kapalı. Korkuyorum."

Ağlamaya başlayan Jungkook ile ne yapacağını şaşıran çocuk tedirginlik ile sarıldı genç oğlana.

"Eminim önemli bir işi vardır ve sana haber vermeye fırsatı olmamıştır. Telefonunun şarjı bitmiş olabilir. Yanına gelip en güzel şekilde açıklama yapacağına eminim."

"Anlamıyorsun. Ne olursa olsun bana haber verirdi hiç değilse ufak bir not bırakırdı çünkü endişelenip korkacağımı biliyor. Adamları bile hiçbir yerde yok."

Bu sözlerden sonra İnYeop diyecek birşey bulamamıştı. Her ne kadar genç oğlanı sakinleştirmeye çalışsada onlar sevgiliydi ve birbirlerini çok iyi tanıyorlardı bu yüzden ne dese faydası olmayacaktı. Ayağa kalktı ve elini genç oğlana uzattı.

"Hadi kantine gidip birşeyler alalım."

"İstemiyorum."

"İtiraz istemiyorum. Hadi hadi hadi."

İnYeop'un ısrarlarına devam edeceğini bildiği için elini uzattı ve ayağa kalktı genç oğlan.

"Tamam, hadi gidelim."

Birlikte kantine gitmiş ve sıraya girmişti ikili. Bir kaç şey aldıktan sonra bir masaya oturdular ve yemeye başladılar.

"Akşam için bir planın var mı?"

"Eve gidip ağlamak?"

"Şakacı seni. Bugün beraber bara gidip içelim mi?"

İyi bir fikir olabilirdi. Biraz kafasını dağıtıp, hiçbir şey düşünmeden zaman geçirebilirdi.

"Olur."

"Akşam haberleşiriz gelip seni alırım."

"Tamam."

Okul çıkışı yine yürüyerek eve gitmiş, belki bir umut sevgilisi gelmiştir düşüncesi ile hızla eve girmişti ama herşey sabah bıraktığı gibiydi. Biraz sinir ve biraz da üzüntü ile odaya çıktı ve duşa girip hazırlanmaya başladı. Giydiği deri pantolon ve üstüne geçirdiği siyah gömlek ile kendini beğeni ile süzdü. Yanında sevgilisi olmayabilirdi ama parfümü buradaydı. Masanın üstünde duran iri bedene ait parfümü aldı ve bol bol sıktı. Şimdi biraz daha iyi hissediyordu. Telefonuna gelen bildirim ile evden çıktı. Beyaz lüks arabayı gördüğünde adımları hızlandı ve ön koltuğa oturdu.

"Merhaba."

"Merhaba Jungkook. Güzel görünüyorsun."

"Teşekkür ederim. Sende öyle."

"Hazır mısın?"

"Evet."

Yaklaşık 40 dakikalık bir yolculuk sonucu bir barın önünde arabadan indi ikili.

"Güzel bir yere benziyor."

"Sen birde içeriyi gör. Kafayı yiyeceksin."

İkili içeri adım attığı andan itibaren Jungkook etrafı incelemeye başladı. Direklerde dans eden kızlar, pistte delicesine dans eden bedenler ve her bir köşede sevişenler.

"Sanırım gerçekten kafayı yiyeceğim."

"Alışırsın. Gel içecek alıp bir yer bulalım."

Ellerinde içecekleri ile boş buldukları bir masaya oturdular ve etrafi izleyerek yudumlamaya başladılar. Aradan geçen dakikalar saatlere döndü ve ikili hala aynı masada içmeye devam ediyordu. Çok fazla içmiyor ve alkol oranı en düşük içeceği alıyorlardı çünkü ikisi de biliyordu ki sarhoş bir şekilde buradan sağlam çıkmaları neredeyse imkansızdı. Artık içememeye karar veren ikili omuz omuza vermiş dans eden insanları izliyordu. On dakika sonra önlerine konulan bir şişe şarap ile garsona baktılar.

"Yan masada ki beyefendi size özel olarak gönderdi efendim."

Jungkook'a hitaben konuşan garson ile ikili gösterilen masaya bakmış ve havaya kalkan kadehi görmüşlerdi. Ama çok kısa bir süre sonra yere savrulan kadeh ile neye uğradığını şaşırmışlardı. Karşılarında az önce kadeh kaldıran bedenin eli sert bir şekilde bükülmüş ve kırılma sesleri kesilen müzik ile barda yakılanmıştı. Hala oturdukları yerde şaşkınlıkla olan biteni izleyen ikili kadeh kaldıran adamın üstünde hiç durmadan yumruklarını suratına indiren bedeni görmeleri ile şokla birbirlerine bakmış ve hızla o tarafa koşmuşlardı.

Umarım beğenerek okumuşsunuzdur.

Sizi seviyorum<3

𝑆ℎ𝑎𝑚 𝑙𝑜𝑣𝑒 𝑇𝑎𝑒𝐾𝑜𝑜𝑘Where stories live. Discover now