24

348 37 40
                                    

Kar küreme makineleri gelip de kasabanın ortasında ve arka yollarda bir patika açar açmaz, Taeil son saniyede bir cam tamircisi getirebilmişti

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Kar küreme makineleri gelip de kasabanın ortasında ve arka yollarda bir patika açar açmaz, Taeil son saniyede bir cam tamircisi getirebilmişti. Adamlar annemin cuma günü eve gelmesine dakikalar kala işlerini bitirip gittiklerinde, benekli hastane önlüğünü hiç çıkarmadan yemek yemiş, uyumuş ve hayat kurtarmış gibi görünen annem kapıdan girer girmez beni öyle bir kucaklamıştı ki neredeyse yere devriliyorduk. Ona aynı şekilde sımsıkı sarılıp sıcak göz yaşlarımı engellemek için epey bir uğraş verdikten sonra annemin yaptığı ilk şey mutfak dolabına gitmekti.

Muhtemelen aç, yorgun ve uykusuz olmanın iç bulandırıcı hissiyatıyla önce hangi ihtiyacını karşılaması gerektiğine karar vermeye çalışıyordu. Ama kadıncağız yağmalanmış mutfak dolabıyla karşı karşıya kalınca yüzümü buruşturarak bana dönen bakışlarını görmezden gelmeye çalışmıştım.

"Ten?" Eh, Taeyong'la karda yuvarlandıktan sonra iştahım bir hayli açılmıştı. Ben de dolabı talan edip yiyebileceğim her şeyi değerlendirmiştim. "Üzgünüm." Omuz silkip, tek kaşını kaldırarak beni süzen kadına hafifçe gülümserken kollarımı gevşekçe iki yanıma bırakmıştım. "Kardan içeride mahsur kalınca acıktım. Hem de çok."

"Bu epey açık." Buzdolabının kapağını kapatıp başını hafifçe iki yana sallarken çok da sorun etmiş gibi görünmüyordu. "Sonra markete giderim. Yollar şu anda fena değil. Bazı yollara girmek için kar arabasına gerek varmış gibi duruyor ama kasabaya gidebilirim." Bu durumda Pazartesi okul falan olmazdı. Annem yorgun görünen ifadesiyle beraber alnını ovuştururken onu bir an önce odasına postalamak ve iyi bir uyku çekmesini söylemek istiyordum.

"Seninle markete gelmemi ister misin?" Bir de aramızı düzeltmeye çalışıyordum. Şimdilerde o kadar da acayip değildik ancak yine de Taeyong'la odamda basıldığımdan bu yana bir şeylerin garip olduğunun farkındaydım. "İyi olur tatlım. Tabii eğer alışveriş arabasına abur cubur koymayı ve ben onları arabadan çıkarınca kriz geçirmeyi planlamıyorsan."

"Yaşım iki değil." Yaşım doksan da olsa alışveriş arabasından çıkarılan abur cuburlara kriz geçirebilirdim. Annemin esnemesi söylediğime karşılık gülümsemesiyle bölündüğünde saçlarını bileğindeki tokasıyla toplamaya başlamıştı. Evdeyken saçlarını pek sık toplamazdı. Onun sağlıklı görünen, parlak ve güzel saçlarını çok seviyordum. Kucağa çıkacak kadar küçükken bile hep saçlarıyla oynuyordum. Onlarda anneliğe özgü bir koku vardı ve bu huzur demekti.

"Neredeyse başımı kaşıyacak zamanım olmadı. Hemşirelerin çoğu fırtınadan hastaneye gelemedi. Acil servise, doğum öncesi koğuşuna ve en sevdiğim bölüme baktım. Yani estetisyen katına."

"Berbatmış..." Annem elinde bir şişe suyla dolanmaya başladığında yine peşinden onu takip ediyordum. Ona inanılmaz derecede ihtiyaç duyuyordum. İçimde dönenleri bir türlü aktaramasam da anne şefkatine olan ihtiyacım bütün hareketlerime yansıyordu. "Ah.. bir de bana sor." Merdivenlerin başında durup suyundan bir yudum alırken bana doğru dönmüştü. "Üstüm başım kan içinde kaldı, üstüme işeyenler ve kusanlar oldu. Hem her zaman bu sırayla da değil."

Akis-μός - taetenWhere stories live. Discover now