23.Kısım

374 51 194
                                    




"Hadi sen git işine de... herkes kendi işine!"

     Uyumuş olmam gerekirdi, çok önce uyuyup düşüncelerimden kurtulmuş olmam gerekirdi ama ben tavana baktığım şu anlarda, gözlerimi kırpmaya bile gönülsüzdüm. Göğsümün üzerindeki kola baktıkça hayretle açıyordum gözlerimi yeterince açık değilmiş gibi ve anlamaya çalışıyordum. Babam dışında birlikte uyuduğum tek erkek Metehan olmuştu. Onunla uyuyacağımız zamanlar saniyeler geçmeden düşerdi gözlerim ve kendimi rüyalar alemine süzülmüş halde bulurdum. Yine aynı olsun istiyordum. Bir an evvel uyuyayım istiyordum ama yok, nefesinin sesini dinlemekten bir türlü vazgeçemiyordum.

Çok sıkışınca kendime yanımdakinin kim olduğunu sorarak bir yol bulmayı denedim. Hırsız... Yüzlerinde hiçbir şekilde iyilik taşımayan insanların yanında duran, onlar için çalışan, onlarla çalışan bir hırsızdı. Fakat bu yanıt sıkışmışlığımı azıcık bile olsa genişletmeye yetmemişti. Bir kez daha denedim şansımı, hakkında kötü bildiğim ya da gördüğüm şeyleri hatırlamaya devam ettim. Örümcek bacaklı Beyza'yı hatırladığımda yüzümü mışıl mışıl uyuyan kuşun yüzüne çevirdim. Bu şekilde daha çok öfkelenirim sanmıştım ama yüzüne bu kadar yakından bakmak işimi iyice zorlaştırmıştı.

Gözleri kapalı olmasına rağmen o çocuğun varlığını hissedebilmek tuhaftı. Kirpiklerinin arasından başını uzatıp sesleniyordu sanki, içime içime işliyordu seslenişi, kalbimi daha bir deli atmaya zorluyordu.

Güçlükle yutkunarak içeride uyuyan babamı düşündüm. Beni bu halde görse, nasıl bir hayal kırıklığı yaşayacağını söyledim kendime ve nihayet bir yol bulmuş olmama hem sevindim, hem de çok üzüldüm. Burada, yanında yeterince tanımadığım bir insanla uyuyan kız olamazdım. İyilik yapmak istemiştim belki ama burada iyilik dışında farklı bir amaç varmış gibiydi, kalbim söylüyordu; yalnızca iyilik yapmak istemediğimi vuruyordu yüzüme.

Tam kıpırdayıp kolunu çeker ve yataktan çıkarım diye plânladığım sırada kaşlarını çattı. Gördüğü rüyadan memnun olmadığını yansıtan yüz hatlarına odaklanmıştım tekrardan. Belli belirsiz kıpırdıyordu. Kaçmak ister gibi, belki sadece bakmak istemez gibi... Emin değildim ama çatık kaşları hüzünle kıvrıldığında yüzümü iyice ona dönecek şekilde kolunun altından bütün bedenimle onun tarafına doğru döndüm. Hep o gözlerinde taşıdığı çocuk yüzünden bu hale geliyorsun, diye teselli ettim kendimi. Delicesine çarpan kalbimi de bu şekilde açıkladım kendime ve elimi kaldırıp yanağına dokundum. Dokunduğum anda garip rüyalarımın yansımaları birer birer film şeridi misali akıp geçti gözlerimin önünden. Nefes almakta zorlanıyor gibiydim ama elimi çekmeden "Kartal?" diye fısıldadım.

Nasıl oluyordu da dilim bu ismi böylesine derinden alıp bırakıyordu dudaklarımın ucuna? Sanki en sevdiğim isimmiş gibi, sanki söylediğim en anlamalı, söylemesi en keyifli isimdi.

Afallıyordum ama bir şekilde bu anı normalleştirebilmek adına da geri çekilmiyordum. Arkadaş, demiştim ona. Yeri orası olmalıydı. Diğer ihtimalleri değerlendirmiyordum bile, istemiyordum, çok korkuyordum.

"Kartal?" bir kez daha seslendiğimde, yüzündeki huzursuz ve acı çeken ifadesi kayboldu. Şimdi yine mışıl mışıl uyuyor, dedirtiyordu gören gözlere ve böyle görmek rahatlamamı sağlamıştı ama yanağına dokunan elimi saçlarına kaldırdığım sırada gözlerini açmış olması, odada ne varsa üzerime düşmüş gibi hissettirdi.

Kolunu üzerimden çekmesi ve doğrulması neredeyse aynı anda, çok hızlı olmuştu. Aynı hızda iç cebinden telefon çıkarmıştı şimdi ve ekrana bakıp, az evvel dokunduğum saçlarının üzerinden kendi elini geçirerek ayağa kalktı.

Buralar Karışır | askıdaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin