- 10 -

788 42 16
                                    

Arkasından ses geldiğinde diğer tarafa koşarak köşeye sindi. Ürkekçe "kim var orada?" diye sordu. Daha önce orada birisi vardıysa nasıl oldu da fark etmemişti? Sorusuna karşı hiç bir cevap alamadı. Bir kez daha sordu, "kim var orada?" yine cevap yok.

İyice köşeye sokulup ayaklarını karnına doğru çekti ve dizlerine sarıldı. Hiçbir şey göremiyordu, göz alabildiğince her yer karanlıktı ve bu kadını içinden çıkamadığı korku uçurumuna yuvarlıyordu. Garip sesler duyuyordu. Tıkırtı seslerine benziyordu. Duyduğu sesler onu o kadar ürkütüyordu ki kulaklarını kapatıp "yeter artık. Kes şunu" diye bağırdı.

İçindeki korku, çaresizlik, bir başınalık ve bilinmezlik kadını o kadar yoruyordu ki bütün bunlara katlanamayacağını zannedip ayağa kalktı, duvarları yumruklamaya başladı. Boğazını yırtarcasına haykırıyordu. " Çıkarın beni buradan. Yardım edin." Arkasından sıkıca topuz yaptığı seyrek saçları iyice dağılmış ağlamaktan ıslanmış olan yüzüne yapışıyorlardı. Duvarları yumrukladı. "Yardım edin. Sesimi duyan kimse yok mu? Lütfen biri yardım etsin. Yardım..." sesi ağır ağır kısıldı ve hıçkırıklarına karıştı.

Ne kadar soğukkanlılığını korumaya çalışsa da bunu başaramıyordu. Elleri hem kanıyor hem de derisinin soyulan kısımları sızlıyordu. Çaresiz duvara yaslandı, aşağı kaydı ve yeniden dizlerine sarılarak oturdu. Ağlamaktan gözlerinin kızarıp şiştiğini hissediyordu.

Bu sırada az önce ki yerden yine bir ses yükseldi. "Boşuna bağırmayın. Sizi burada kimse duyamaz."

Kadın ürperti ile titredi ve "Kim var orada?" diye bağırdı. Ses veren olmayınca yeniden bağırdı. "Kim var orada, dedim." Ancak yine cevap yok.

Karanlıktaki ses yeniden konuştu. "Bedel ödemeye hazır mısınız?"

Kadın ayağa kalkıp arkasındaki duvara iyice yaslandı. "Ne bedelinden bahsediyorsun? Sen kimsin? Ortaya çık. Neden karanlıkta saklanıyorsun?"

"Ben karanlıkta saklanmıyorum. İsterseniz bu tarafa gelip burada olup olmadığımı kontrol edin." Kadının sesin geldiği o karanlık tarafa korkudan asla gelemeyeceğini bildiği için böyle rahat konuşuyordu. "Şimdi bedel ödeme vakti."

"Ne bedelinden bahsediyorsun? Anlamıyorum."

"Uzun zaman önce ödemeniz gereken bedeli."

"Uzun zaman önce mi? Uzun zaman önce ne oldu? Konuşsana."

Karanlıktakinden garip bir ses yükselince kadın onun güldüğünü anladı. "Neye gülüyorsun?" diye bağırdı.

Karanlıktaki yeniden güldü. "Çaresizlik ve ne yapacağını bilememek çok kötü değil mi?"

"Benden ne istiyorsun? Yalvarırım bırak beni."

"Zaten özgür kalacaksınız bir süre sonra." Kadın bu sözleri duyunca ilk önce sevinir gibi oldu ama karanlıktaki yeniden konuşunca oluşan o güzel his yok olup yerini daha da büyük korku ve endişeye bıraktı. "Ancak bedeniniz değil ruhunuz özgür kalacak. Cehenneme doğru uzun bir yolculuk yapması gerek."

"Yalvarırım." Dedi kadın yeniden ağlamaya başlamıştı ve sesi titriyordu. "Lütfen bırak beni. Yalvarırım bırak."

"Nasıl bir his?"

