64.Kısım

298 51 133
                                    



"Jason Momoa"

Hayatımın en kötü manzarası küskün babamdı şüphesiz. Anılar köşesinde çok fazla yer tutmasın diye bu görüntüden kaçmak en doğrusuydu, bu yüzden sabah olur olmaz yollara düşmüştüm ve Ahmet'e gidiyordum. Üzerimde kot bir tulum vardı. Başıma da şapka takmıştım ve zıplaya zıplaya yürüyordum. On dokuz yaşından çok on yaşını temsil ediyor gibi göründüğümü biliyorum fakat içimdeki şenliğin önüne geçememiştim.

Düşüncelerimi değiştirmişti arabadaki hâli. Her şeyden vazgeçmeye hazır bir kuş görmemiştim. Aksine, bir kıvılcım taşıyordu içinde ve o kıvılcımın dev alevlere dönüşmesi an meselesiydi. Emin değildim elbette ama sessiz kalarak gizlemeye çalıştığı gümbür gümbür aşkı gözlerinden okumuştum. Ve dışarıda bir yerlerde kanatlarını benim için çırpmaya hazır bir kuş olduğunu bilmek, şu anda hissettiğim ve engel olamadığım bir şapşallık getiriyordu yüreğime işte...

"Günaydın, nasılsınız Yaren Hanım?" Dün sabah tanıştığım genç adam, tebessümle süzmüştü kıyafetimi ve içeriye geçmem için kibarca elini uzattı.

"Ben hiç gelmesem? Vakit kaybetmek istemiyorum da... Ahmet hazırsa eğer, alıp gideyim?"

"Tabii. Müdür bey Fahrettin Bey'in ricası üzerine sizi kırmak istemedi fakat bir şartımız var, eğer yanlış anlamazsanız?"

"Nedir?"

"Ahmet kaçmaya müsait bir çocuk. Çok defa denediği için emin olamıyoruz haliyle. Eh, böyle bir risk almak yerine de hem sizi sıkıntıya sokmamak adına hem de içimizin rahat etmesi için benim de sizinle olmamı rica etti müdür bey."

Güven problemi yaşayan bir çocuğu gardiyanıyla birlikte dışarı çıkarmak mantıksız gelmişti. Hayatta güzel şeylerin de olabileceğine inansın istiyordum. Tek amacım geride umutlu bir çocuk bırakmaktı. Müdür beyin ricası bu amacıma bir balta darbesi indirmişti şimdi. Ne söylesem olmayacak gibi sıkışıp kalmıştım. Şapkamı çıkarıp saçlarımı topalarken, kapının önünde beliren Ahmet'e baktım. Bu sırada ismi Erdem olan genç adam arabayı alacağını açıklayıp yanımdan ayrılmıştı.

"Günaydın! Kanatlı abi yok mu ya?"

"Günaydın... Ozan bizi bekliyor kumsalda. Kanatlı arkadaş da oralarda olur illaki."

Huysuz bakışlarım dikkatinden kaçmamıştı. Dikkatle yaklaşmıştı yanıma ve arabasına doğru yürüyen Erdem'e bakıp, "O da mı geliyor?" diye sordu. "Müdür bey rica etmiş..."

"Boş ver takılma. Erdem salça olmayı sever, müdürlük bir durum değil."

"Nasıl yani?"

"Salçalı şeyler sever misin?"

"Dursana be? Ahmet? Ne demek o şimdi? Şşş?"

Şapkayı ters yönde takmıştım alelacele bir şekilde ve arabanın arka koltuklarına sinip Ahmet'e meraklı bakışlar gönderdim.

"Öne gelseydiniz?"

"Ben mi?" Diye atıldı Ahmet ve sözcüklerle sınırlı kalmayıp koltukların arasından koca bedenini geçirerek ön yolcu koltuğuna yerleşti, "Kırmayayım madem!"

Homurdanarak arabayı çalıştırdı Erdem. Sakince yüzeceğimiz yere doğru ilerlerken, Ahmet'e odaklanmış sessizce düşünüyordum ben de ve bakışlarından okuduklarıma bakılırsa, Erdem listenin buruşuk tarafındaydı. Kibar tavırlarının ve iyi giyiminin ardında karanlık bir şeyler vardı sanırım. Belki de korkunç bir insandı. Silmek istediğim anıların imzasını taşıyor da olabilirdi, bilemiyorum. Ahmet'ten aldığım enerji kesinlikle pozitif yerlerden yükselmiyordu.

Buralar Karışır | askıdaWhere stories live. Discover now