Tahmin ettiğim gibi otele yakın bir yerde bekliyordu Ozan. Ahmet ve beni gördüğünde güller açan güzel yüzü, Erdem'i fark edince belirgin bir şekilde değişmişti ve deli deli salladığı elini indirip ciddi bakışlar takınmıştı. Sol tarafımdan dürten Ahmet, "Teşkilat sağlam" diye kıkırdadı. Ne söylemek istediğini anlamamıştım. Sormak için de fırsatım olmamıştı. Ozan'ın yanına varmıştık ve kendimi bir anda Ozan'ın kollarında bulunca aklımdan geçenler birbirine karışmışlardı.

Yalnızca sarılmamıştı çünkü şapşal kurbağa. Abartılı sevgi gösterisine, "Yengeeem! Yengelerin gülüü!" Gibi nidalar eklemişti ve her söylediği sözcükte dönüp Erdem'e bakıyordu.

"Ozan tamam ya, ayran oldum sayende sallama artık!"

"Oooğğ! Öpeyim dur! Oooğğ bal bal! Yengelerin bir tanesi!"

"Oh oh" diye mırıldanarak kıkırdamaya devam etti Ahmet, bir taraftan da otele doğru bakmıştı ve üzerindeki tişörtü çıkartmıştı.

Güçlükle de olsa Ozan'ın kollarından kurtulduktan sonra çemkirmeye hazır bir anlamla şezlonga oturdum. Erdem de karşıma oturmuştu ve belli belirsiz bir tebessümle başını çevirip, "Ahmet, bizimle gireceksin denize, bekle" diye uyardı.

"Niye ya? Gir Ahmet, biz buradayız zaten."

"İşler öyle yürümüyor maalesef. Gözümün önünde olmak zorunda."

"Niye birader ya? Yurtta zaten yeterince göz hapsinde değil mi bu çocuk?"

"Ozan, prosedür böyle demek ki karışma..."

Sessiz sessiz bir şeyler söyleyerek yanıma oturdu Ozan. Güneş kremine uzanıp koluna sürüyordu ama güneş kremi mi sürüyordu yoksa güreşe hazırlanan pehlivan misali yağlanıyor muydu tartışılır...

Ahmet'in de sesi çıkmamıştı. Laf sokmayı sevdiği aşikardı. Kısacık zamanda ona dair öğrendiğim ilk şey bu olmuştu ama Erdem'e henüz bir şey söylememişti. İtiraz etmeden beklemişti sadece ve gözleri sık sık otelin olduğu tarafa dönüyordu.

"Senin yaş kaç bu arada beyefendi?" diye sordu Ozan. Ahmet sırıtırken, Erdem gözlerini devirerek tebessüm etmişti ve "Yirmi dokuz" diye yanıt verdi.

"Dedem ya! Sen tabi şimdi uzun uzun güneşlenirsin o zaman, ama biz gençlerin enerji atması lazım!"

"Ozan!" Sessizce çemkirmiştim ama kolumdan tutmuştu bile deli kurbağa ve denize doğru sürüklüyordu.

"Tulumla mı yüzeceğim manyak! Bi dur ya!"

"Merhametom, ben bu Erdem lülesini hiç sevmedim!"

Ahmet kahkaha atmıştı saniyesinde ve başını çevirip yeniden oteli kontrol ettiği gibi "Hah! Ben de diyorum ne esiyor!" Diye alay etti.

"Bak Kartal'ın yanında da böyle konuşup ortamı germe Ozan, çarparım!"

"Sanki konuşmama gerek var... Kartal bu herife bir kere baksın yeter."

"Abartmasana ya?! Gayet kibar bir adam işte ne istiyorsun adamdan?"

"Çok kibardır Erdem..." Ahmet'in imalı sesine bakmıştık aynı anda, bu sırada Kartal beyler gelmişlerdi ve aramızda iki kişilik bir mesafe bırakarak durdu. Doğrudan gözlerime bakmıştı. Yürüdüğü süre boyunca gök gözlerini üzerimde tuttuğuna emindim ama şimdi Ahmet'e bakmıştı ve göz kırparak gülümsemişti. Aynı şekilde gülümsedi Ahmet. Sabırsızlıkla kıpırdayıp, "Yüzmek için top patlamasını bekliyoruz" diye açıkladı ve Erdem'i işaret etti.

Hepimiz aynı anda Erdem'e baktığımızda, Erdem ağrı ağır yerinden kalmıştı ve üzerindekini çıkartmıştı. Bunu yapması eminim ki bir saniyesini almıştı ama görüntü anlamsızca ağır ağır ilerlediği için hissettiğim süre saniyelerin üzerinde olmuştu. Belirgin karın kaslarına dokunarak gülümsedi Erdem. Kırmızı şortunun duruşunu toparlarken saçlarının duruşunu düzeltmişti şimdi ve havalı havalı yürüyerek yaklaşıyordu.

Buralar Karışır | askıdaWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu