8. AY PARÇASI OPERASYONU

En başından başla
                                    

Gözlerini devirdi, silah tutan sağ elini önümüzde tutarak ilerledi. Onun bir adım gerisinde durarak, "Bana da silah ver. Kullanabiliyorum," dedim ciddi tavırla.

İkiletmeden belindeki tabancayı çıkarıp bana uzattı. Tabancanın emniyetini açıp onun gibi elimi kaldırdım ve her an gelecek bir tehlikeye karşı kendimi korumaya aldım.

"Kusura bakma, seni bıçakladım demin." Dünyanın basit şeyinden bahsediyormuş gibi olmama sinirlendiğini hissettim.

Öfkeyle derin nefes aldı. "Tam göğsümden!"

Ona bakarak gülümsedim. "Ölmedin ama çok şükür."

"Çattık ya!" Dışarıdan adım sesleri geldiğinde, "3 dediğimde sağ taraftaki koridora koş. Arkana bakma," dedi kısılan sesiyle.

"1..." Adım sesleri yakından geliyordu. "2..." Adım sesi daha da yaklaştı ve kapının hemen dışında durdu. "3..." Arkama bile bakmadan dediği gibi koştum ve karanlık koridor boyunca koştum. Birkaç saniye sonra silah seslerini duydum ama durmadım. En sonunda dediği demir, paslı kapının tam önünde durdum.

Birisi geldiğim koridora girmiş ve koşuyordu.

Silahı karanlığa doğrulttum ve parmağımı tetiğe getirdim.

Karanlıktan çıkan, baştan aşağıya siyah giyen, kara gözlü ve Dört'ün dostu olduğunu iddia eden Yedi'yi gördüğümde silahımı indirdim, kapıyı açtım yavaşça.

Kapının tam önünde eski bir araba vardı. Başıyla arabaya atlamamı işaret ettiğinde seri bir şekilde ön koltuğa bindim ve kemerimi bağladım. O da sürücü koltuğuna yerleşti ama kemer aklına bile gelmedi.

"Şey."

"Ne?"

"Kemer?"

İnanmazcasına bana döndü. "Cidden mi?"

"Kemer, hayat kurtarır." Ardından geride bıraktığımız depoya baktım. "Öldürdün mü adamları?"

"Ben adam öldürmem," diye yanıtladı sorumu anında. "Etkisiz hâle getirmek için yaralarım."

"Ajan prensibi falan mı bu? Beni kaçıranlar da askerleri öldürmedi çünkü."

"Hayır," dedi kısaca. Fakat hemen ardından fikrini değiştirdi ve durumu açıkladı. "Ajanlar bazı kategorilere bölünür. Tetikçiler vardır mesela içimizde. Öldürmek sırf onların görevi."

Gözlerimi kısarak ona baktım. "Senin de kod adın rakamla. Dört'ün de öyle. Demek ki aynı gruptansınız. Dört'ün sadece asker olduğunu sanıyordum ama demek ki ajanmış. Ermenistan'ın gizli biriminden misiniz?"

"Çok soru sordun."

"Sen nesin? Tetikçi olmadığına göre?"

Gözünü yoldan ayırmadan, "Ben liderim," diye yanıtladı sorumu.

"Havalısın," dedim ve derin nefes aldım. "Onu nasıl kurtarmayı düşünüyorsun?"

"Her zaman bir planım vardır," dedi kendinden emin tavırla. "Kan kaybediyorum, eczane bulup şu yaramı kapatalım, sonrası kolay."

"Dikiş gerekiyor mu?"

"Gerekse bile şu an sırası değil."

"Dört nerede?"

"Karakolda."

Gözlerim belerirken, "Onu karakoldan mı alacağız?" diye sordum. "Bunu kimseyi öldürmeden yapamazsın. Bana mı güveniyorsun? Tetikçi değilim!"

"Tetikçimiz var." Cebinden bir kulaklık çıkardı ve kulağına takarak dokundu. "Sekiz? Aras ve On Sekiz'in konumuna ne kadar var?" Sekiz ve On Sekiz da kesinlikle kod adıydı ve Yedi isimli bu kişi Türkçe konuşmayı tercih ediyordu artık. Dört, Rusça'yı anadili gibi konuşuyordu ama Yedi yeni yeni öğreniyordu. İkisinin de ortak noktası sanırım Türkçe'yi anadilleri gibi konuşmalarıydı.

FELAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin