12. Bölüm

974 138 1
                                    

Bu benim gurur gecem görsün cümle alem, yıkamaz kimse inan kalbimdir benim kalem. İşte uzattığım sana yeminli elim, sımsıkı tut ki bu yolda düşmeden yürüyelim (Sıkı Tutun – Hayko Cepkin)


Araba Eliflerin apartmanının önünde durduğunda, merakla binayı ve çevresini inceledim. Ben ilgiyle etrafıma bakınırken Elif arabadan inmek için cesaret toplamaya çalışıyordu. Fakat eli kapı koluna bir gidiyor, sonra aniden geri çekiliyordu.

Baş başa olan tatilimizin üçüncü gününe Bozcaada'ya giderek devam etmiştik. Kahvaltıdan sonra otelden çıkış yapıp ilk feribotla Gökçeada'dan ayrılmıştık. Sonra Bozcaada'ya geçeceğimiz Geyikli İskelesi'nin yolunu tutturmuştuk. Adaya gelir gelmez merkezde ayarladığım otele giriş yapıp, sonra soluğu Habbele Plajı'nda almıştık.

Bir iki saat orada denize girip, akşamüstüne doğru da adadaki şarap fabrikalarından bazılarını gezip şarap tatmıştık. Arkadaşlara da hediye götürmeyi planlayarak dokuz şişe şarap almıştım. Elif ise Gökçeada'dan aldığı bir şişe şarabın yanına ekstradan buradan da bir tane alıp alışveriş ve hediye faslını kapamıştı. İki şişeyi de rüşvet olarak ailesine vermeyi planlıyordu söylediğine göre. Maddi olarak bu konuya takıldığını düşünerek arkadaşları için alması adına ben teklifte bulunmuştum ama benim ödememi kabul etmemişti. Orada bu konu üzerine konuşmamıştım lakin daha sonra bunu gündeme getirmeyi planlıyordum. Para konusu bizim için böyle bir konu olmamalıydı.

Akşam yemeğini denize nazır bir restoranda yedikten sonra Polente'de bol bol sohbet ettiğimiz, müzik dinlendiğimiz ve şarap içtiğimiz dakikalar geçirmiştik. Fakat Bozcaada, Gökçeada'ya nazaran daha hareketli ve kalabalık olduğu için burada sohbetlerimiz sık sık diğer insanların fotoğraf çektirme istemleriyle bölünmüştü. Elif o akşam artık bu konuda bağışıklık kazanmıştı sanırım. Özellikle de Polente'de anlattığı kısacık bir konu neredeyse on defa bölünmüştü. Her seferinde 'nerede kalmıştım ben ya' diyerek lafa başlamak zorunda kalmıştı. Onun için biraz üzülmüştüm ama bu hayata alışması gerekiyordu. Sonuçta artık hayatımdan çıkma gibi bir lüksü yoktu.

Polente'den de çok geçe kalmadan kalkmıştık. Gece de, aynı önceki gecelerde olduğu gibi birbirimizin bedenlerinde kaybolmuştuk. Bozcaada'daki seferimiz daha sert ama daha komik olmuştu bizim için. Fantezi yapalım derken fazla büyük olmayan şifonyeri devirmiştik gecenin köründe. Sonra utançtan kahkaha krizine girmiştik. Neyse ki gecemizin devamı kazasız belasız geçmişti. Ten uyumumuzun her seferinde daha mükemmel bir hal alıyordu.

Ertesi günü de doyurucu bir kahvaltı, deniz sefası ve muhteşem deniz ürünü yemekleriyle değerlendirdikten sonra geceye doğru İstanbul'a dönmek üzere yola çıkmıştık. Yol boyunca Elif arabaya bağladığı telefonundan alakasız alakasız müzikler çalmıştı. İkimiz de çalan şarkılara bağıra bağıra eşlik ederek gitmiştik. En sonunda Elif, Tekirdağ'da uyuyakalmış, gözlerini eve beş dakika kala falan açmıştı.

Şimdi annesiyle babasına yakalanmadan birkaç eşyasını değiştirmek istiyordu. Az eşya aldığına pişman olmuştu biraz. Üç saat sonra Antep uçağımız kalkacaktı ve ona yetişmemiz gerekiyordu. Mümkün olduğunca hızlı bir şekilde yukarı çıkması ve eşyalarını alması gerekiyordu. Lakin saat henüz çok erken olduğu için ailesi evden çıkmamıştı.

"İstersen beraber çıkalım? Belki beni görürlerse içleri daha rahat eder. Muhtemelen beni narsist, uyuz manyağın teki sanıyorlar. Haklı olarak tabii. Bu durumu düzeltebilirim?" dedim yardımcı olmak isteyerek. Benim hakkımda soru yağmuruna tutulmak en büyük isteksizliğiydi.

"Olmaz. Öyle beraber olduğumuzu çok gözlerine sokarız."

"Tamam. Ama o zaman biraz acele et."

Elif oflayarak kapıyı açıp "Taşınacağım valla ben ya!" diye söylene söylene kapatıp, apartmanın girişine doğru ilerledi. Yaklaşık on dakika sonra geri geldiğinde adımları kendisini rahatsız eden bir şeyden kaçar gibiydi. Başımı ön camdan eğip yukarı baktığımda balkonda duran Elif'in babası Tarık Bey'i gördüm. Ve ne yazık ki göz göze geldik. Gerçekten bakışları korku salıyordu Tarık Bey'in. Gülümseyerek belli belirsiz el salladım. O ise başını hafifçe oynatmak dışında hiçbir tepki vermedi.

YILDIZLARA DOKUNMAK (2)Where stories live. Discover now