mutlu sonla biten basketbol maçı

52 14 4
                                    


kevin jacob'ın ona günler önce verdiği formayı üzerine geçirdi. bugün bütün okulun aşırı heyecanlı ama aynı zamanda da gergin olduğu ama yine de heyecanın daha fazla bastığı maç günüydü.

bütün okul öğrencilere güveniyordu, takımdakiler de birbirine güveniyordu. şampiyonluk maçı takımdaki son sınıf öğrencileri için sondu. kevin bu yüzden oyuncuların üzgün olduğunu tahmin edebiliyordu. jacob'ın da o üzgünler kervanında olduğunu biliyordu, mesajlarından anlaşılıyordu.

okula geldiğinde okul sanki festival varmış gibi iğne atsan yere düşmezdi. telefonunu çıkarıp kendi arkadaşlarına mesaj attı. çoktan spor salonuna gitmişlerdi. biraz daha erken gelmiş olmayı istiyordu böylece jacob'ı görebilirdi.

adımlarını hızlandırıp spor salonuna ilerledi. içerisi de dışarısı karar kalabalıktı. kendi arkadaşlarının en aşağıda sahaya yakın bir yerde oturduklarını biliyordu bu yüzden hızlıca onların yanına ilerledi. kendisi için koltuk ayrılmalarına sevinmişti.

maçın başlamasına daha yarım saat vardı, telefonunu çıkarıp jacob'a mesaj attı. burada olduğunu sahaya çıkarken onu net bir şekilde görebileceğini söyledi. jacob'ın gerginliğini mesajlardan bile hissedebiliyordu. yanında olmak istedi, şu an ona sarılıp her şeyin geçeceğini söylemek istedi. ailesi de bugün gelecekti jacob'ın. jacob gibi o da gergindi bu konuda.

yarım saat oldukça çabuk geçmiş spor salonu tıka basa doluydu. her iki okul da kendi tezahüratlarını yapıyordu. sonunda bugünün spikeri olarak seçilen donghyuck konuşmaya başladı.

"hepiniz şampiyonluk maçına hoşgeldiniz! seslerden de anlaşıldığı üzerine herkes oldukça heyecanlı, millet güzel ve çekişmeli bir maç bizleri bekliyor o zaman oyuncularımızı sahaya alalım!"

donghyuck'un son sözü ile çığlık sesleri bütün salonu doldurmuştu. ilk başta misafir takım çıkmış onlar çıkarken kevinların okulu sessiz kalmıştı. sonunda kendi takımları çıkınca bütün okul tekrardan bağırmaya başladı. kevin ve arkadaşları şu an ayaktaydı. kevin bütün maç boyunca oturmayacağını biliyordu. ilk defa bir okul maçı için heyecanlıydı.

sahaya giriş yapan oyuncular okula el sallıyordu şu an, jacob görmeyi beklediği kişiyi görmek için bütün tribüne bakıyordu sonunda kevin'ı gördüğünde yüzündeki gülümseme kevin için yetmişti bile. birbirlerine el salladılar.

ısınma bitti, sırada maç vardı. takımlar yerlerini aldı, hakem düdüğünü çaldı ve maç başlamış oldu. iki takım için de bu maçın ne kadar önemli olduğu belliydi. önlerinde kolay bir galibiyet yoktu bunu herkes biliyordu.

ilk yarı bittiğinde durum berabereydi. diğer takım cidden iyiydi, haklarını yiyemezdi kevin. kendi takımları diğer takıma ayak uydurmaya çalışıyordu. arayı açmamaları için çaba sarf ediyordu. bu ara onlar için önemliydi. maçın gidişatını bu ara belirleyecekti.

sahaya geri dönen oyuncular tempolarını düşürmeden oynamaya devam etti. kevin jacob'ın oynarken ne kadar rahat, ne kadar kendinden emin ve güzel olduğunu düşündü. oyun onun için önemli değildi onun için önemli olan jacobtı.

ikinci yarı daha çok güç gösterisi gibiydi. liderlik yarışı ve jacoblar liderlik yarışını kazanıyorlar gibi duruyodu.  kevin bir kere daha basketbol ile ilgilisi olmadığı için üzüldü. eğer adam akıllı ilgisi olsaydı şu an neler döndüğünü anlayabilirdi. sadece önde olduklarını biliyordu ve bu ona yetiyordu.

jacob her sayı aldığında yerinden fırlayıp çocuğun adını haykırıyordu. gerçi bütün okul böyleydi her oyuncu için aynısını yapıyordu.

mashi elindeki topu jacob'a attı. son iki saniye vardı. jacob eğer şimdi şansını denemezse çok geç olacağını biliyordu. berabere olan skoru bozması lazımdı. topu potaya attı, düdük çaldığında maç bittiğinde üç puan öne geçmişlerdi.

bir an için bütün her şey bütün takım için durdu. hepsi durup birbirlerine bakıyor, kendi okullarının onlar için sevinmelerini tezahüratlarını dinliyordu. johnny kenarda gülüyordu. kazanmışlardı. son senelerinde de şampiyon olmuşlardı. jacob geçen seneki mezunların ne hissettiğini şimdi daha iyi anlıyordu. hem seviniyor hem de bir daha bu sahada olamayacağı için üzülüyordu.

sahanın ortasında grup olarak sarıldılar. o an için bütün galibiyetleri önemsiz geldi, en önemlisi buydu. beraber son oyunlarında kendi takım arkadaşlarını yarı yolda bırakmamanın mutluluğu vardı hepsinin üstünde.

