- 8 -

785 52 2
                                    

Ali, her zaman yaptığı gündelik işlerini bitirdikten sonra akşam ne yemek istediğini sormak için Efendi'nin odasına girdi. "Efendi akşam yemeğine ne istiyor?" diye sordu.

Efendi genellikle evde, çalışma odasında, bilgisayarda hallederdi işlerini. Bazı günler kısa süreliğine evden çıkar, bazı günler ise evden bile çıkmazdı . Gününün çoğunu bilgisayar başında işini yaparken çay, kahve içerek bitirirdi.

Ali ise günün çoğunu evin işlerini, bulaşığını, yemeğini, temizliğini yaparak geçirirdi. Efendi evde asla Ali'den başka kimsenin kalmasına izin vermezdi. Bu konuda hiç taviz vermezdi. Etrafında dolanan insanlara, çok konuşanlara, her şeye karışanlara katlanamazdı.

Birazda bu yüzden Ali bu evde kalabiliyordu. Çünkü Ali az konuşur, her şeyde Efendi'nin işine burnunu sokmaz, üzerine vazife olmayan şeylere karışmazdı.

Ali ruh gibi beyaz, çocuk kadar zayıftı. Siyah saçları çok uzun değildi. Kapkara gözleri kömür gibi öyle derin, öyle koyuydu ki insanı içine çekiverecek bir kara delik gibiydi. Efendi, onu sarmaya kalksa kollarının altında kaybolurdu.

Efendi Ali'den iri ve uzun boyluydu. Ali Efendi'nin yüzüne bakmak için kafasını kaldırmak zorunda kalıyordu. Gözleri yeşildi ama birazda maviye kaçıyor gibiydi. Sakallarını asla çok uzatmazdı. Ali kadar olmasa da beyaz tenliydi.

Yine genelde olduğu gibi Efendi odasında çalışıyordu. Ali akşam yemeğine ne istediğini sorunca Efendi gözlerini bilgisayardan ayırmadan, "Ali ne yaparsa Efendi onu yer." Dedi.

Ali henüz odadan çıkmamıştı ki Efendi sordu: "Paran var mı?"

Ali sadece "var," dedi. Zaten çok dışarı çıkmadığı için para harcamazdı. Bazen evin alışverişini bile yapmaya zor giderdi. Çünkü insanlarla iletişim kurup onlarla konuşmayı beceremiyor, çoğunlukla bu insanlarla konuşmaya çalışmanın gereksiz olduğunu çünkü insanların hiçbir şeyden anlamayacaklarını, düşünmeden konuştuklarını düşünüyordu. Efendi ile saatlerce sessizce oturmayı o insanlarla konuşmaya tercih ederdi.

Efendi'nin son kez bir şey söyleyip söylemeyeceğine bakıp odadan çıktı.

Ali akşam için hazırladığı yemeği fırına sürdükten sonra sandalyeye oturup yemeğin pişmesini beklerken Efendi geldi mutfağa. Ali hemen ayaklanıp "Efendi ne istiyor?" diye sordu.

"Kahve alacağım sadece."

"Efendi Ali'ye söyleseydi Ali yapardı."

Efendi suyun olmasını beklerken Ali'ye yaklaşıp tam önünde durdu ve gözlerinin içine baktı. "Ali, Efendi'nin hizmetçisi değil. Ali Efendi'nin oğlu. Tıpkı diğer kardeşlerin gibi." Dedi. Efendi yanında çalışan, ona hizmet eden ve sadık kalanlara çocuklarım derdi. Asla çalışanım gibi kelimeler kullanmazdı.

Suyun hazır olduğunu söyleyen ses konuşmalarını böldü. Efendi başka bir şey demeden kahvesini alıp çıktı.

Efendi'nin üzerinde açık mavi tişört, siyah eşofman, ayaklarında ise bir çift terlik ile geziyordu evin içinde. Evde dışarda olduğundan o kadar farklı görünüyordu ki Ali kendini şaşırmaktan alıkoyamıyordu. Dışarda ütülenmiş gömlekler, güzelce bağlanmış kravatlar, şık takım elbiseler... evde ise eşofman ve terlik ile dolaşabilen bir adamdı. Onu böyle görseler herhalde gözlerine inanamazlardı.

Efendi'nin asla sadece siyah renk giyinip çevresinde de sadece siyah kullanmak gibi bir adeti ya da alışkanlığı yoktu. Ali bir keresinde merak edip neden o filmlerdeki, kitaplarda ki gibi kendini karanlığa gömmüş, sürekli acı çektiklerini ve çevresine zarar verdiklerini söyleyen karakterler gibi siyah giyinmediğini hatta hayatında neden çok az siyah olduğunu sormuştu. Ali'nin sorusuna yanıt olarak Efendi : "Acısı gerçek olan insanın içi kararmıştır. Bu yüzden dışını renkli tutar. Siyahtan başka renk olmadığını zannedenlerin içinde hala bir beyaz vardır. Ve yine işte bu yüzden içi kararan insan bilir içi karardığı için dışı kararmış olsa da eline bir şey geçmeyeceğini. Yani Ali bunlar sadece insanın kendini kandırma yollarıdır." Demişti.


Efendi dışarda sürekli ciddi durur, güldüğü çok az görülürdü. Evde de çok güldüğü söylenemezdi ama en azından bu konuda kendini tutmaz rahat davranırdı.

Ali yemeği pişirdikten sonra Efendi'nin yatak odasının kapısını çaldı ve içeri girdi. Efendi gömleğinin düğmelerini kapatıp Ali'ye döndü, "bir şey isteyecektin Ali?" diye sordu.

Ali konuşmadı, Efendi'ye yaklaştı. Yüzü yere eğikken "Efendi'nin üzerini değiştirmesine yardım etmek istiyorum." Dedi.

Efendi durumu garipsemeden kolunu uzattı. Ali bir oğuldan daha ileri hareketlerde bulunurdu. Örneğin Efendi'nin giyinmesine yardım etmek gibi.

Efendi'nin kol düğmelerini ilikledi. Kravatını bağlayıp, ceketini giydirdi. Parmaklarına yüzüklerini ve kravat iğnesini taktı. İşi bitince birkaç adım geriledi. İşte o dışarda görülmeye alışılmış olan Efendi hazırdı artık. "Efendi güzel oldu."

Efendi, Ali'nin sözlerine karşılık vermedi. Evden çıkarken "tanımadığın kimseye kapıyı açma. Herhangi bir şey olursa bana haber ver," dedi.

Oyuncak Zaferler (B×B)Where stories live. Discover now