"Ne hissinden bahsediyorsun lanet olası?"

Karanlıktakinin bu durumdan keyif aldığı her halinden belliydi. "Etrafınızın karanlıkla çevrili olması, yardım edecek ve sesinizi duyacak kimsenin olmaması nasıl bir his?" sorusunu sorduktan sonra yeniden güldü.

Onun çığlık atar gibi çıkan kahkahaları kadını çileden çıkarmaya yetiyordu. "Bana neden bunu yapıyorsun? Neden buradayım? Bunları hak edecek ne yaptım?"

"Zavallı şey seni." Alaya aldığı ses tonundan belliydi. "Demek neden burada olduğunu bilmiyorsun. Size tavsiyem geçmişinizde yaptığınız hatalara bakın. İşte bunların bedelini ödeme vakti."

"Anlamıyor musun? Bilmiyorum. Ne olduğunu bilmiyorum. Neden bilmediğim bir şeyin bedelini ödüyorum?"

"Siz ne olduğunu çok iyi biliyorsunuz ama hatırlamıyorsunuz. Çünkü sizin ufacık bile umurunuzda olmayan şey insanların hayatını mahvetti. Eğer nedenini bilmiyorsanız bunun için üzülmeyin."

Kadın, "Neden? Neden? Bilmiyorum. Neden burada olduğumu bilmiyorum." Diye bağırdı.

"Size bunun için üzülmeyin demiştim çünkü Tanrı'nın yanına gittiğinizde orada öğrenmiş olursunuz." Karanlıktaki ses bunu öyle tonlamıştı ki kadın onun dudağının kenarından güldüğünü hissetti.

Kadın sanki duvardan geçebilecek gibi sürekli geri geri gidip duvara yaslanıyordu. "Yalvarırım bırak beni. Ben sana ne yaptım?"

"Ben adaleti yerine getiriyorum."

"Ne adaletinden bahsediyorsun?" diye bağırdı kadın sabrı tükenmiş bir şekilde.

"Zamanında nasıl kendi emeğinizle değil de daha genç yaşta arkanızdaki büyük insanların yardımı ile müdürlüğe geldiğinizi biliyorum."

Kadın kafasını iki sana salladı. "Hayır, hayır." Dedi delirmiş gibi, "Bu doğru değil. Hayır..."

"Siz kendinizi kandırın ama ben gerçekleri biliyorum. Size uygulanan o torpilleri ve sizin geçtiğiniz müdürlük makamını sizden daha çok hak eden insanları her şeyi biliyorum. Ne yaptığınızı, nereye gittiğinizi, attığınız adıma, aldığınız nefese kadar her şeyi ama her şeyi biliyorum."

"Hayır yalan söylüyorsun. Bırak beni gideyim."

"Aaa... Sizi bırakmak mı? Ama oyunumuz daha yeni başladı." Sesinden alay ettiği hemen anlaşılıyordu. "Günahkarlar ölmeli değil mi? Sizde günahkar olduğunuza göre."

"Ben günah işlemedim."

"Emeğiniz olmadan, başkalarının hakkını yiyerek, arkanızdaki güçlü insanlar sayesinde hak etmediğiniz ve o güçlü insanlar olmasa asla müdürlük mevkiine gelemeyeceğinizi biliyorum. Ama bütün bunlar günah değil öyle mi? Siz günahkârsınız."

Kadın kulaklarını kapadı. "Yalan söylüyorsun. Doğru değil."

"Siz günahkârsınız. Tanrı'nın yasakladığı şeyleri yaptınız..."

"Hayır." Diye bağırmaya başladı kadın haykırır gibi. "Hayır, sus. Sus artık sus."

"Gerçekleri duymak zorunuza mı gitti? İstediğiniz kadar reddedin, kabul etmeyin. Ama siz bunların hepsini yaptınız ve günah işlediniz. Günahkarlar ölmeyi hak ederler değil mi? O zaman size de elveda. Çünkü sizde günahkârsınız."

Kadın yere dizlerinin üstüne çöküp yalvardı. "Lütfen çok pişmanım. Ne olur bırak beni. Yalvarırım."