ödüller verilirken jacob gözünü bir saniye bile kevin'dan ayırmadı. bir an önce bunun bitmesini ve kevin'a sarılmayı bekliyordu. kevin'ın kollarına girince rahat rahat sağlayabilirdi. mutluluğunu orda daha fazla yaşayabilirdi.

tören bittiğinde junkyu resmen mashi'nin üzerine atlamıştı. junkyu sayesinde diğerleri de kendi arkadaşlarına ya da sevgililerine gidiyordu. jacob da kevin'a gidecekti tabii ilk başta onu bulması gerekiyordu.

kalabalığın içinde onu kaybettiğini düşündü jacob. etrafına bakınıyorken kolunda hissettiği el ile arkasını dönüp kolunu tutan kişiye baktı. görmeyi beklediği kişi karşısındaydı işte. hiç beklemeden sarıldı kevin'a.

"başardın."

"evet."

"tebrikler, çok havalıydı."

"öyle mi?"

"evet, ben sana yalan söyler miyim?"

"hayır söylemezsin."

"evet tabii ki söylemem."

ikili ayrıldığında jacob kevin'a baktı. onun forması ile ona gülümserken çok güzeldi. onu öpme isteği çok fazlaydı eğer ailesi gelmemiş olsaydı öperdi. kimseye hesap vermeden sahanın ortasında öperdi onu.

bir saat sonra ailesi gittiğinde ve jacob arkadaşları ile kaldığında parka gittiler. beraber hem şampiyonluklarını kutlayacaklardı hem de mezun oluşlarını.

lise hayatları bittiği için hepsi bir bakıma üzgündü, koskoca dört seneyi dolu dolu yaşamışlardı. jacob şu an bulunduğu yerden gurur duyuyordu. tek pişmanlığı kevin ile daha önce arkadaş olmamasıydı ama biliyordu bundan sonra ondan ayrılamayacağını.

biraz daha grup olarak takılmışlar ardından herkes evlerine dağılmak için veda etmişti. kevin jacob'ı eve bırakmak istediği için şu an yürüyorlardı. jacob kevin'ın elini tutarak onu durdurdu.

"seni öpmek istiyorum."

"ne?"

"seni öpmek istiyorum hem de hayatımın sonuna kadar, sürekli. her dakika. her saniye elimden geldiği kadar öpmek istiyorum. biliyorum her şey çok hızlı gelişti belki de benim hissettiklerimi hissetmiyorsundur ama bunu söylemeden yapamazdım. seni seviyorum kevin, keşke daha önce konuşmaya başlasaydık demiyorum çünkü bizim için en iyi zaman buydu belki de ama bildiğim şey bundan sonra seni bırakmak istemediğim ve-"

"jacob, nefes al. sakin ol."

kevin jacob'ın bu haline gülmeden yapamadı. jacobla yakınlaşalı çok olmamıştı ama o da onunla aynı şeyler hissediyordu. jacob onun için doğru kişiydi bunu biliyordu ve daha fazla beklemesine gerek yoktu.

jacob'ın belinden tutarak onu kendine çekti,  gördüğü andan beri öpmek istediği dudakları en sonunda öpüyordu. birbirlerini ay ışığının altında ilk defa öptüler, yaşayacakları peri masalı şimdi başlayacaktı ve mutlu sonla bitecekti. ikisi de buna inanıyordu, gerçekleşmesi için de ellerinden geleni yapacaklardı. öpüşmeleri gizli bir söz gibiydi onlar için.

ayrıldıklarında jacob alnını kevin'ın alnına yasladı. çocuğun gözlerine bu kadar yakından bakmak kalbine iyi gelmiyordu.

"seni seviyorum."

"seni seviyorum."

                                  🌈✨

daha uzatmak istemediğime karar vererek final bölümünü yazdım, bu iksi benim yazdığım ilk fiction olarak özeller ve kısa ve güzel olarak bırakmak istedim. umarım finali beğenmişsinizdir çok içime sinmese de atıyorum. moonbae arkadaşlıkları ile benim en sevdiğim shiplerden biri umarım beğenmişsinizdir ve  keyif alarak okumuşsunuzdur, teşekkürler. 🤍

he drives me crazy - moonbaeWhere stories live. Discover now