sabah ilk gördüğüm kişi olmak zorunda mısın

55 16 0
                                    


güne alarm ile değil de yan komşusunun sabahın köründe kocasıyla ettiği kavgaya uyandı. bir an uyandırdıkları için polisi aramayı düşünmedi değil. bunun yanlış olabileceğinin bilincinde olduğundan düşüncelerini kenara bırakıp çok sevdiği okulu için hazırlanmaya başlamıştı.

güne iyi başladığı söylenemezdi bu yüzden de aksi yönünün bütün gün onunla olacağını biliyordu. gün içinde sinirlerini bozacak herhangi bir şey olmaması için içten içe varlığından emin olamıyor olsa da tanrıya dua ediyordu. tabii ki tanrı jacob'ı sevmiyor olmalı ki dualarını ciddiye almıyor çünkü şu an sınıfının içinde duran çocuğun başka bir açıklaması olamazdı.

jacob sınıfa genelde erken gelirdi bugün de komşuları sağ olsun yine erken gelmişti. jacob sınıfta tek olmayı planlarken sınıfın kapısını açtığında gördüğü yüz ile kötü giden sabahı daha da kötüleşmiş gibi hissetmeden edemedi. kevin moon, kendi sınıfında öğretmenler masasının yanında dikiliyordu. açılan kapı sesi ile oraya döndüğünden jacob ile göz göze olduklarını da belirtmeden geçmemeliyiz.

"ne işin var bizim sınıfta?"

'sana da günaydın bae'

jacob kevin'ı sevmezdi. daha doğrusu sevemezdi. nefret kadar güçlü bir duygu da beslemiyordu ona karşı. kevin okulda oldukça sevilen öğrencilerden biriydi. herkesle iyi anlaşma potansiyeli, insanların zor zamanlarında yanlarında olduğunu biliyordu jacob. bunlar onu sevmemesinin nedenlerinden değildi. jacob onun popüleritesini kıskanmıyordu, umrunda bile değildi bunlar.

kevin birinci sınıfta yönelimini açıkça belirtmişti okuldaki kimliğini gururla yaşayan öğrencilerden biri. jacob ilk duyduğunda cidden onun cesur olduğunu düşünmüştü. homofobik bir ülkede olmalarına rağmen okulda da çokça bulunduklarını tahmin edebiliyordu. kevin'ı destekliyordu, arkadaşları da biliyordu bunu. hatta eminim kevin da biliyordur. böylece bu da kevin'ı sevmeme nedenlerinden biri değildi. düşüncelerini gencin düşüncelerini kevin'ın sesi böldü.

'beni o kadar çok sevmiyorsun ki günaydın bile demiyor musun gerçekten?

"günaydın kevin."

bunu demesiyle diğer gencin yanından geçerek kendi sırasına ilerledi. onunla çok fazla konuşmak istemiyordu ve bunu belli de ediyordu. kulaklıklarını takıp camdan dışarıya verdi dikkatini böylece kevin'ı göremeyecek ve sinirleri bozulmayacaktı.

jacob'ın aksine kevin jacob'ı severdi. ona göre jacob güzeldi. adını ve kanadadan geldiğini duyduğunda onunla arkadaş olmak istemişti. okulda başka kanadalı arkadaşları elbette vardı ama bu yeni arkadaşlar edinmesine engel değildi.

kevin jacob'ın ondan haz etmediğini biliyordu ve bundan cidden hoşlanmıyordu. nedenini her zaman merak ediyordu sonuçta neden hiç tanımadığı konuşmadığı birisine karşı bu kadar kaba olabilirdi ki. jacob'ın diğer insanlara karşı davranışlarını biliyordu bu kadar sert değildi ama bu kişi kevin olunca nedense tepkisini çekinmeden koyuyordu. kevin ne kadar umrunda değilmiş gibi davransa da aslında umrundaydı ve merak ediyordu. öğreneceğini de biliyordu sadece bugün o gün değildi yine. sınıf defterinden aradığı şeye baktıktan sonra son bir kez jacob'a bakıp sınıftan ayrıldı.

kevin'ın gitmesiyle rahatladığını hissetti jacob. günün geri kalanının daha kötü geçmeyeceğini düşünüyordu ve haklıydı da. günün geri kalanı son derse kadar oldukça sakin geçmişti, bundan oldukça mutluydu da. sabahki aksiliği giderek azalmış ve şimdi günün en sevdiği zamana gelmişti basketbol antremanına.

he drives me crazy - moonbaeWhere stories live. Discover now