22. BÖLÜM

4.6K 292 28
                                    


Mert,

Gözümü bir noktaya sabitlemiş, öylece boşluğa bakarken, yanımda basketbol turnuvaları hakkında konuşan Sinem ve Egemen'in söylediklerini algılamayacak kadar meşguldü kafamın içi. Bulut, çıkışta yapacağım şeyi öğrendiğinde pek hoş şeylerin yaşanmayacağını biliyordum. Ama gitmek zorundaydım, zira Sinan pes edecek biri değildi. Kincinin tekiydi. Zaten benim açımdan herhangi bir sorun teşkil etmiyordu. İçimde zerre kadar çekince veyahut korku yoktu. Asıl beni endişelendiren şey Bulut'un vereceği tepkiydi.

Bu düşünceler silsilesi, başımı iyiden iyiye ağrıtırken, masanın üstünde ki telefonumdan gelen bildirim sesi ile bakışlarım oraya yöneldi. Önümde ki çaydan bir yudum alıp, telefonumu aldım elime. Kilit ekranından okuduğum kadarıyla, mesajı atan kişi Bulut'tu. Ve, "Sinan'la ne konuştunuz?" Yazmıştı. Ben şimdi bu adama nasıl söyleyeyim, çıkışta kavga için sözleştiğimizi. Bir cevap almadan da pes etmeyeceğini biliyordum. Bunu bu şekilde söyleyemezdim ona, en iyisi yüz yüze konuşmaktı. Ne de olsa bir şekilde yumuşamasını sağlardım ben, onun.

Oturduğum sandalyeden kalkıp, kantinden çıkarak direkt okulun dışına doğru yürürken, Bulut'a, "Okulun arka tarafına gel, yüz yüze konuşalım." Diye mesaj attım. Ardından telefonumu cebime koyup, adımlarımı hızlandırdım. Birkaç dakika sonra okulun arka tarafına vardığımda, gördüğüm bedenlerle birlikte duraksadım. Gözde ve Murat geçen gün Bulut'u öptüğüm yerde yiyişiyordu ve Bengi'de uzaktan sıkılı yumruklarıyla onları izliyordu. Drama bak amına koyayım. Tam da bana denk geldi. Bengi'nin hemen arkasında durduğum için ses çıkarmamaya özen göstererek, geldiğim yoldan geri döndüm. Bulut görmeden, az önce attığım mesajı silip, onun yerine "Zemin katta ki koridorun sonunda bulunan depoya gel." Yazdım. Ve adımlarımı oraya yönlendirdim. Kısa bir süre sonra, masa ve sıralarla dolu, odaya girip, en arka tarafta onu beklemeye koyulurken, attığım mesajı görüp görmediğini kontrol ettim, mavi tik olmuştu. Bu da gördüğünü işaret ediyordu.

Birkaç dakika sonra kapı açılıp, kapanma sesini ayak sesi takip etti. Sonunda gelmişti, gün ışığım... Bulunduğum köşede, hiç kımıldamadan görüş açıma girmesini bekledim. Kısa bir süre sonra da o güzel yüzünü gördüm.

"Beni buraya neden çağırdı..." Lafını bitirmesine izin vermeden ensesinden kavrayıp, dudaklarını yapıştım. Ah... Sonunda kavuştum benim olana. Dudaklarını bırakmadan onu arkaya doğru yürütüp, sırtını duvara yasladım ve kana kana içmeye başladım ağzını, salyalarını. O da yüzümü kavrayıp, aynı arzuyla karşılık verirken, dişlerimizin birbirine çarpmasını umursamadan, alt dudağını en iç kısmına kadar ağzımı alıp, emmeye başladım. Nasıl seviyorum ama bu adamı ve onun dudaklarını... Kelimeler kifayetsiz kalır içimdekileri anlatmaya.

O nefes almak için geri çekildiğinde, doğrudan yumuşak çenesini dudaklarımın arasına alıp, hırsla öpmeye başladım. O da hoyrat öpücüklerime karşın, kafasını duvara yaslamış, kısık kısık inliyordu.

"Mert, yavaş ol. İz bırakma." Diye sızlansada aldırış etmeden, mis gibi kokan boynunu ıslak ve sıkı öpücüklerimle süsledim. "Sana doymak mümkün değil..." Diye fısıldadım, onu iştahla öperken. Boynunda ki ince deriyi dişlerimin arasına kıstırıp, çekiştirmemle birlikte, saçlarımı kavrayarak, adımı sayıkladı. Az önce ısırdığım yeri yaladım ve elimi aşağı götürüp, sertleşmiş aletini okşamaya başladım. Tekrar adımı sayıklayarak, bileğimi kavradı.

