31

244 35 43
                                    

Uyuşuk haldeyken ensemdeki ılık karıncalanma beni gerçeklerden koparıp kapıya bakmaya itmişti

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Uyuşuk haldeyken ensemdeki ılık karıncalanma beni gerçeklerden koparıp kapıya bakmaya itmişti. Taeyong buradaydı ve hayretten ne söyleyeceğini bilemiyor gibi şaşkınca içeri bakarken kaşları hafifçe havalanmıştı. "Seni de iki saniye yalnız bırakmaya gelmiyor kedicik." Ah, galiba gerçekten de yalnız kalmakla ilgili ciddi sıkıntılarım vardı. Ancak olanların şokunu hala atlatabilmiş değildim ve elim ayağıma karışmış vaziyetteydim. Kız kendini mi patlatmıştı? Her ne olduysa bu çok korkunçtu ve buna şahitlik ettiğime inanasım bile gelmiyordu.

Kıyafet yığının arasından fırlayıp Taeyong'a doğru yalpalayarak ilerlediğimde ağlayacak gibi hissediyordum. Beni kollarının arasına alıp hala ne olduğunu anlayamamış gibi odaya baktığı için bölük pörçük cümleler ve kırık dökük kelimelerle olan biteni anlatmaya girişmiştim. Ama o kadar karman çorman konuşuyordum ki Taeyong beni durdurup bazı kısımları tekrar tekrar anlatmamı istiyordu. Ve bu kadar detayın arasına Lea ile koridorda karşılaştığımız zaman hakkımda söylediklerini ve benim de kendime engel olamayıp kızın neredeyse merdiven boşluğuna çakılmasına sebep olacağımı da eklemiştim. Ama hala idrak edemiyordum. Her şey kafamda karman çorman dönüyor ve olanları baştan sona tekrarlayıp duruyordu. Az önce ne olmuştu?

Taeyong beni alt kata indirip koltuğa oturttuğunda bile yatak odamın alt üst oluşunu ve kızın bir anda kuruyup sonra da atomlarına kadar parçalara ayrılışını düşünüyordum. Ama Taeyong bana göre çok daha sakindi. Muhtemelen onun bu konuya ilişkin kabaca bir fikri oluşmuştu. Yanaklarımı kavrayıp sakin olmam için bana rengi yumuşamış yemyeşil gözleriyle bakarken derin bir nefes almaktan başka bir şey yapamamıştım. "Neler olduğunu anlayamıyorum.. Daha... daha geçen hafta normaldi. Biliyorsundur, onu mutlaka bir kere bile olsa görmüşsündür. Mark'da gördü. Normaldi. Nasıl oldu da böyle bir şeyi anlamadık ki?"

Muhtemelen o da bunu sorguluyordu. Ya da sorgulamıyordu, pek emin değildim. Artık hiçbir şeyi bilmiyor gibi hissediyordum. "Daha da önemlisi neden sana saldırdı.." Taeyong bir başka noktaya parmak basarken başımı hafifçe iki yana sallamıştım. "Bilmiyorum.. Belki, belki de onu merdivenden aşağı ittiğimi anladı ve- tanrım onun üstünde iz bırakmış falan olabilir miyim?! Ya anladılarsa? Ya izi görüp de-"

"Böyle bir şeyin imkanı yok." İhtimal dahilinde bile olamayacağını göstermek istermiş gibi hızlıca reddedip ciddi bir şekilde bakarken kalbim deli gibi atıyordu. "İz kalmış olsa önce biz görürdük." Doğru, evet mutlaka fark ederlerdi. Yani bu olanların merdiven boşluğu olayıyla bir alakası yoktu.

Lea ile ilk kez karşılaştığım günden, yaptığımız tüm iki kelimelik konuşmalara, hakkımda konuşmasına, bana acınası biriymişim gibi davranmasına ve grip olup gelmemesine kadar her şeyi geri sarıp tekrarlıyordum ama onunla hiçbir samimiyetimiz yoktu. Sadece atışıyorduk. Hatta benim yerime Jungwoo ona ağzının payını veriyordu ve şimdiye kadar odamda olanlara dair hiçbir ip ucu yoktu.

Taeyong kaşlarını çatıp aklından bir ihtimal geçirdiğini açık ettiğinde merakla ve yarı yarıya bir endişeyle yüzüne bakmıştım. "Belki de bir Luxen onu tanıyor ve biliyordu ama hiç kimseye söylememişti. Mesela kolonideki kimse senin gerçeği bildiğinin farkında değil."

Akis-μός - taetenWhere stories live. Discover now