dünyanın en mutlu kişisi

125 18 7
                                    


topu potaya göndermesiyle beraber teneffüsün bittiğini bildiren zil çaldı. jacob terini tişörtüne silerken hala puanlar yüzünden tartışan arkadaşlarına bakıyordu. mashi ve yuta japonca konuşarak birbirlerine kimin kazandığını anlatmaya çalışıyordu. mashiye göre kendileri yutaya göre de kendileri kazanmıştı. jacob iki japonun arasına girmek istemediği için soyunma odasına doğru adımlamakla yetindi sadece. jacob okulun basketbol takımındaydı, son sınıf olarak öğretmenleri onun devam etmemesini söyleseler de o devam etmek istediğini söylemiş derslerle beraber ilerletebileceğini öne sürmüştü.

okulları hem spor yönünden hem de dersler konusunda oldukça bilinen prestijli bir okuldu ve jacob geldiği ilk yıldan beri hem derslerinde iyiydi hem de sporda ama kendisi üniversite konusunda umut verici bir öğrenci olduğu için öğretmenleri son senesinde derslerine odaklanması gerektiğini, basketbolun sadece hobi olduğunu söylemişlerdi. jacob bunları duyar duymaz karşı çıkmış ve devam edeceğini söylemişti. şu ana kadar iksini de başarılı bir şekilde gerçekleştiriyordu.

bir sonraki dersleri ingilizce olduğunu bilmenin rahatlığı ile hızlıca duş almış ve üzerini giyinmişti. ayakkabılarının bağcıklarını bağlandıktan sonra  sonunda tartışmayı bırakan yuta ve mashi ikilisine ve soyunma odasında olan üç kişiye görüşürüz diyerek ayrılmıştı. şimdi sınıfa yavaş adımlarla yürüyordu. acelesi yoktu çünkü ingilizce öğretmeni aynı zamanda sınıf öğretmenleri olduğu için sesini çıkarmıyordu bunun rahatlığı ile merdivenleri tırmandı. hala koridorda olan öğrenciler koşarak sınıflarına ilerliyordu. bir kere daha kendisinin böyle bir derdi olmadığı için sevindi ama yarın oynarsa böyle bir derdi olacağını kendisi de çok iyi biliyordu.

sınıfın kapısını çalmadan önce titrek bir nefes verdi ve kapıyı açarak içeri girdi. klasik özrünü dileyerek sınıftaki yerine cam kenarı orta sıraya ilerledi. cam kenarında oturmayı seviyordu, derslerde camdan dışarıya bakmayı. bahçede kimse yokken gezinen kedileri izlemeyi. bunlar jacob'a mutluluk veren nadir şeylerden biriydi. dersleri ne kadar iyi olsa da bu seviyor olduğu anlamına gelmiyordu. bunaldığı zamanlar dikkati kolaylıkla camdan dışarıya kayıyordu bu durumu öğretmenleri de fark ettiği için çoğu kez uyarı almasına neden oluyordu. şu anda da olduğu gibi. kafasını tahtaya çevirdi yazılanları adı gibi biliyordu bu yüzden ingilizce derslerine katılmayı istemiyordu. ingilizce onun ana diliydi neden bu dersi alması gerekiyordu ki? bunları düşünürken dersi dinliyormuş gibi göründüğünün farkındaydı bunu bozmayarak dersin sonuna kadar dayanmaya çalıştı.

jacob ne kadar basketbol takımda olsa da hikayelerde ki gibi popüler bir çocuk değildi, en azından kendine göre. sayılı bir arkadaş grubu vardı. yeni kişilerle konuşmak istemez kendi alıştığı düzende takılmayı severdi ama bu sosyal olmadığı anlamına gelmiyordu. arkadaşları ile beraberken daha farklı olduğu dışarıdan oldukça belli oluyordu ve bunu umursamıyordu.

öğlen teneffüsünün zili sonunda çaldığında üzerinden yük kalkmıştı. defteri kapatıp sınıfın diğer tarafında oturan arkadaşı hyunjae'nin de kalkması ile diğerleriyle buluşmak üzere bahçeye indiler. açlığı yavaş yavaş kendini belli ediyordu sabahtan beri bir şey yemediği göz önüne alınırsa bu oldukça normaldi. bahçeleri çoğunlukla yeşil ve oldukça büyüktü. öğrencilerin zamanlarını geçirmeleri için banklar masalar vardı. jacob bahçelerini seviyordu. masada oturan çocukların yanındaki yerini alır almaz elindeki öğlen yemeğini açmaya başlamıştı bile. kendi aralarında konuşan arkadaşlarını çok dinlemiyordu şu an ciddi anlamda tek düşündüğü yemekti. yemeğini yerken diğerlerine onlara katıldığını bildiren onaylamalar sunuyor onun dışında çoğunlukla yemeğini yiyordu.

yemeğini yerken genelde bahçeyi izlemeyi seviyordu, her gün gördüğü yüzler aşina olduğu sesler. bunlar onu rahatsız etmiyordu tabii ki tek bir kişi hariç. dünyanın en mutlu insanıymış gibi davranan bu çocuğu çok sevemiyordu. sesi onu rahatsız ediyor, görmeyi sevmiyordu. tabii ki bu kevin moon'dan başkası değildi. jacob'a göre kevin okuldaki en mutlu ve dertsiz görünen insanıydı ve jacob yanıldığını henüz bilmiyordu.

he drives me crazy - moonbaeWhere stories live. Discover now