"Sizin gibilerin yalvarmasını dinlemeyi seviyorum. Ama bu geçmişte yaptığınız hataları düzeltmez. Siz buradan çıkar çıkmaz yeni bir günah işleyeceksiniz. Ve ben size iyilik yapıp bundan kurtarıyorum. Tanrı'nın yanına daha az günahla gidin."

"Hayır, hayır. Bir daha günah işlemeyeceğim. Ne olur bırak beni."

"Geçmişte nasıl işlediyseniz şimdi yine öyle işleyeceksiniz. O yüzden günahkarlar ölmeyi hak eder. Sizde günahkar olduğunuza göre öleceksiniz."

Kadın ellerini önünde bağlayıp "Ne olur beni affet. Yemin ederim bir daha asla günah işlemeyeceğim." Diye yalvardı.

"Evet, işlemeyeceksiniz. Çünkü zaten cehennemde olacaksınız."

"Beni öldürecek misin?" cevap gelmeyince kadın yerdeki o bilmediği şeyleri eline alıp sıktı. "Cevap ver bana. Cevap ver. Cevap..." Elleri hala yumruk şeklindeyken yerleri yumrukladı. Cevapsız bırakılan her soru onu daha da çaresiz kılıyordu. "Cevap ver diyorum sana. Beni öldürecek misin?"

"Merak etmeyin. Bunu ben yapmayacağım."

"Neden bahsediyorsun? Lanet olası cevap ver."

"Sadece fanlar ve küller yapacak bunu. Ben size elimi bile sürmeyeceğim."

"Küller mi?.." Kadın daha cümlesini bitiremeden ışıklar öylesine parlak yandı ki ilk önce eliyle gözlerini kapadı. Ardından yavaş yavaş ellerini yüzünden çekti, gözlerini kırpıştırarak ışığa alınmasını bekledi gözlerinin. Gözleri ışığa alışınca her şeyi daha net görmeye başladı. Az önce sürekli üzerine bastığı, yumuşak, kum tepesine benzeyen, parmaklarının arasından kayıp giden şeylerin kül olduğu gördü.

Ellerine bakınca her yerine bulaşmış külleri savurdu ve ayağa kalktı. Sesin geldiği yöne bakınca orada duvarın yukarısına bağlanmış bir hoparlör olduğunu gördü. "Cevap ver bana. Tüm bunlar ne demek oluyor? Cevap versene."

"Az sonra fanlar çalışmaya başlayacak ve küller havalanacak. Ve siz bu küçük odada boğularak gebereceksiniz."

Kadın, ellerinin kanamasını, acısını umursamadan hırsla ve öfkeyle duvarları yumruklamaya başladı. "Bunu neden yapıyorsun? Neden?.." Ağlamaya, haykırmaya devam ediyordu.

Birkaç dakika sonra garip, makinanın çalışma hırıltısına benzer sesler duymaya başlayınca fanların çalışmaya başladığını anladı. "Ne olur durdur onları. Yalvarırım durdur. Bağışla. Öldürme beni."

"Cehenneme iyi yolculuklar dilerim." Bu son cümleydi. Kadın birçok şey söyleyip yalvarmaya devam etti ancak diğeri hiç ses vermedi.

Küller havada uçuşmaya başlayınca kadın nefesini tuttu ancak bunu sonsuza kadar yapamazdı. Gözlerini ve ağzını açamıyordu eğer açarsa küller gözlerine, ağzına doluyordu. Elleriyle gözlerini kapatmaya çalışırken ardı ardına defalarca kez öksürmek zorunda kaldı. Nefesini tutamıyordu artık ama aynı zamanda nefes almaya çalışınca nefes almıyor, küller ağzına, burnuna, boğazına doluyordu. Nefes almak zorundaydı çünkü nefesini sonsuza kadar tutamazdı. Nefes almaya başlayınca da küller onun ciğerlerine kaçarak boğularak ölmesine yol açacaktı. Artık ölümden hiçbir şekilde kaçış yoktu.

Oyuncak Zaferler (B×B)Where stories live. Discover now