"Okuldayız yapma." Dedi, daha sıkı bastırdım elimi kemik gibi olmuş uzvuna. Yüzümü boynundan çıkarıp, tekrar dudaklarını öpmeye başladım. "Bana direnme Bulut. Seni rahatlatmama izin ver."

"Hayır, hayır şimdi olmaz. Okuldayız." Diye fısıldadı, sanki bu odada bizden başkaları da varmış gibi. Aletinin üstünde ki elimi, tutup, dudaklarına götürerek tüy kadar hafif bir öpücük bıraktı. Onun bu hareketi karşısında, efsunlanmış gibi öylece yüzüne baktım. Haddinden fazla tatlıydı.

"Sinan'la ne konuştunuz?" Diye sordu, anında bütün keyfim kaçtı. Onu duymamış gibi yaparak, kafamı boynuna götürüp, hiç hareket etmeden öylece durdum. Bir eli, ensemi okşarken, diğeri de saçlarımın arasındaydı. "Söylesene, ne dedi sana?"

Kaçışım yoktu, eğer ona söylemezsem durum daha da kötüleşecekti. Derin bir nefes verdim boynuna doğru ve geri çekilip yüz yüze gelmemizi sağladım.

"Geçen günün rövanşını almak istiyor, ama merak etme bugün kapatacağım bu konuyu."

"Kapatacağım derken, ne yapacaksın?" Dudaklarına peş peşe birkaç öpücük bıraktım. "Sen orayı boş ver."

"Delirtme beni, Mert. Söyle ne yapacaksın?" Derin bir sessizliğe gömüldüm. "Sakın tekrar onunla kavga edeceğini söyleme bana."

"Onun rahat duracağını mı sanıyorsun Bulut?"

"Peki sen de bu konunun öylece kapanacağını mı sanıyorsun?"

"Bir şekilde bu kavga tekrar yaşanacak. Onu tanımıyorsun, o yüzden lütfen bu konuda tartışmayalım."

"Ne yani şu an bir serseri gibi onunla kavga edeceğini söylüyorsun ve benden sessiz kalmamı istiyorsun öyle mi?"

"Evet, aynen öyle."

"Sana diyeceğim tek bir şey var, eğer o çocukla tekrar kavgaya karışırsan bir daha yanıma gelme!" Söylediklerini algılamam birkaç saniye sürdü, yutkunamadım. Şaka mı yapıyordu? En ufak bir tartışmada nasıl olur da beni öylece gözden çıkarırdı?

"Ciddi misin sen?"

"Gayet ciddiyim. Sana değer veriyorum ama..." Duraksadı ve bakışlarını kaçırdı.

"Devam et Bulut. Ama ne?"

"Bu yaştan sonra bir serseriyle uğraşmak istemiyorum." Yüzünde ki ellerimi boşluğa bırakıverdi, ben şaşkınca suratına bakarken. Yanımdan geçip gideceği sırada kolundan kavradığım gibi duvara yapıştırdım tekrar.

"Saçmalama, Bulut. Neler diyorsun böyle?"

"Sana seçenek sunuyorum, eğer sırf erkeklik gururuna zeval gelmesin diye, gideceksen git ama bir daha yanıma gelemeyeceğinin bilinciyle git. Dediğim gibi bu saatten sonra bir serseriyle baş edemem ben."

"Onun rahat durmayacağını bildiğim için gitmek istiyorum, yoksa senin dediğin gibi erkeklik gururum sikimde değil."

"Tamam o zaman ne yaparsa yapsın, uzak dur ondan. İsterse, korktu kaçtı desin sen yine de uyma ona. Bir kavgaya daha karışmanı istemiyorum. Aksi takdirde bir daha yanıma..."

"Şunu demeyi kes artık, gitmeyeceğim!"

Kontrolüm dışında yüksek çıkan sesimle, bir an affalasada, istifini bozmadan yüzüme bakmaya devam etti. Ben çabuk sinirlenirdim, yapım gereği. Ama öyle bir iki lafla kırılan bir insan değilimdir. Ve ilk defa Bulut'a çok kırılmıştım. Bu kadar basit miydi aramızda ki ilişki? Bir çırpıda bitirilecek kadar kolay mıydı? Onun aksine, deli gibi korkuyordum ellerimin arasından kayıp gitmesinden. O yüzden Sinan'ın dediği yere gitmeyeceğim. Ama sarf ettiği sözleri de bir güzel yedireceğim ona.

*****

BULUT (BXB)Où les histoires vivent. Découvrez maintenant