-20-

255 25 14
                                    

Komiser bir günden fazladır eve uğramamıştı. Zeynep'in yüzüne bakmaya cesaretinin olmadığını biliyordu. Onu arkadaşlarının önünde rezil etmekle kalmamış aldatmıştı da.

Eve vardığında kavga edeceklerini ummuştu ama Zeynep ağzını dahi açmamıştı. Sadece Murat'a aç olup olmadığını sordu. Murat'ın canı hiçbir şey yemek istemiyordu, iştahı kesilmişti. Uyumayı istiyordu, uzunca bir süre uyumayı.

Zeynep yukarı kata çıkarken "sana bir zarf geldi bugün" dedi, "salondaki masanın üzerine bıraktım."

Murat zarfın kimden gelmiş olabileceğini az çok tahmin ediyordu. Zeynep'in yukarıya çıkmasını bekledi, o gözden kaybolunca aceleyle salona koştu. Masanın üstünde duran zarfı görünce durakladı. Nefes nefese kaldığını ve göğsünde oluşan baskıyı hissedebiliyordu.

Zarfı heyecanla açtı. İçinde birkaç fotoğraf vardı. Bunlar dün geceyi beraber geçirdiği sarışın kadınla çekilmiş uygunsuz fotoğraflardı. Murat'ın alnından ter boşanıyordu. Zarfın içini karıştırdı. Bir de mektup vardı.

Komiser inanın beni çok şaşırtıyorsunuz. Sizin daha zeki bir adam olduğunuzu sanırdım. Böyle küçük ve basit oyunlara kanacağınızı zannetmiyordum.

Beni sinirlendirmediğiniz sürece bu fotoğraflardan kimsenin haberinin olmayacağına dair size söz veriyorum. Şuanda çok sinirli olmalısınız ama dün gece çocuklarımdan birinin koynunda iken hiç böyle değildiniz.

Haberlerinizi alıyorum, Komiser. Çok sinirli bir adam olduğunuzu söylüyorlar. Bu kadar sinir sağlığa zararlı. Daha sakin olmayı deneyin. Yoksa böyle aptalca hatalar yapmaya devam edeceksiniz.

Size zamanında şerefinizle bu işten vazgeçmeniz gerektiğini söylemiştim. Madem devam etmek istiyorsunuz, devam edelim öyleyse. Olacaklara hazır ol, Komiser.

Efendi

Murat, haddinden fazla dolmuştu. Öylesine öfkeliydi ki dayanamadı bahçeye koştu. "Neredesin?" diye bağırdı. "Çık ortaya artık. Böyle korkak gibi saklanmaya devam mı edeceksin? Beni duyduğunu ya da bir şekilde haberinin olacağını biliyorum. Bu işten vazgeçmeye niyetim yok. Ne olursa olsun seni bulacağım. Duyuyor musun beni?"

"Murat ne oluyor, Allah aşkına?"

Murat, Zeynep'in sesini duyunca biran kendine geldi. Yan bahçelerinde birbirine sarılmış korkuyla bakan yaşlı çifti gördü. Ezici bakışlar, Murat'ta yerin dibine girme isteği yarattı. Ne ara böyle sinirli bir adam oluvermişti? Ne zaman olduğunu bilmiyordu ama neden olduğunu çok iyi biliyordu. Çaresizlik onu bu hale getirmişti. Daha önce kendini hiç bu kadar çaresiz hissetmemişti.

Yaşlı adam, karısını kolundan çekiştirip içeri sürükledi. İkisi de deli olduğunu düşünmüş olmalılardı. Bu sırada Zeynep'in yanına gelmiş olduğunu fark etti. "Neler oluyor? Neden bahçede kendi kendine bağırıyorsun?"

Fotoğraflar hâlâ Murat'ın elindeydi. Hemen arkasına doğru saklamaya çalıştı. Zeynep'in koluna girmesine izin verdi. "Ben... ben sadece... yeni dava iyi gitmiyor. Sinirlendim ve böyle oldu."

Zeynep, onu içeri çekiştirdi, koltuğa oturttu. Murat attığı adımların farkında bile olamayacak durumdaydı. Kafasında karısına söylediği yalanlar, Efendi'nin yaptıkları dönüp duruyordu.

Zeynep içeri dönmeden hemen önce fotoğrafları yastığın arkasına sakladı. Karısı eline bir bardak su tutuşturdu. Murat sadece birkaç yudum alıp bıraktı. Uzun süredir yemek yemiyordu ve su midesini bulandırmıştı.

"Biraz daha iyi misin?"

Murat zorla gülümseyerek kafasını salladı. "Ben iyiyim. Hadi sen yukarı çık ve uyu. Bende birazdan geleceğim."

"İyi olduğuna emin misin? İstersen kalabilirim."

Murat gülümsemeye devam etti. "Gerçekten iyiyim ben. Sen git."

"Pekala." Zeynep merdivenlerin başına geldiğinde son bir kez daha kocasına baktı. Sonra yavaş yavaş yukarı çıktı.

Zeynep gider gitmez fotoğrafları sakladığı yerden çıkardı. Yaptığı utanç verici hareketin eserlerine bir kez daha bakmaya cesaret edemedi. Bu fotoğrafları ne yapmalıydı? Şimdi yakmaya çalışırsa karısı bundan şüphelenebilirdi. En iyisi bir süreliğine saklamalı ve Zeynep evde değilken yakmalıydı.

Hemen yukarı kata çıktı, en sondaki küçük odaya girdi. Burası kullanmadıkları eşyaları koydukları küçük bir yerdi. Eski dolabın çekmecesini açtı, içine serilmiş bezi kaldırdı ve fotoğrafları sakladı. Kimse burayı kullanmadığı için Zeynep'in fotoğrafları bulma ihtimali düşüktü. Biraz olsun rahatlamıştı artık. Şimdi uyumaya gitse iyi olacaktı. Yoksa her an ayakta uyuyabilirdi.


_-_-_-


Yemekten iki saat sonra Efendi okuduğu kitabı kapattı, yerde kediyle oynayan Ali'ye baktı. "Neden kediyi yarın veterinere götürmüyorsun? Onun hasta olmasını istemeyiz değil mi?"

"Ben mi?" Ali, kediyle oynamayı bırakıp şaşkınca Efendi'ye baktı. Dışarıya çıkmayı sevmediğini biliyor olmalıydı.

"Elbette, sen."

Ali gözlerini kaçırdı. Bu işi başarabileceğini zannetmiyordu. "Ali böyle bir şeyi yapamaz."

"Yapabilirsin. Ben sana inanıyorum."

"Efendi, Ali'ye güveniyor mu?" Ali biran için kendiyle gurur duydu. Efendi, ona güveniyor ve inanıyordu, gülümsedi. "Yarın götüreceğim."

"Pekala." Efendi kitabını koltuğun üzerinde bıraktı. "Ben duş alacağım. Sen de uyumaya hazırlan artık." Kendi odasına çıktı ve banyoya girdi. Günün yorgunluğunu atabilmek için kısa bir duş aldı.

Banyodan çıktığında yatağına oturmuş bekleyen Ali'yi gördü. Üzerinde geçenlerde onun için aldığı siyah gömlek vardı. Tahminlerinde yanılmamıştı, gömlek Ali'ye çok yakışmıştı. Gömleği saklamış olmasına rağmen Ali'nin onu nasıl bulunduğunu merak etmedi. Muhtemelen temiz eşyaları dolabına yerleştirirken bulmuştu.

Aklındaki her şey uçuverdi. Hızlıca Ali'ye yaklaştı, hırsla öptü çocuğun dudaklarını. "Sakın" dedi. İkisi de nefes nefese kalmıştı. "Sakın benden başka kimsenin seni böyle görmesine izin verme."

Ali, Efendi'nin dudaklarına küçük bir öpücük bıraktı. "Söz veriyorum. Efendi'den başka kimse Ali'yi böyle görmeyecek."


_-_-_-


Ertesi sabah Murat erkenden uyanmış koltuğunda oturuyordu. Güneş yeni doğmuştu. Elinde Efendi'den gelen kağıtlardan biri vardı.

'Dolunay yeniden yükseldiğinde Büyük Yılan adaleti sağlayacak ve Ateş Tanrısı'nın ateşi hepinizi yakacak.'

Bu cümleler ne anlatmaya çalışıyordu? Bahsettiği dolunay, Ateş Tanrısı ve Büyük Yılan'dan kast ettiği şeyler neydi? Defalarca kez okumasına rağmen mantıklı bir açıklama bulamamıştı.

Az sonra Zeynep çıkageldi. Kendi kendine gülümsüyordu. Kitaplıktaki kitapları inceledi bir süre, sonra pencerenin önündeki çiçeğin toprağına parmağını basıp hâlâ ıslak olup olmadığını kontrol etti, en son Murat'ın yanına geldi. "Ne okuyorsun?" diye sordu.

Murat, karısındaki mutluluğun sebebini merak etti ama sormadı. Henüz ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Zeynep'i aldatmıştı. Bunu ona söylemeli miydi yoksa yalan söylemeye devam mı etmeliydi? Zaten evliliklerinin büyük bir çıkmazda olduğunu biliyordu. Belki hiçbir şey söylemeden bitirmeliydi bu işi. Şimdilik her şeyi bir kenara bıraktı, karısının sorusunu yanıtladı. "İşle ilgili."

"Bende bakabilir miyim?"

Murat, her ne kadar Zeynep'in anlamayacağını düşünse de kağıdı uzattı. Zeynep bir süre kağıdı inceledi. "Ne dedin sen?" dedi aniden Murat.

Zeynep'in dudaklarının kıpırdadığını görmüştü ama ne söylediğini anlayamamıştı. "Hiçbir şey söylemedim."

"Söylediğini gördüm. Lütfen, söyler misin?"

"Tamay... Dolunay demek. Oğlum olursa hep bu ismi koymak isterdim."

Murat, daha o anda kafasında bir ampulün yandığını hissetti. Oturduğu yerden fırladı, Zeynep'in elindeki kağıdı kaptı. Evden koşarak çıkarken "teşekkür ederim, Zeynep." Diye bağırdı.

Arabasına biner binmez Volkan'a telefon etti ve Tamay'ın ölmeden önce hangi lisede okuduğu sordu. Volkan biraz sonra ona tahmin ettiği cevabı verdi; merkezdeki lise. Aykut ve Mehmet'in okuduğu, Didem'in ise müdürlük yaptığı okuldu.

Volkan neden bunu merak ettiğini sordu, Murat'a. Komiser "sanırım onları birbirine bağlayan şeyi buldum ama önce bahsettiğimiz liseye gitmeli ve düşüncelerimden emin olmalıyım. Gelince size her şeyi anlatırım," cevabını verdi.

_-_-_-

Yazım yanlışı ya da anlatım bozukluğu varsa üzgünüm. Düzenlemek için yeterince fırsatım olmadı. 😃

Oyuncak Zaferler (B×B)Where stories live. Discover now